Aşk mıdır o? İsmail Kılıçarslan
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Kalbin ışıması, gönlün sarhoş olması, gecenin birden aydınlanması mıdır? Aşk mıdır o?
Doğum günlerinin unutulmaması mıdır mesela. “Ona kendini özel hissettirecek küçük sürprizler yap” basmakalıbındaki o kekremsi küf tadı mıdır? Aşk mıdır o?
Selvi Boylum Al Yazmalım’daki Kadir İnanır mıdır, Ahmet Mekin midir, Türkan Şoray mıdır? Yoksa çok eskiden mi karşılaşacaktık Medeniyet Pansiyonu’nun esintili İstanbul’unda?
Esasen “Aşk mıdır o?” sorusunu oldukça gereksiz sorulmuş bir soru olarak kabul etmeye yatkınım. Çünkü toprağı şunca yıldır çiğneyen bir yorgun adem olarak anladım ki aşkı nasıl tanımlarsam tanımlayayım doğru cevap o olmuyor.
Alın size bir tanım: Aşk, birini bütünüyle ve bile isteye yanlış anlamaktır.
Alın size bir başka tanım: Aşk, birini “başka” kabul etmeye teşneliktir.
Bir başkası: Aşk, birini dolaysız, gerekçesiz, nedensiz şekilde hayatının merkezine yerleştirmektir.
Tabii ki hepsi yanlış bu cevapların. Çünkü cevap başka yerde. Hep o bakmadığımız rafta.
Telaşsız ve imrenilecek bir sükûnetle kırk yıl boyunca bir tekkeye devam etmiş, sorulmadan hiç konuşmamış ve kendisine hiç sorulmamış bir dervişin gönlünün şeyhine teslimiyetle akıvermesi midir? Aşk mıdır o?
Bir annenin gecenin bir yarısı tatlı uykusundan uyanıp bebeğini emzirmesi midir? Bir babanın sabaha kadar sirkeli bezle kızçesinin ateşini düşürmeye çalışması mıdır? Aşk mıdır o?
Vasat bir medrese talebesinin tüm derslerde gözlerini seydasının gözlerine kilitleyip anlasa da anlamasa da “beli seyda, beli seyda” demesi midir? Sınırda nöbet tutan askerin gecenin en soğuk anında bayrağa bakıp “şimdi ısınır içim” diye geçirmesi midir aklından? Aşk mıdır o?
Bakmadığımız raflar buralar mı? Elbette hayır. O raflara da çoktan bakıldı. Bütün sonuçlar değerlendirildi, bütün ihtimaller geçirildi gözden.
Girilmemiş denizlere, görülmemiş ırmaklara, yürünmemiş yollara duyulan özlem midir peki? Aşk mıdır o?
Bilmiyorum, bilmiyorum ve bilmiyorum. Sorulan sorandan daha çok bilmiyor. Kimse bilmiyor gerçek cevabı. Ben mi? Ben hiç bilmiyorum.
Ama şunu biliyorum. Bir kamaşma olmuştu. Üsküdar’dan Kızkulesi’ne doğru yürürken bir kamaşma. Gündüzdü ama bir yıldız parlamıştı ve ben görmüştüm o yıldızı. Belki odur.
“Korkma” demiştim buharlı bir camın önünde. “Korkmam” demişti, “yanımda sen varsın, korkmam.” Belki odur.
Bir seher vakti hayatımda ilk kez olarak aradığımı sonunda bulduğuma ikna olur gibi olmuştum. Belki odur.
Kırgın bir gülü onarır gibi onarmak istemiştim birinin kalbini. Belki odur.
Fakat yine de bilmiyorum, bilmiyorum ve bilmiyorum.
Şunu biliyorum fakat. Burada ve böylece kalabilmenin bir yolunu arayaduruyorum işte. Burada ve böylece kalmanın neye, nasıl yarayacağını sormayı es geçerek yapıyorum bunu. Aşkla yaşamanın insanı taştan ayıran yegâne unsur olduğuna ikna ederek kendimi aşk ile bile eriyorum.
Erimek derken malumunuzdur. Karsan sıcakla, ersen aşk ile erirsin. Şekillenmenin erimekten başka yolunu bilen varsa yazıversin şuracığa. Karın üstüne.


