Erdoğan uyardı! Türkiye yi hangi tehlikeler bekliyor? Çözüm ne?
Haber7 kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Türkiye'de son 10 yıldır devam eden doğum oranlarındaki düşüş eğilimi kritik seviyelere kadar düştü. Türkiye İstatistik Kurumu'nun açıkladığı son rakamlara göre 2024'te canlı doğan bebek sayısı 937 bin 559 olarak kayıtlara geçti. Türkiye'deki "toplam doğurganlık hızı", 2001'de 2,38 iken 2014'ten itibaren aralıksız düşüş eğilimine girerek 2024'te 1,48 çocuk olarak gerçekleşti.

TÜİK verilerine göre Türkiye'de doğurganlık hızı göstergeleri
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye'deki "toplam doğurganlık hızının düşmesini 'felaket' olarak nitelendirdi ve geleceğe dair endişeleri ortadan kaldırmak için adımlar atılacağını ifade etti. Bu kapsamda 2025 yılı Türkiye’de "Aile Yılı" ilan edildi. Erdoğan 2026-2035 döneminin "Aile ve Nüfus 10 Yılı" olarak planlandığını duyurdu.
Türkiye'de doğurganlık seviyesinin, nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altında kalarak 1,48'e kadar düşmesi alarm çanlarını çaldırdı. Peki nüfusun yaşlanması ne gibi tehlikeler barındırıyor? Türkiye ile aynı durumu yaşayan ülkelerde bu problem nasıl aşıldı?

NÜFUS YAŞLANMASININ TEHLİKELERİ
Araştırmalara göre, bir ülkede doğurganlık hızının düşüşe geçerek nüfus yaşlanmasının hızlanması çalışma çağındaki nüfusun azalmasına, doğal olarak üretkenlik ve ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturulmasına neden oluyor. Genç nüfusun azalması, özellikle kırsal bölgelerde okul, sağlık merkezi gibi temel hizmetlerin sürdürülebilirliğini tehdit ederken, ülkenin geleceğini tehlikeye atıyor.

Düşük doğum oranları, yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının artırarak sosyal güvenlik sistemleri, emeklilik fonları ve sağlık sistemine daha fazla yük bindiriyor. Bu durum ise ülkelerin ekonomik gelecekleri için büyük risklere neden oluyor.
JAPONYA ÖRNEĞİDünyada doğum oranlarının en düşük olduğu ve yaşlanan nüfus sorununu en erken deneyimleyen ülkelerden biri olarak Japonya öne çıkıyor. Uzun süredir doğum hızı oranlarının düşüklüğüyle mücadele eden Japonya, sorunun giderek büyümesinin ardından ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya kaldı.
Japonya'da doğum oranlarının düşmesi sonrası birçok problem boy gösterdi. Ülkede 65 yaş üstü nüfusun oranı %30'a yaklaştı. Emekli maaşları ve sağlık harcamaları hızla artarken, genç nüfustaki vergi yükü giderek arttı. Şirketler özellikle düşük vasıflı işlerde iş gücü bulmakta zorluk yaşarken, hükümet yabancı işçilere sınırlı da olsa kapıları açmak zorunda kaldı.

Çıkan problemler nedeniyle Japonya'da sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği tartışılmaya başlandı. Sosyal güvenlik sisteminde prim oranlarının arttırılmasıyla birlikte emekli maaşlarında ise düşüşe gidilmek zorunda kalınıyor.
Japonya hükümeti, doğum oranlarını yükseltmek için bazı iyileştirme politikaları uygulamaya çalışsa da teşviklerin yetersizliği ve toplumsal olarak tam uygulanamaması nedeniyle istenilen sonuçlar elde edilemiyor.
FRANSA VE İSVEÇ ÖRNEĞİDoğum oranlarındaki düşüş trendi birçok ülkenin başlıca problemi olarak gösterilirken, bu soruna karşı etkin mücadele eden ülkeler olarak özellikle Fransa ve İsveç gösteriliyor. Fransa uyguladığı uzun vadeli politikalarla 2021 yılında 1,84 oranla Avrupa’da toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu ülke oldu. İsveç ise Avrupa'nın doğum oranı olarak diğer ülkelere nazaran daha iyi olan ülkelerinden biri.
Doğum oranlarını yükseltmek için uğraşan Japonya, Fransa ve İsveç örneklerine bakıldığı zaman ise Japonya'da neden başarısız, İsveç ve Fransa'da ise neden başarılı olduğuyla ilgili dikkat çeken tespitler ortaya çıkıyor.

Japonya'nın doğurganlık politikalarını Fransa ve İsveç gibi yüksek doğurganlık oranlarına sahip ve başarılı sayılabilecek ülkelerle karşılaştırıldığında Japonya, politikalarının kısa vadeli ve uygulamada yetersiz olduğu görülürken, Fransa ve İsveç örneklerinde ise uzun vadeli ve uygulamada sorunsuz olduğu görülüyor.
Kadınların çalışma şartlarını baz alarak yapılan düzenlemelerde üç ülkenin karşılaştırılması şu şekilde;


