ERHAN AFYONCU ABD elçisi Barrack: Sykespicot hataydı! Emperyal kazanç için kuma çizilen sınırlar
Sabah sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, ABD'nin Suriye'nin bölünmesine karşı olduğunu, bir asır önce "Batı'nın emperyal kazançlar için" Ortadoğu'yu "hayali sınırlara" böldüğü Sykes-Picot Antlaşması gibi bir girişimden yana olmadığını, bölgede Türkiye, Körfez ülkeleri ve Avrupa ile beraber yol almak istediğini söyledi.
Amerikan elçisi, "Batı, bir asır önce haritalar, manda yönetimleri, çizilmiş sınırlar ve yabancı yönetimler dayattı. Sykes-Picot, Suriye'yi ve daha geniş bir bölgeyi barış için değil emperyal kazanç için böldü. Bu hata nesillere mal oldu. Bunu bir daha yapmayacağız" dedi.
Sykes-Picot Antlaşması'yla ilgili Azmi Özcan, David Fromkin, James Barr, Paula Kitching ve Micheal Berdine'nin araştırmalarına bakılabilir.
François Georges Picot
GÖZLERİ HEP ORTADOĞU'DAYDI
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı'nın Ortadoğu'yu terk etmek zorunda kalmasıyla bölgede bugüne kadar devam eden savaşlar, istikrarsızlık ve gözyaşı eksik olmadı. Savaş başladığında Ortadoğu'nun önemli bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarıydı. Ancak İngilizler fiilen Mısır'ı yönetirken diğer taraftan nüfuzlarını Ortadoğu'ya genişletmek istiyordu. Fransa ise (günümüzde Lübnan'ı da içeren) Büyük Suriye'ye hâkim olmak istiyordu.
Birinci Dünya Savaşı, Ortadoğu'yu sömürmek isteyen isteyen pek çok ülke için fırsat yarattı. Osmanlı'nın, Almanya ve Avusturya-Macaristan ittifakının yanında savaşa katılması ise emperyalist Batılı devletlerin aradığı fırsatı sunuyordu. Savaş başında yapılan gizli antlaşmalarla imparatorluğun toprakları paylaşılmıştı.
Birinci Dünya Savaşı'nın başlarında İngiltere-Rusya ve Fransa arasında 1915'te yapılan görüşmeler sonucunda imzalanan Londra Antlaşması'yla Boğazlar ve İstanbul'un Ruslara bırakılmasına karşılık, İngiltere ve Fransa da Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer bölgelerinden istedikleri yerleri alacaklardı. Ancak bu iki emperyalist devletin çıkarlarının çakıştığı toprakları paylaşmaları kolay değildi.
Sykes-Picot Antlaşması'na göre Osmanlı topraklarının paylaşılması
SYKES-PICOT ANTLAŞMASI
İngiltere, Arap krallığı kurup başına geçireceği vaadi ile Şerif Hüseyin'i Osmanlı'ya karşı isyan ettirmek için görüşmelere başlamıştı. Fransa, Araplar ile İngiltere'nin görüşmesinden ancak 1915 Kasım'ında haberdar oldu. Ortadoğu'yu aralarında paylaşmak için diplomasi yürüten İngiltere ve Fransa, 25 Kasım 1915'te görüşmelere başladı.
İki devlet arasında bir neticeye varılmadan İngiltere, 1916 başlarında "Şerif Hüseyin-McMahon Antlaşması" ile Şerif Hüseyin'in isteklerinin çoğunu kabul etti. Ancak bu sırada İngiltere ile Fransa arasındaki görüşmeler devam ediyordu. 16 Mayıs 1916'da iki devlet arasında Osmanlı topraklarını paylaşan bir antlaşma yapıldı. Görüşmeleri Fransa adına François Georges Picot, İngiltere adına ise Mark Sykes yürüttüğü için bu antlaşmaya Sykes-Picot Antlaşması denildi.
