Doğuya barış, batıya ‘turbun büyüğü’ olmaz

Dün ‘Terörsüz Türkiye’de kritik bir eşik daha geçildi.

Geçen 27 Şubat’ta İmralı’da çekilmiş bir fotoğrafı yayınlanan Öcalan’ın bu kez videosu servis edildi.

En son 2000 yılında İmralı’da yargılanırken, kurşun geçirmez cam arkasında seyrettiğimiz Öcalan, 26 yıl sonra görüntü veriyor.

MİT’in çektiği, örgüte yakın haber ajansı tarafından yayınlanan videoda Öcalan, silah bırakmaya karşı çıkan PKK’lılara “Sürece kefilim” mesajı veriyor.

Yasalara göre tutukluların cezaevinde görüntüsü çekilemez.

Bu bir suçtur ve Adalet Bakanlığı’nın izniyle yapılan söyleşiler hariç örneği yoktur.

Bu yasak PKK’ya silah bıraktırmak için devlet tarafından ihlal ediliyor.

Yanlış anlaşılmasın.

“Neden çektiniz?” diye sormuyorum.

Terör son bulacaksa her yöntem denenebilir.

İtirazım şuna: İktidarın çıkarı öyle gerektirdiğinde suç işlenirken, muhalefetin en temel insan hakları çiğneniyor.

Geçen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Planlama Ajansı Başkanı Buğra Gökçe, hayat arkadaşı Filiz Hanım ile Silivri F Tipi Cezaevi’nde dünya evine girdi. Düğün fotoğrafları hala Gökçe çiftine verilmedi. Bir gerekçe de gösterilmiş değil.

Böyle bir çifte standartla, başta Kürt sorunu olmak üzere hangi sorunumuz kalıcı şekilde çözülebilir ki?

Doğuya barış, batıya turbun büyüğü olur mu?

Sadece tutuklu ve hükümlülerin hakları değil, yargılamalar da siyasete ayarlı.

Örnek mi istiyorsunuz.

Alın size, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Davası.

Geçen 18 Şubat’ta HDK’ya 10 ayrı şehirde operasyon yapıldı.

52 kişi gözaltına alındı, 30’u tutuklandı.

Tamamı Kürt sorununun demokratik temelde çözümünü savunan siyasetçiler, gazeteciler ve aktivistlerdi. Hiçbiri silahı savunmamıştı. Buna karşın PKK üyeliğinden cezaevine gönderildiler.

HDK, halen faaliyette.

O kadar ki, duruşmada HDK Davası görülürken, adliye önünde HDK adına basın açıklaması yapılıyor.

Eş sözcüsü Meral Danış Beştaş, Erzurum Milletvekili.

HDK’nın PKK ile bağlantılı olduğuna dair bir yargı kararı yok.

Ne var?

HDK’nın Öcalan’ın talimatıyla 2011’de kurulduğu, Yargıtay’ın 2019 yılında terör örgütü saydığı Demokratik Toplum Kongresi’nin devamı olduğu öne sürülüyor.

HDK’ya yönelik ilk operasyon, Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2023’te gerçekleştirildi. Beyoğlu’ndaki HDK binasında bir excell dosyası bulundu. Dosyada 1640’ı İstanbul’dan, toplam 4753 kişinin adı geçiyor.

‘HDP Trakya Meclisi’nden 11 kişiye silahlı terör örgütüne üye olmaktan Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılırken, dosyanın kalanı Ankara’ya gönderildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, adresi İstanbul’da olan 1640 şüphelinin dosyasını 1 Nisan 2024’te İstanbul’a yolladı.

18 Şubat’ta düğmeye basıldı.

Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısından sonra operasyonlar durdu.

Tahliyeler başladı.

Şu an, eski Emek Partisi lideri Ercüment Akdeniz’in aralarında olduğu üç tutuklu kaldı. Onlar da henüz hakim karşısına çıkmadı.

En son Ahmet Saymadi tahliye edildi.

Saymadi’nin avukatı Tora Pekin, duruşmada çarpıcı bir bilgiyi paylaştı.

Meğer Tekirdağ’daki HDK Davası 14 Mayıs’ta bitmiş, beraate karar verilmiş.

Gerekçeli kararda, sanık adlarının excell dosyasında geçmesinin örgüt üyeliği için yeterli olmadığı belirtilerek, şöyle deniliyor:

“HDK binasında ele geçirilen dijital materyallerde isimlerinin bulunmasının örgüt üyeliği için yeterli olmadığı, sanıkların listeye yazılı olduklarından haberdar olmadıklarını belirttikleri, basın açıklamalarına ilişkin faaliyetlerin örgüt mensubu olduklarına kanıt olarak ileri sürülmesinin yeterli olmadığı…”

Hukuk, siyasete ayarlı da olsa geri dönüyor.

Bu haksızlık öyle veya giderilirken, adaletin ‘Kent Uzlaşması’ sanıklarının da sokağından geçmesi gerekir.

Çünkü HDK ile ‘kent uzlaşması’ birbirleriye paralel.

