Erdoğan ın İç Cephesi
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Bölgeyi yakan İsrail-İran savaşı Saray’ı da yeni hesaplara yöneltti. Kriz fırsata çevrilecek ya, önce “sıra Türkiye’de” vaveylası kopartıldı. Ardından Erdoğan’ın “iç cepheyi güçlendirelim” çağrısı gündemin ve ülkenin üstüne salıverildi.
Çağrının bana olmadığını bildiğim için üzerime alınmadım elbette. İşsiz, mesleksiz, gelecekten umutsuz milyonlarca gence.. “TANESİ 1 LİRAYA GELEN KİRAZA UZAKTAN BAKAN” çocuklara.. Emeklilere.. Asgari ücretlilere de söylediğini sanmıyorum.
Hele, son günlerde “bizim muhatabımız PKK.. Size ne oluyor” diye açıktan
azarladıkları DEM.. Yolları kim bilir bir daha ne zaman kesişir!!
O halde?
Soruya yanıt ararken CHP Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın soru önergesi, Kaçak Saray’ın Demir Kubbesi’ni çatırdatarak gündeme saplandı!
Önergenin konusu kurban derilerinin TÜRGEV’e bağışlanmasıydı. “Ne var bunda” demeyin. Zira bağışın bu kez Milli Savunma Bakanlığı personelinden talep edildiği öne sürülüyor.
Sözcü’den Başak Kaya’nın haberine göre,
* TÜRGEV’in bağış talebinde, bağışçılardan hisse bedeli 16 bin 500 lira talep edildi.
* Özgür Ceylan, talep yazısı ve broşürlerinin MSB personeline kurumsal iletişim yoluyla gönderildiğini…
* 16 bin 500 lira olarak tespit edilen bedelin yatırılması için, katılım payı dağıtan bir finans kuruluşunun İBAN numarasının verildiğini söyledi.
TÜRGEV, malum AKP’nin arka bahçesindeki dernek ve vakıflardan biri.
AKP sözcüleri, yazarları bugün İmamoğlu kumpasında kime ne iftira atıyorsa, kurulduğu günden bu yana “onların gerçeğini” yerine getirmiş bir odak.
Hatırlarsınız elbette. Kurucu yönetim kurulunda Bilal Erdoğan ve kız kardeşi Esra Albayrak vardı. Sonra görev Fatma Altun’a devredildi. Yani Saray’ın İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun’un.. Yani, belki de bu habere “DEZENFORMASYON” diye çarpı atacak ismin eşine..
*. *. *
Babası dedi diye askerliğini bedelli yapan Bilal Bey, yüksek emellerle vakıf kurmuş çok mu!
Değil elbette. Ben de zaten hizmetlerini herkes bilsin, hatırlasın diye yazıyorum:
*”Mesela, TÜRGEV, AB fonlarından, sadece geçen yıl 175 bin Euro hibe almış.”
*Ya 99 milyon 999 bin 990 Amerikan Doları tutarındaki bağışı hatırlar mısınız? 2008 yılında patlayan haber bombası epey gürültü koparmıştı. Hele bir de kaynağı öğrenilince! Bilal Bey’in vakfına bu eşi benzeri görülmemiş bağışın Suudi Arabistan’dan geldiğini anlamıştık da.. 100 milyona tamamlayacak 10 dolara ne olduğunu çözememiştik.
*”İmamoğlu öncesi İBB’ye yaptırılıp el konulan yurtları.. Restoran olarak işletilen tarihi eserleri de hayretle izlemiştik..”
*. *. *
Bu yakınlarda gazetecilere gözaltı dalgası gelecekti ya!
Cem Küçük “müjdeyi” vermişti ya!
Öyle görünüyor ki Reis bir süre daha “SAVAŞ VAR KENETLENELİM” mesajıyla yürüyecek.
Kaldı ki, “CUMHUR İTTİFAKI İÇİNDEKİ SAVAŞ” şu sıralar daha öncelikli.
İmamoğlu kumpasının tutmadığını, hiçbir iddianın doğrulanamadığını, tutuklulukların da artık izah edilemez noktada olduğunu herkes görüyor.
Dahası AKP’liler bile açıktan homurdanıyor.
Memlekete “babasının malı” gözüyle bakan Aile, eğer işi, askerin maaşıyla kurban bağışına kadar götürdüyse vah ki vah!
Yıllardır, Ergenekon diye.. FETÖ diye.. Hatta Atatürk yemini yüzünden Ordu’yu partisinin bekçisi haline getirmeye çalışanlar belli ki durmayacak.
Ama hem onlara, hem de herkese şunu söylemeliyim:
İran’da, Şah dönemi tamamen saltanatın devamı için kurgulanmış bir sistemin boyunduruğu altındaydı. Keyfe göre değişiveren yasalar.. Hiçbir yerde yazmayan kurallarla gözaltına alınan, kaybedilen insanlar..
Bir yandan da darbe korkusuyla askere tanınan ayrıcalıklar. Mesela ticaretle uğraşma hakkı!!
Şah kendi bekası için kendi Ordusu’nu parayla bozdu! Mollalar ayaklandığında da yanında kimseyi bulamadı. İran halkı onca yıldır bunun bedelini ödüyor işte. Şah’ın oğlu da şimdi İran’a dönüp -belki yeniden taç takmak için- savaşı İsrail kazansın diye dua ediyor.
Burada her türlü adaletsizliği, kayırmacılığı kendine hak görenler “İÇ CEPHE” çağrısı yapamaz.
Cepheden söz edeceksek eğer, bunun “SİLİVRİ CEPHESİ” olduğunu bilsinler.
Resmini, sesini, iletişimini yasaklasalar da o cepheyi her gün biraz daha büyüten Ekrem İmamoğlu, dün mahkemedeki sözleriyle hatırlanacak:
“Bir ülkeyi ayakta tutan tek şey adalettir, haktır ve hukuktur.
Beni besleyen on milyonlarca halkım var. O yüzden bu mücadelede yalnız benim değil, bu ülkenin tüm çocuklarının, torunlarımızın, gelecekte bu mahkeme salonlarını ‘adaletin evi’ olarak görmek isteyen herkesin mücadelesini temsil ediyorum.
Bu sadece, benim ve yol arkadaşlarımın mücadelesi değil, 86 milyon yurttaşımız adına verilen büyük bir mücadeledir.”
Bugün, Silivri Cephesi’nin yine suçsuz yere aylardır tutsak edilen ismi, Ümit Özdağ tahliye edildi. Tabii önce hapis cezası verip ardından “yatarına” sayarak!
Yani tam da Saray’ın biriciği, Erdoğan’ın küçücüğü Cem Küçük’ün “tahmin” ettiği gibi.
Alın benden de bir tahmin: İmamoğlu ve arkadaşları da çok yakında özgür kalacak. Türkiye işte o zaman “her şey güzel olacak” diyebilecek!!


