Dinler hayatın düşmanı mıdır?
Halktv sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Din Yaşamın Rakibi Değil, Anlamıdır
İnsanoğlu var olduğu günden beri anlam arayışı içinde varlığı ve yaradılışı
sorgulamaktadır. Bu sorgulamanın en köklü ve evrensel cevabı dinlerde bulunur. Din,
insanlara bir yaşam felsefesi, ahlaki ölçütler ve toplumsal düzen sunar. Ancak bazen din ile hayatın “çatıştığı” düşünülür. Peki gerçekten din, hayatla savaş halinde
olmak zorunda mıdır?
Kemal Sayar, Olmak Cesareti adlı eserinde: “Neşesiz dindarlık hayatı ve dini acılaştırıyor. Endonezya’nın en büyük camiinde vaiz, bir sabah namazı öncesi cemaate şen şakrak bir şeyler anlatır ve onları güldürebilirken, bizim din anlayışımız son derece somurtkan olabiliyor. Latife, şaka, mizah ve nükte dini hayatlara nadiren sokuluyor ve bu haliyle de yaşanan din, dışarıdaki hayatın coşku ve neşesini tam manasıyla içine alamıyor. Din ve hayat yarışıyor.” der.
Sayar’ın işaret ettiği durum, dinin özünden değil, onun yanlış anlaşılmasından
kaynaklanır. Dindarlığı sürekli kasvet, asık suratlılık ya da ruha ıstırap çektirmek olarak
gören anlayış, hem hayatı hem dini tatsızlaştırmaktadır. Dinin tarikat dediği bazı yollarında takva amacıyla dünyevi tüm zevklerden uzaklaşılması sanki dinin öğretisi gibi sunulmuş yani kişilerin kendi depresif ruh halleri din kaidesi gibi anlatılmıştır. Bunun sonucunda bugün
Anadolu coğrafyasında uzun yıllar boyunca bazı anlayışlar, dindarlığı zahit ve
sofu anlayışıyla yanlış yorumlayarak, doğal neşe ve yaşam coşkusunu günah saymıştır.
Düğünlerde kadınların oynaması “ayıp” sayılmış, halk oyunları “haram” ilan edilmiştir.
Kahkahası yüksek çıkan bir kadına “günaha girme” denmiş bununla da kalınmamış neşenin ,kahkahanın fazlasının sonra bir sıkıntı doğuracağına inandırılmış ve adeta insanlar gülmekten korkar olmuş hatta çocukların şakalaşması bile kimi çevrelerde “aşırılık” olarak görülmüştür. Dünya nimetlerinden el etek çekmek ,ölmeden önce ölmek yaratıcının tüm kullarına emri gibi anlatılarak insanlar saadetten, neşeden dolayısıyla yaşamdan men edilmiştir. Oysa bu toprakların öz kültürü olan köy seyirlik oyunları, meddahlar, Karagöz-Hacivat ve halk şenlikleri tam da hayatın neşesini, mizahını ve coşkusunu yaşatıyordu. Anadolu yanlış ve dayatılmış din algısıyla edebiyatını ,sanatını, kültürünü ve de neşesini kaybetmiştir.
Ali Şeriati, Dine Karşı Din kitabında, dini bu şekilde yanlış yorumlayanların amacını şöyle
açıklar:
“Dindarlar çoğu zaman hayatı kasvetli gösterirler; insanları dini ritüellere hapsederken
onların doğal neşelerini, yaşam sevgilerini bastırırlar. Bu, dinin özü değil; onun
istismarıdır.”
“Dine karşı din, insanların özgürlüklerini, sevinçlerini ve oyunlarını kısıtlamak için
üretilmiştir.” Sözleriyle emredilen din karşısına üretilen ve dayatılan dinin neden çıkarıldığını anlatır.
Ömer Hayyam:
“Bak, hayat nefes aldığın anların toplamıdır;
O halde gül, eğlen ve hayatı
doyasıya yaşa.”
“Gönül, aşk ve sevgiyle yoğrulmaz ise,
Ne cami paklar onu, ne de kilise.
Ama aşk
kitabında adı olanlar,
Cennet ve cehennemden hürdür isterse!”
Mevlana: “Gel, ne olursan ol, yine gel. İster kafir, ister mecusi ol, yine gel. Bizim
dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.”
Yunus Emre:
Miskin Yunus bîçâreyim
Baştan ayağa yâreyim
Dost ilinden âvâreyim
Gel gör beni aşk neyledi
Tüm bu tasavvuf şairleri Dizelerinde dünyada aşkı önceleyerek katı, sofu din anlayışını reddetmiş yerine aşkla güzelleşen, hoşgörülü ,insanı ve insan duygularını merkeze alan ılımlı bir din anlayışını seçmişlerdir.
DİN YAŞAMIN GERÇEKLERİNE SIRTINI DÖNEMEZAli Şeriati: “Bir yerde yangın varken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa, bil ki bu bir
hainin davetidir.” Sözüyle dinin asıl amacının insanın yaşamını güzelleştirmek, fayda sağlamak, düzenlemek olduğunu açıkça ifade etmiştir.
Farid Farjad: “Onlar cennete gitmek için bu dünyayı cehenneme çeviriyorlar. Biz ise
dünyayı cennete çevirmek için onların cehenneminde direniyoruz.” diyor ve Cennete gitmek isteyenlerin cehenneme çevirdiği bir dünya dinin mi emridir yoksa depresif ruhlarının karamsar düşüncelerini din olarak inanmaya muhtaç insanlara sunmaları mıdır? Sorusu düşünen tüm beyinlerin derdi oluyor.
Din ile hayatı karşı karşıya getirmek yerine, ikisini birbirini tamamlayan unsurlar olarak
görmek gerekir. Din, hayatın akışına yön verirken; hayat da dinin insana dair yönünü
somutlaştırır.
Din insan için kanattır yük değil.
Sonuç olarak din, hayatla savaş halinde olmak zorunda değildir. Tam tersine, doğru bir
anlayışla ele alındığında din, insana yük değil; kanat olur. İnsanın hem dünyada hem de
ahirette huzur bulmasını sağlayan bir köprüye dönüşür.