Sazanov
Yapılan antlaşmaya göre İngiltere ile Fransa, Osmanlı topraklarını şu şekilde paylaşmışlardı: Fransa, Suriye'nin tamamını, Lübnan'ı, Adana ve Mersin bölgesini alacaktı. Bağdat, Basra arasında kalan Irak toprakları ile Akdeniz'e açılan Hayfa Limanı da İngiltere'nin olacaktı. Bunun dışında her iki ülke ayrıca kendilerine birer nüfuz alanı seçiyor ve Kerkük-Akka hattının kuzeyi Fransızlara, güneyi İngilizlere ayrılıyordu. Filistin uluslararası bir statüde olurken, diğer Arap toprakları bağımsız olacaktı.
İngiltere ve Fransa 1916 Mart'ında kendi aralarındaki antlaşmayı Rusya'ya bildirdiklerinde itirazla karşılaştı. Çünkü Rusya kendisine verilen yerleri az buluyordu. Bu nedenle kendisine bırakılan İstanbul ve Boğazlar'ın yanında Kuzeydoğu Anadolu'dan da toprak istedi. Bu topraklar içinde Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Muş ve Siirt gibi illerimiz yer alıyordu.
Rusya, Fransa'yı kendi tarafına çekmek için onların da Kayseri'den Elazığ'a kadar olan bölgeyi almasını kabul etti. İngiltere kendi çıkarlarının korunması şartıyla söz konusu şartları kabul etti. Böylece Sykes-Picot Antlaşması'na Rusya da dahil oldu. Antlaşmaya bu yüzden Sazanov- Sykes-Picot Antlaşması da denilmektedir.
Rusların yayınladığı belgelerin "Anadolu'nun Taksimi" adıyla tercümesi.
RUSYA ANTLAŞMAYI AÇIKLADI
İngiltere ile Fransa yaptıkları antlaşmayı Rusya'ya sunduklarında itirazla karşılaşmışlar ve Rusların isteğine göre antlaşma değişmişti. Ancak tam da Rusya'nın antlaşmaya dahil olması sayesinde tüm dünya bu ve diğer gizli antlaşmalardan haberdar olacaktır. 1917'de Bolşevik İhtilali sonrası kurulan Sovyet hükümeti, Çarlık devrinde İngiltere ve Fransa ile yaptığı gizli diplomatik anlaşmaları yayımlayacağını ilan etti. Komünistler gizli antlaşmaları "Sarı Kitap" adıyla neşretmeye başladılar.
Lev Troçki nezaretinde İzvestia Gazetesi'nde yayımlanan belgelerin 11-24 Kasım 1917 tarihleri arasındakileri Türkiye'yle ilgiliydi. Rusların yayımladığı gizli antlaşmalarla ilgili bilgi 26 Kasım 1917'de The Manchester Guardian'da yayınlandı. Rusların yayımladığı gizli belgeler Stockholm'de Fransızca'ya çevrilerek Türkiye'ye gönderildi.
Antlaşmada yer alan maddeler özellikle Türkleri ve devlet kurma ümidiyle isyan eden Arapları şoke etti. Zira Araplara birçok ümit veren İngiltere'nin kirli çamaşırları ortaya çıkmıştı. Amerikan Başkanı Woodrow Wilson, İtilaf Devletleri arasında yapılan bütün gizli antlaşmaları reddederek açık diplomasiyi savunsa da İngiltere ve Fransa antlaşmada mutabık kaldıkları şeyleri gerçekleştirmekten geri durmadılar.
Sykes-Picot müzakereleri.
KARGAŞA İÇİN BAHANE OLDU
Sykes-Picot Antlaşması'nın problemlerinden en önemlisi, antlaşmanın uygulanabilirlikten ziyade isteklere göre yapılmasıydı. Bölgede bulunan etnik gruplar, geleneksel düşmanlıklar ve kökleri derin olan dini gerginlikler göz ardı edildiği gibi bölgedeki durum tamamen Türkler aleyhine düzenleniyordu. Müslüman topluluklar, bilhassa da Sünni ve Şiiler arasındaki farklar, yeni sınırlarla göz ardı edildi.
