En büyük hikâye bir hikâye lazım olduğuymuş meğer Yusuf Dinç
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Türkiye’de çok hikâye duyduk, işittik. Halk partisinin demokrasiye inandığını iddia etmesi mesela. Yahut 24 saat daha direnince AB kararıyla hükümetin düşeceği… Ya da Lozan’ın 2023’te biteceği… Neler, neler.
En büyük hikâyeyi hep bu tür şeylerde aradık.
Meğer Türkiye’de en büyük hikâye, piyasacıların yıllardır anlatageldiği Türkiye’ye bir hikâye lazım hikâyesiymiş.
Türkiye piyasaların ve makro ekonomik göstergelerin istikrar kazanması için daha ne yapsın; Cumhurbaşkanını göğde mi uçursun?
Türkiye’ye en uçuk hikâyeleri ayağı yere tam basar şekilde yaşatmadı mı? Yok, dahasını da yapabilirdi. Evet, kesinlikle yapabilirdi. Ama bunları dahi kotaramaya da bilirdi.
Savunmada bağımsızlık desen Kaan’ın bir uçuşuna kaldı... Tekrarlamayım diyorum ama Kaan uçtuğu gün piyasa kıpırdamadı bile. Mühendislerin pistte o yüzyıllık maratonun ilk koşusuna çıktığını dahi görmedi. Hala daha F-16 haberi bekliyor.
Enerjide bağımsızlık desen yenilenebilir enerjiyle yarı yarıya halloldu. Geri kalan yarısını da halletmeye çalışıyor. İlk nükleer santral faaliyete geçti, geçecek. Türkiye’nin enerji merkezi yapılması düşüncesi artık genel kabul görüyor.
Türküsüyle kavrulduğumuz Karabağ artık özgür. Azerin’in türküyü değiştirdiğini de mi göremedi piyasa?
Türkiye’nin önündeki en büyük risk olan Suriye desen tamam. En başından bu yana teröre yataklık etmiş bu coğrafyanın anahtarını Türkiye’nin tuttuğunu Trump gördü de piyasa göremedi mi?
Irak’la entegrasyonun gerekleri karşılanıyor. Basra yüzyıllık fetretten sonra yeniden İstanbul’a bağlanıyor.
Ukrayna-Rusya savaşı sonuna yaklaşıyor. Bu savaşın ekonomik maliyetine en çok Türkiye katlandı.
İran’a ambargo kalktı, kalkacak. Milyarlarca dolarlık mahrumiyetin sonu geliyor.
Libya yeniden sisteme giriyor. Denklem değişiyor.
Terör bitirildi yahu daha ne olsun. PKK’nın silah bırakmasını kastetmiyorum. Terörün yurtiçinde kökü kazındı. Son raddede artık silah bırakıldıysa sembolik bir önemi var ancak.
Yok bu hikayeler kesmez AB üyeliği lazım denecekse; ilk üyelik başvurusundan bu yana ve ilk defa Türkiye AB’ye değil, AB Türkiye’ye yaklaşıyor.
Başka ne hikâye kalıyor ki geriye? Ankara Savaşı mı?
Tarihten Ankara Savaşı silinsin o zaman tepki veririz denecekse; Türk Devletleri Teşkilatı ne anlama gelir ya hu…
Bu da yetmiyorsa geriye bir tek
cihan hakimiyeti
kalıyor.
Kızılelma
yani…
“He durun yok o kadar ileri gitmeyin, siz zaten meseleyi yanlış anlamışsınız; hukukun üstünlüğü,” falan fişman mı diyecekler anlık bir tepki dahi yokken…
Hukukun üstünlüğüne hakikaten inanıyor olsalar ah keşke. Her hukukun üstünlüğü dediklerinde gerçekte
üstünlerin hukuku
dediklerini pekâlâ ve maalesef biliyoruz. Batının ve batıcılığın ve batıcıların üstünlüğünü kastettiklerini çok iyi anlıyoruz.
İşte belediye başkanı tutuklandı, şöyle böyle mi, diyecekler, 19 Mart olmasaydı farklı mı olacaktı yani? Tabii ki olmayacaktı.
Türkiye’nin sıkıntısı bu yaklaşım değil. Türkiye’nin sıkıntısı finansta inisiyatifi yanlış zihinlere bırakmış olmasıdır.
Efendiler, artık yeni bir Türkiye var. Hani nerede, diyebilirsiniz. Göremeyebilirsiniz zira bu yeni Türkiye ekopolitiğini henüz tam bulamadı.
Zaten o yüzden Batılı ülkeler Körfez’den kaynak temin ederken Türkiye hala Batıdan kaynak umuyor. Al işte Trump bir turda 3.4 trilyon dolar paketledi Körfez’den.
Parayı Batıdan gelen bir kaynak olarak zannetmek yanlıştır. Batı’yı ve AB’yi doktrinler döneminin mali destek mekanizması olarak gördükçe finansal bağımsızlık kotarılamaz. O doktriner kısım akıyor zaten. Akmak zorunda. Batının kendisi Türkiye ile finansal ilişki kurmak zorunda.
Türkiye ne yapacak peki? Türkiye bir çıkış istiyorsa
İslami finansı
bir iletişim ve imkân olarak kullanmak zorunda. Yeni Türkiye’nin ekopolitiği bunu gerektirir. 100-200 milyar dolarlık mesele Türkiye’nin sorunlarını bitirip önünü ebeden açacak meselesi. Bu tutarlar için dahi kendini ziyan etmesine gerek yoktur.
Hele 45 milyar dolar için yüzyılının iş hikâyelerini heba etmesine hiç gerek yoktur. Koskoca ekonomi dört bacağından bağlanıp piyasacıların önüne yatırılamaz.
Onca şeyden sonra piyasa hala hikâye lazım diyorsa biliniz ki hikâyeden anladıkları iktidar değişiminden başka şey değildir artık. O iple de kuyuya inilmez. O kuyu kör kuyu.
ABD’nin notunu düşürenler, bocalamayagörsün Türkiye neler yapmaz!


