Eksiklik hissi yokluk değil bir işarettir
SonTurkHaber.com, Sabah kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
İyi bir işin var. Maddi olarak kendi ayaklarının üstünde duruyorsun. Güzel bir evin, sevgi dolu bir ilişkin, sağlıklı bir bedenin, çevrende seni seven insanlar da var. Hatta bazıları dışarıdan seni gördüğünde "Oh, her şey yerli yerinde, daha ne olsun!" diyor. Ama sen geceleri yatağa başını koyduğunda içini kemiren o garip hissi biliyorsun. Her şey tamam gibi ama yine de bir şeyler eksik sanki...
İşte o his, birçok insanın adını koyamadığı ama içten içe yaşadığı modern zamanların sessiz yalnızlığı. İnsan her şeye sahip olduğunu düşündüğünde, eksiklik hissetmeyi kendine bile ayıp sayıyor. "Nankörlük mü ediyorum acaba?" diye düşünüyor. "Bu kadar şeye rağmen mutlu olamıyorsam bende bir tuhaflık var" diye kendini sorguluyor. Ama dur. Bu eksiklik hissi sandığın kadar garip değil. Hatta tam da olması gereken yerde.
Biz genellikle hayatı "dışarıdan" tamamlamaya çalışıyoruz. Okul, iş, ev, evlilik... Sanki bir yapılacaklar listesi var ve her birine tik attıkça huzur bulacağız sanıyoruz. Oysa ruhun ihtiyacı olan şeyler o listedekiler değil. Ruh, görülmek ister. Anlaşılmak ister. Gerçek bağ kurmak ister. Ve en çok da "anlam" ister.
ANLAM ARAYIŞI ÖNEMLİ
Belki de hayatın koşuşturmacasında ruhunun sesini bastırmayı öğrendin. "Ağlama, güçlü ol" dediler. "Sakın şımarıklık etme" dediler. "Her şeyin var, daha ne istiyorsun?" dediler. Ama o ses susmuyor. Çünkü gerçek ihtiyaç susturulmaz, bastırılırsa başka bir yerden patlak verir: halsizlikle, tatminsizlikle, öfke patlamalarıyla, bazen de durduk yere gelen bir hüzünle.
Beden doyar, ama ruh aç kalırsa iç huzur da gelir geçer olur. Bir şeyi bitirdikten sonra gelen o boşluk hissi... O tatil, o ev, o zamanki hedef... Her biri "tamamlandı" ama içindeki eksik parça hâlâ yerli yerinde. Çünkü o parçayı dışardan bir şeyle doldurmak mümkün değil. O, seninle ilgili bir şey. İçeriden tamamlanması gereken bir şey.
Anlam sadece başarılarla değil, kendini o anın içinde hissedebildiğin zamanlarda ortaya çıkar. "Şu kariyer hedefini gerçekleştirdim, şimdi mutlu olmalıyım" diyebilirsin. Ama kalbinin içinde bir ses "bir şey eksik" diyorsa, orada durup kendine bakman gerekir. Çünkü içsel tatmin, sadece başardıklarınla değil, hissettiklerinle ilgilidir.
HER KOLAY ŞEY HUZUR VERMEZ
Belki bu eksiklik hissi, aslında kötü bir şey değildir. Belki de seni yeniden kendine davet eden en dürüst sestir. Bir davet: Daha yavaş yaşamaya, daha çok hissetmeye, daha az göstermeye... Belki de artık başkalarının ne düşündüğünü değil, senin ne hissettiğini öncelik sırasına almanın zamanı gelmiştir.
ASIL ÖNEMLİ SORU HANGİSİ?
Şu soruyu kendimize yöneltmemiz yeterli aslında: "Ben gerçekten neyle doyuyorum?" Cevabın "güçlü görünmek" ya da "başkalarını mutlu etmek" ise, biraz daha derine inmen gerekir. Çünkü bu yolun sonu genelde yalnızlık olur. Kendi iç sesinle temas etmediğin sürece başkalarının sesi seni yönetmeye başlar. Bu da zamanla iç huzuru kemirir.
KENDİNİ GÖRME ZAMANI
Eksiklik hissi sana "bozuksun" demez. Aksine "kendi yoluna dön" der. O hissi bastırmak yerine, "neden buradayım" diye sormaya cesaret etmelisin. Belki yıllarca sana ait olmayan hedeflerin peşinden koştun. Belki başkalarının onayını almak için kendi ihtiyaçlarını erteledin. Şimdi biraz durma zamanı.
"Ben ne zamandır kendim gibi hissetmiyorum?", "Gerçekten istediğim hayat bu mu?", "Yoksa sadece 'doğru' olanı mı yapıyorum?"
Bunlar kolay sorular değil. Ama bu soruları kendine sormadığın sürece, bir şey hep eksik kalacak. Çünkü ruhumuzun açlığı başarıyla, statüyle değil; samimiyetle, anlamla, kendilikle doyar. Kendini yıllardır ertelemiş olabilirsin. Ama bu, kendine dönmek için geç kaldığın anlamına gelmez. Ruh kendine çağırmayı bırakmaz. Ne kadar bastırsan da, o his, o eksiklik, bir yerlerden çıkar karşına. Çünkü seni sen yapan şeyler yok sayıldığında, iç dünyan gürültüyle konuşmaya başlar.
NEDEN BAZI SABAHLAR UYANMAK İSTEMEYİZ?
Bazı sabahlar uyanmak istemiyoruz. Yorgunluktan değil, anlamsızlıktan. Her şey yerli yerinde ama yine de bir boşluk duygusu var içimizde. Çünkü bazen sadece yaşıyoruz ama gerçekten yaşamıyoruz. Oysa ruhumuz yaşamla temas etmek ister. Bir çiçeğe bakarken hayran kalmak ister. Bir şarkıda kendini bulmak ister. Kalpten bir sohbette gözleri dolmak ister. Kimi zaman da saçma bir anda kahkaha atmak, çocuk gibi olmak ister.
HAYAT TAMAM DEĞİL AMA SEN TAM OLABİLİRSİN
Hiçbir hayat tamamen kusursuz değildir. Herkesin eksikleri, yaraları, kayıpları vardır. Ama sen kendinle barıştığında, o eksiklik duygusu seni yormaz artık. Aksine seni kendine yaklaştırır. Çünkü artık dışarıdan gelen başarılarla değil, içeriden gelen huzurla doyuyorsundur. Eğer her şeyin var ama hâlâ içten içe eksik hissediyorsan, yalnız değilsin. Bu çağın en büyük yaralarından biri bu. Ama aynı zamanda en büyük şifası da burada başlar: Kendini duyduğunda, kendine kulak verdiğinde...
UNUTMA
İç huzur, en büyük statüden, en güzel evden, en gösterişli ilişkiden daha kıymetlidir. Herkes seni alkışlarken sen kendini duyamıyorsan, o alkışlar bir süre sonra sadece gürültü olur. Belki de eksik hissettiğin yer, en çok kendine ihtiyaç duyduğun yerdir.


