ERHAN AFYONCU Netanyahu’nun dedeleri Osmanlı Padişahlarını ‘mesih’ ilan etmişti
Sabah sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Tarihin en büyük katliamlarından birine imza atan İsrail Başbakanı Netanyahu, "Arjantin'in 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında Yahudiler için bir sığınak haline gelmeye başladığı ve sadece Doğu Avrupa'dan değil, Osmanlı İmparatorluğu'ndan da Yahudilerin ekonomik sıkıntılardan ve 'antisemitizm'den kaçtığı" şeklinde bir iddia uydurdu. Oysa gerçek tam tersidir. 1360'tan itibaren katliamlara uğrayan Yahudiler, imparatorluğun son yıllarına kadar Osmanlı topraklarına sığınmışlar, Osmanlı'da da antisemitizm olmamıştır.
OSMANLI'YA İLK YAHUDİ GÖÇÜ
Osmanlı topraklarında her dinden insan kendi kültürel ve dini ortamında özgürce yaşarken, Avrupa'da Müslümanlara hayat hakkı verilmez, Yahudiler ise çok zor şartlar altında hayatlarını sürdürürlerdi. Başlarına da zaman zaman felaketler gelirdi. 14. yüzyıldaki Avrupa'daki büyük veba salgını sırasında bile suçlu olmuşlardı. Yahudiler, vebanın suçlusu olarak gösterilip yok edilirlerse vebanın da biteceğine inanıldı.

1348 yılı baharında Güney Fransa'da ilk Yahudi katliamları başladı. Yahudiler ahşap evlere doldurularak yakıldı. Bavyera'da 12 bin, Erfurt'ta 3 bin Yahudi öldürüldü, Strasbourg'da ise 2 bin Yahudi diri diri yakıldı. Avrupa'nın hemen her tarafında bu tür katliamlar oldu. Yahudiler kimi zaman cellatlarının eline geçmemek için kendilerini yaktılar. Bazı yerlerde Yahudiler yakılmadan önce kazıklatıldı, bazı yerlerde de fıçılara konularak nehirlere atıldı. Osmanlılar tarafından fethedilen yerlere Yahudilerin göç etmesi 14. yüzyılda başladı. Macar Kralı Büyük Layoş, 1360'ta Yahudileri kovan bir ferman yayınladığı zamanYahudiler, Osmanlı topraklarına sığındılar.
Fatih, İstanbul'u fethettikten sonra Yahudilere İstanbul'da oturma, ticaretle uğraşma, havra ve okul yapma hakkı verdi. Fatih, Moses Kapsali'yi de büyük rabbi, yani hahambaşı tayin etti. Bizans döneminde Yahudi hahamlığı, etkin ve itibarlı bir görev değildi. Osmanlılar, hahamlığı patriklikle eşit seviyeye getirip itibar ve prestij kazandırdılar. Yahudileri kendi topraklarında yaşayan Hıristiyanlara ve Avrupalılara karşı mali bir güç olarak kullandılar.
ENGİZİSYONDAN KAÇTILAR
Anadolu ve Rumeli şehirlerinden getirilen Yahudiler, İstanbul'a yerleştirildi. Yahudiler, daha önce Venedikliler tarafından hâkim olunan şehrin iş merkezi sayılan Çıfıt Kapı'dan, Zindan Kapı'ya kadar olan liman bölgelerine iskân edilmişlerdi. Fatih, Bizans döneminde şehirde önemli rol oynayan Venediklilerin yerini Yahudi tüccarlara vermişti.