İddianamede “PKK tarafından hayata geçirildiği iddia edilen kent uzlaşısının HDK eliyle işletildiği” iddia edilerek, şu iddialar dile getiriliyor:

“KCK’nın talimat ve telkinlerinde demokratik özerklik amaçlarına ulaşmak maksadıyla hayata geçirilen kent uzlaşısı stratejisine HDK ve bileşenlerine hayati bir rol verildiği, metropol belediyelerindeki kritik noktalara HDK üyelerinin sızdırıldığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis üyesi olarak görev yapmalarının sağlandığı…”

Esenler ve Şişli belediye başkanları Ahmet Özer ve Resul Emrah Şahan, Ataşehir ve Kartal belediye başkan yardımcıları Livan Gür ve Cemalettin Yüksel ile Sancaktepe, Fatih, Tuzla, Beyoğlu, Şişli ve Adalar’ın belediye meclis üyeleri halen içerde. Toplam 12 tutuklu var.

Esenler ve Şişli’de kayyum sürüyor.

HDK yargılamalarındaki yumuşama kent uzlaşması davasında neden hayata geçmesin? 14 Temmuz’da hakim karşısına çıkacak olan Ahmet Özer’in tahliye edilmesi ve Esenyurt’ta kayyumun kaldırılmasıyla ilk adım atılabilir.

PKK, Süleymaniye'de sembolik silah bırakma töreni yapacak.

Türkiye’yi 50 yıldır meşgul eden, 50 bin yurttaşımızın hayatına mal olan sorunu çözmeye ilk kez bu kadar yakınız. PKK, silah bırakmakla kalmıyor, kendisini feshediyor.

‘Terörsüz Türkiye’ hayali, ‘Demokratik Türkiye’ ile taçlandırılırsa kalıcı bir barış mümkün olabilir.

Öcalan’ın videosunun yayınladığı, Gökçe’nin cezaevindeki nikah fotoğrafını alamadığı bir Türkiye, iç barışını kalıcılaştıramaz. Öcalan’ın mesajları devlet görevlileri tarafından kamuoyuna taşınırken, İmamoğlu’nun ‘x’ hesabını kapatmak, fotoğrafını yasaklamak, sesini kısmak; doğuya barış, batıya turbun büyüğünü vaat etmektir.

DEM Parti’den boşalan ‘iç düşman’ tahtına CHP’yi oturtmak, kendi iktidarını tahkim etmek için barışı ‘silah’ olarak kullanmak değil midir?

AK PARTİ’NİN AHMET KAYASI: FERHAT TUNÇ

Ferhat Tunç’u liseli yıllarımdan beri severek dinliyorum.

Tunç, 12 Eylül sonrasında, 90’lı yılların OHAL şartlarında bile türkülerini söyledi.

Hiç tutuklanmadı.

Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmadı.

Ancak 2018 yılında bir davadan ötürü yurt dışına çıktı. Halen Fransa’da yaşıyor.

Dün Halk TV’deki ‘Rota’ programında kendisinden söz edince bana mesaj gönderdi. AK Partili yılların Ahmet Kayası’na benzettiğim Tunç, bana şunları yazdı:

“Sürgünde yedi yılımı geri bıraktım. Sürgün derin bir yalnızlık halidir, bunu acı bir şekilde yaşayarak öğrendim. Ağır ve zor geçen günler, aylar ve yıllar bitmek bilmedi. Sürekli bir bekleme halindesin ve bu sağlığımızı da etkileyen bir durum. Son beş yıldır derin bir uyku çekmeyi özledim. Benim durumumda yüzlerce arkadaşımız var. Bütün arkadaşlarımızın yüzü memlekete dönüktür. Umarım, bu yeni başlayan süreç ülkemizde bir normalleşmeyi, barışı sağlar ve ülkeye dönüşümüze kapı aralar. En önemlisi de Selahattin Demirtaş arkadaşımız başta olmak üzere cezaevlerinde yıllardır tutulan binlerce arkadaşımız özgürlüğüne kavuşur. Ortak vatanda eşit ve özgür bir yaşamı mümkün kılacak adımların atılmasından kim neden korksun ki. Barışın kaybedeni olmaz. En kısa zamanda görüşmek nasip olsun.”

FAHRETTİN ALTUN’U GÖTÜREN İKİ NEDEN

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, dün görevinden alınarak, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanlığı’na getirildi.

Bu, tenzili rütbe ve kenara çekilmek demek.

İddiaya göre Altun, Viyana Büyükelçiliği ya da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bölünmesi halinde Kültür Bakanlığı’nı istedi.

Ancak bu isteği geri çevrildi.

Altun da “O halde hiçbir görev almayayım” dedi.

Erdoğan, yıllardır kendisine sadakatle çalışan Altun’u sistemin dışına atmadı.

Altun’un görevden alınmasına dair birden çok senaryodan söz ediliyor.

“Aile” diyenler başta geliyor.

Altun’un Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifa ettiği günlerde Berat Albayrak’a destek vermediği, Turkuaz Medya Grubu Başkanvekili Serhat Albayrak’la ters düştüğü için el çektirildiği iddia ediliyor. En son Levent Gültekin’in açıklamalardan ötürü İletişim Başkanlığı ile Sabah Grubu karşı karşıya gelmişti. Gültekin’in AK Parti içinde iki kanadın olduğu, Altun’un muhalefetle diyalogu temsil ettiği, diğerlerinin ise “Yakalım yıkalım” diye baktığını iddia etmişti. Albayrakların bastırması üzerine dizi sektörünü ele geçirmek için Ayşe Barım’ın tutuklandığını savunmuştu.

Sabah, Altun’u iddialara kayıtsız kalmakla suçlamıştı.

Diğer senaryo, “Ekrem İmamoğlu hikayesini doğru yönetememek” diye açıklanıyor. Altun, soruşturma dosyasındaki iddiaların iletişimini doğru yapamamakla, halkı ikna edememekle suçlanıyor.