Bu husus kısa vadede problem yaratmasa da uzun vadede, müstakbel güçlerin karmaşa çıkarması için bir mazeret oldu. Hatta aynı keşmekeşlik Hıristiyanlığın kalesi olarak görülen Lübnan'da da söz konusuydu. Çünkü buradaki Hıristiyan topluluğu bölünmüş ve pek çok farklı mezhepten oluşmaktaydı.
Yüzyıllardır Batılı devletler tarafından sürdürülen misyonerlik faaliyetleriyle durum daha da çeşitlenmiş ve farklılaşmıştı. Hıristiyanların nüfusu yalnızca müşterek olduklarında fazlaydı. Aynı zamanda oradaki Müslüman nüfusu da çeşitli ve pek çok farklı mezhep ve gruplara bölünmüştü.
GÖZYAŞI HÂLÂ DİNMEDİ
Tarihçi James Barr bu antlaşmayı "kuma çizilen bir sınır" olarak nitelendirir. 19. yüzyılda Afrika'nın bölünmesi gibi çizilen düz sınırlar, sınırların doğal olmadığını göstermekteydi. Nitekim tarih bize Ortadoğu'daki sınırların ve istikrarın Osmanlı'dan sonra bir daha asla sağlanamayacağını yüz yıldır hatırlatıyor.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında isim değiştiren sömürgecilik, manda yönetimi olarak tekrar sahneye çıktı. İngiltere ve Fransa doğrudan hâkimiyet tesis ettiği bölgelerde kontrolün çok zor olduğunu kendileri de tecrübe etti. Hatta bu durum 20. yüzyılda daha da kötüye giderek savaşlara sebep oldu.
Sykes-Picot Antlaşması'nın kuma çizdiği sınır, bölgenin etnik ve dini bağlılıklarını umursamadığı gibi iki kutuplu (ABD-Sovyetler Birliği) dünyada da bölgedeki politikalar bunu umursamadı. Antlaşmanın üzerinden yüz yıldan fazla geçmesine rağmen yapılan hataları daha büyükleri takip etti ve Ortadoğu coğrafyası bugün de hâlâ dinmeyen gözyaşlarına sahne olmakta. Özellikle İsrail zulmüne gereken tepkinin verilmemesi, Filistin'de binlerce insanın katledilmesine sebep oldu.
Mark Sykes
SYKES GÜNAH KEÇİSİ İLAN EDİLDİ
MARK Sykes'ın imzaladığı antlaşma o dönemler İngiltere'ye önemli kazanımlar sağlasa da zaman içinde çok kötü bir antlaşma olduğuna dair bir görüş ortaya çıktı. Hatta bunun için antlaşmayı imzalayan Sykes suçlandı. Mark Sykes'ın ismi Batı'nın Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra izlediği felaket siyasetiyle özdeşleşti. İngiltere Dışişleri'nin gözünde nefret edilen Sykes-Picot Antlaşması'nın hazırlayıcılarından biri olarak günah keçisi ilan edildi. Halbuki antlaşmanın problemli olan tarafı, iki sömürgeci devletin iştahını kabartmasıydı. Hatta bu yüzden antlaşmanın uygulanması başlangıçta kolay olmadı. İngiltere işgal ettiği Suriye'den çıkmak istemedi. Fransa ise antlaşma uyarınca Suriye ve Lübnan'ın kendisinin olduğunu iddia etti. Sonunda İngiltere, Suriye ve Lübnan'da Fransız mandasını kabul etti. Ancak antlaşmanın hilafına Irak'ın kuzeyi İngiltere nüfuz bölgesi olarak kaldı.


