Sayın Yusuf Tekin’e “At Sineği”nden Küçük Bir Isırık
Halktv sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
“Gazetecilik, birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır. Gerisi halkla ilişkilerdir.” — George Orwell
Bu söz, yalnızca gazeteciliğin değil, eleştirel yazının da özünü anlatıyor. Yazmak, güçlüye hoş görünmek için değil; topluma ayna tutmak için vardır.
Sokrates, kendisini Atina toplumuna musallat olmuş bir “at sineği” olarak tanımlamıştı. O büyük ve güçlü at, derin bir uykuya dalmıştı. Ama sinek, sürekli sokarak onu uyanık tutuyordu. Çünkü sineğin görevi huzur değil, farkındalıktı. Kısacası, at sineği metaforu toplumun uyuşmasını engelleyen, onu sürekli düşünmeye ve eleştirmeye zorlayan sorgulayan, eleştirel aklın simgesidir. Ben de ömründen çeyrek asrı eğitime ve bu ülkenin çocuklarına adamış bir eğitimci olarak bu satırları kaleme alırken kendimi o sineğin yerine koyuyorum.
Sayın Bakanım, eğitim sistemi koca bir attır. Devasa, hantal, kimi zaman da uykudadır. Üzerinde milyonlarca çocuğun ve öğretmenin yükü vardır. Ancak bu atı diri tutacak olan şey, sizin etrafınızdaki dalkavukların pohpohlaması değil, rahatsız edici gerçeklerin dillendirilmesidir.
Yalakanın En İyisi, Amiri Geğirdiğinde Daha Derin Nefes Alandır.
Şahsi çıkarları için, Bakanların iş yoğunluğunu ve mesleki körlüğünü fırsat bilip onların gururlarını okşamak için olumsuzlukları sümen altı eden yalaka kişiler, size hep her şeyin yolunda olduğunu söyleyerek aslında en büyük kötülüğü yapıyorlar. Siz onları dost sanıyorsunuz ama gerçekte, sizin gözünüzün önünde birer perde gibiler.
Bu tavır yeni değil. Divan edebiyatında da methiyeci şairler, kese kese altın karşılığında paşalara methiyeler dizerdi. O paşa gözden düşünce, aynı kalemlerden hicivler dökülürdü. Dün göklere çıkarılan vezir, ertesi gün yerin dibine sokulurdu. Bugün de farklı değil. Halk arasında amiyane bir söz var: “En iyi dalkavuk, amiri geğirdiğinde daha derin nefes alandır!” diye, yalaka ve dalkavukların çıkarları uğruna ne kadar küçülebileceklerini anlatır.
Dalkavukluk, kısa vadede hoş görünse de uzun vadede en yıkıcı olandır. Çünkü gücü kandırır, hakikati saklar.
Oysa köşe yazarı, sineğin iğnesi gibidir. Rahatsız eder, huzursuzluk verir, keyfinizi kaçırır. Ama gerçeği hatırlatır. Eğitimde eşitsizlikleri, müfredattaki çelişkileri, öğretmenin değersizleştirilmesini, liyakatsiz atamaları, haksızlıkları ve birçok sorunu görmezden gelmek, geleceğimizi karartır. Buna dikkat çekmek “yıkıcılık” değil; tam tersine, yapıcı bir sorumluluktur.
“Eğer gerçeği açıklamak istiyorsan, zarafeti terziye bırak.” — Albert Einstein
Benim de kalemimden kan yerine bal damlar; ben de en acı gerçekleri süslemeyi bilirim. Ama gerçek, her zaman nazik ve süslü gelmez; bazen serttir, bazen acıtır. Ama en çok da uyandırır.
Bakanlık koridorlarında sadece alkış seslerini duymak, bir süreliğine kulağa hoş gelebilir. Ama gerçeğin sesini kısmak, koca atın gözlerini kapatmaktır. Ve uyuyan bir at, geride kalmaya ve açlıktan ölmeye mahkumdur.
Sayın Bakan, eleştiriyi susturmak kolaydır; ama eleştiriyi dinlememek, sizi pohpohlayanların insafına terk eder. Oysa hakikat çoğu zaman en rahatsız edici olanda gizlidir. Ben bir eğitimciyim. Şahsi çıkarlarım için sessiz kalamam. Çünkü susmak, çocuklarımızın geleceğini feda etmek demektir. Oysa benim eğitimle ilgili derdim var, umudum var, hayallerim var ve de sorumluluklarım var.
Benim kalemim, bir at sineğinin iğnesi kadar küçüktür belki. Ama o küçük iğne, devasa bir atı uyandırmaya yetebilir. İşte bu yüzden yazıyorum yetebilir. İşte bu yüzden yazıyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…


