Dünya modeli imam hatiplerimizi Sayın Yusuf Tekin’e nasıl beğendirebiliriz?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Türkiye’de eğitim tartışmalarının en hararetli başlıklarından biri Devlet okulları bunların içinde en çok tartışılan hiç kuşkusuz imam hatiplerdir. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, bu tartışmalarda en ateşli ve en önde yer alan savunuculardan biridir. Her fırsatta basına, kürsüye çıkıp:
“İmam hatipler bu milletin mayasıdır, geleceğimizi inşa eden bir okuldur. Bizim için bu okulların itibarı her şeyden önemlidir,” diyerek övgü dolu cümleler kurar. Hatta bir konuşmasında,
“Dünyaya örnek olacak imam hatip modeli geliştiriyoruz,” sözleriyle iddiasını ütopik seviyelere taşır.
Ancak iş kendi çocuğunun eğitimine gelince, bu övülen “dünya modeli” okullar bir türlü Bakanımızın tercih listesine girmemektedir. Ankara’daki köklü Tevfik İleri İmam Hatip gibi seçkin bir okul varken, Sayın Tekin tercihini köy enstitülerinin çizgisine yakın, çağdaş ve eleştirel düşünceyi öne çıkaran bir özel okuldan yana kullanmaktadır. Bu seçim, ister istemez şu soruyu gündeme getirir: Acaba Sayın Yusuf Tekin, imam hatipleri mi kendi çocuğuna layık görmüyor, yoksa çocuğunu mu bu sözüm ona dünya modeli okullar için yetersiz buluyor?
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN, LAFA BAKILMAZ
Sözlerin gücü, ancak eylemle desteklendiğinde anlam kazanır. Eğer bir insanın, bir yetkilinin veya bir bakanın söylediği ile yaptığı arasında belirgin bir fark varsa, tüm sözler havada kalır. Sayın Tekin’in uygulamaları, söylemleriyle uyumlu olmadığı sürece, toplum nezdinde bu övgüler inandırıcılığını yitirmektedir. Bugün Bakanımızın övgüleri sonucunda çok yüksek puanlar alarak okul tercihlerini imam hatiplerden yana kullananlar belki de tercihlerini sorgulayacaklardır.
ELE VERİR TALKINI, KENDİ YUTAR SALKIMI
Tavsiyeler başkaları için geçerli ama kendi evladına gelince uygulanmıyorsa, ortaya ciddi bir çelişki çıkar. Yusuf Tekin, imam hatiplerin önemini her fırsatta vurgularken, kendi çocuğu söz konusu olduğunda tercihini farklı bir eğitim anlayışından yana kullanıyor. Bu durum, halk arasında sıkça kullanılan “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” atasözünü akla getiriyor. Söylenenler ile yapılanlar arasındaki bu fark, bir ülkenin Milli Eğitim Bakanında ise sadece bireysel bir tercihten öte, Türk eğitim politikalarına dair kamuoyunda güven sorununa da yol açmaktadır.
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Eğitimde öğrenmenin en güçlü yollarından biri rol model alarak öğrenmedir. Çocuklar ve gençler kadar yetişkinler de, söylenenlerden çok görüneni model alır. Bir öğretmenin, bir bakanın ya da bir ebeveynin en etkili dersi, kendi yaşamıdır. Ancak Sayın Tekin’in imam hatipler konusundaki tutumu, rol model olma açısından sınıfta kalmaktadır. Savunduğu okulu kendi çocuğuna önermeyen bir bakan, topluma inandırıcı bir örnek sunamaz. Mevlânâ’nın çağları aşıp gelen dizelerinde belirttiği gibi, bakanımızın ya bu okulları halka gerçekçi olarak anlatması ya da bu hayaller ötesi okula kendi çocuklarını göndermesi beklenir.
LOKMAN HEKİM’İN BAL ÖĞÜDÜ
Söylem ve eylemlerin davranış değiştirme ve öğrenme üzerindeki etkisini Lokman Hekim’in bal hikâyesi çok güzel anlatır. Anlatıya göre bir anne, çocuğuna fazla bal yememesi için Lokman Hekim’e başvurur. Lokman Hekim, “Bir hafta sonra getirin,” der. Anne şaşırsa da dediğini yapar. Bir hafta sonra Lokman Hekim çocuğa balı azaltmasını öğütler. Anne merakla sorar: “Bunu geçen hafta da söyleyebilirdiniz, neden beklediniz?” Lokman Hekim şu cevabı verir:
“Ben bu sabah bal yedim; kendim yediğim balı çocuğa yeme dersem etkili olmaz, bu yüzden demedim.”
Önce kendi pratiğini yaşamadan, başkalarına öğüt vermek havanda su dövmektir. Eğitim ve eğitim politikaları da bundan farklı değildir. Savunduğun bir modeli önce kendin denemeden başkalarına önermek, balı bırakmadan balın zararından söz etmeye benzer.
SAYIN BAKANIMIZA BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİ’NDEN BİR DERS
Atatürk’ün de Milli Eğitim sistemimiz için şiddetle tavsiye ettiği Grigoriy Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” romanında, Fin halkının kültürel ve eğitimsel kalkınmasını, bireylerin kişisel disiplinleri ve toplum için rol model olmaları sayesinde nasıl gerçekleştirdiği anlatılır. Roman, eğitimde başarıyı sadece yapı ve sistemle değil, rol model olan liderlerin ve toplumun bireylerinin eylemleriyle mümkün kılar. Sayın Tekin’in durumu, tam burada eleştirel bir hal alır: Eğer lider, söylemleri ile idealize ettiği şeyi eylemleri ile rol model olarak göstermezse toplumun güveni sarsılır ve en başta Milli Eğitim Bakanlığı ile sözde “dünya modeli” okulların cazibesi azalır.
Eğitimde rol model alarak öğrenme, hem öğrenciler hem de toplum için kritik önemdedir. Sayın Tekin’in tutumu, rol model olma açısından ciddi bir boşluk bırakmaktadır. Çocuğunu öve öve bitiremediği imam hatip okulları yerine aslında köy enstitüleri çizgisinde modern bir okula göndermesi, söz ile eylem arasındaki farkı somut biçimde ortaya koymaktadır. Bu durum, toplumun eğitim sistemine dair güvenini zedelemekte ve sözde “dünya modeli” okulların cazibesini azaltmaktadır.
Eğer imam hatipler gerçekten “dünyaya örnek” olacaksa, önce en büyük savunucusunun kendi yaşamında karşılık bulması gerekir. Tevfik İleri İmam Hatip gibi okulların kapısından önce bakanın çocuğu girmedikçe, en parlak cümleler bile toplum nezdinde ikna edici olamaz.
Ve halk tatmin edici bir cevap alıncaya kadar haklı olarak şu soruyu sormaya devam edecektir:
“Sayın Bakanım, bu dünya modelini önce siz niye denemiyorsunuz?”
Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…