Sultan, kuşatmadan önce ve kuşatma sırasında, İstanbul'dan Venedik'e kaçmış olan Venedik Yahudilerinin geri dönmesine izin vermesi için Venedik dojundan talepte bile bulunmuştu. Fatih'in hükümdarlığının sonlarında İstanbul'da Yahudi nüfusu oldukça artmıştı. 1477'de İstanbul'da 1647 Yahudi hanesi, yani yaklaşık 8 bin Yahudi vardı.
Yahudiler, 15. yüzyılın başlarından itibaren İspanya yarımadasında aşağılanmaya başlamışlardı. 1480'den sonra İspanya'da Yahudilere karşı engizisyonun büyük bir baskısı başladı. Çeteler Yahudilere saldırdı. 1483'te engizisyon yargıcı Torquemada'nın emriyle binlerce Yahudi öldürüldü. Bu baskılar üzerine Yahudiler, İspanya'yı terk etmeye başladılar. İspanya'da baskı altında Katolikliği kabul eden ve Maranos olarak isimlendirilen Yahudiler, Osmanlı topraklarına sığındıklarında kendi dinlerine döndü.
II. BAYEZİD HÂLLERİNE ÇOK ACIDI
İkinci Bâyezid döneminde İspanya, Portekiz ve İtalya başta olmak üzere Avrupa'nın her tarafından sürülen Yahudiler, 1492'den itibaren Osmanlı İmparatorluğu'na geldiler. Eliyahu Kapsali isimli bir Yahudi tarihçi, günlüğünde padişahın Yahudilerin hâline acıdığını ve her tarafa fermanlar göndererek Yahudileri şehirlere kabul etmelerini emrettiğini yazar. 1492 yılından sonra İber yarımadasından göç eden 165 bin Yahudi'den 90 bininin Osmanlı topraklarına geldiği tahmin edilmektedir.

16. yüzyılın ortalarından itibaren imparatorluğa Orta ve Doğu Avrupa'dan da Yahudi göçü başladı. Yahudilerin Türkiye'ye göçü sonraki asırlarda da devam etti. 19. yüzyılın sonlarında yaşadıkları ülkelerde gördükleri baskıdan dolayı Doğu Avrupa ve Rusya'daki Yahudilerin bir kısmı yine Türkiye'ye geldiler.
Yahudilerin Türkiye'ye göçlerini en iyi tasvir edenlerden biri 16. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen Avusturyalı Dernschwam'dır. Göçü, "Yeryüzünde herhangi bir memleketten Yahudiler kovuldular mı doğruca hepsi Türkiye'ye gelirler" şeklinde tasvir eder.
FİLİSTİN'E YERLEŞMELERİ YASAKTI
Yahudilere karşı katliamlar 19. yüzyılda da devam etti. 1881'de Rus Çarı II. Aleksandr'ın öldürülmesi üzerine Yahudi düşmanlığı iyice arttı. Rusya'da ve Polonya'da katledilmeye (pogrom) başlanan Yahudiler kitleler halinde göç ettiler. Rusya'dan sonra Romanya'da da Yahudi düşmanlığı başladı. 1903-1906 arasında da Rusya'da Yahudiler katledildiler.
Yahudi göçlerinin bir kısmı Osmanlı topraklarınaydı. Osmanlı yönetimi, 1882'de Yahudilerin Filistin haricinde gösterilecek yerlerde 100-150 haneyi geçmeyecek şekilde yerleşmeleri şartıyla ülkeye kabul edilebilecekleri kararını aldı. Yahudilerin bir kısmı kaçak olarak Filistin'e de gitti. Yahudilerin Filistin'e yerleşmemesi hususu İkinci Abdülhamid'in hükümdarlığı süresince devam etti.
İkinci Meşrutiyet'ten, yani 1908'den sonra İttihat ve Terakki iktidarı, Filistin'e Yahudi yerleşimine karşı olmakla beraber, tedbir alma konusunda sultan kadar sıkı durmadı. Osmanlı Devleti'nin Filistin'den çekildiği Birinci Dünya Savaşı sonunda, yani 1918'de Filistin'de yaklaşık 515 bin Müslüman, 65 bin Yahudi yaşıyordu.

FETİHLERİ MESİHİN ÇIKIŞI OLARAK GÖRDÜLER
Osmanlı tarihi üzerine İbranice tarih kitabı yazan en önemli Yahudi tarihçi Eliyahu Kapsali'nin (1483-1555), Nuh Arslantaş tarafından kısmi çevirisi ve incelemesi yapılan "Türkler ve Yahudiler (Yahudi Tarihçi Eliyahu Kapsali'nin (1483-1555) Tarih Kitabı Seder Eliyahu Zuta Bağlamında Bir İnceleme)" isimli eserinde Hıristiyanlığı bozguna uğratan Osmanlı sultanlarının gerçekleştirdiği fetihleri, Yahudilerin sürgünlerinin sonu ve mesihin çıkışının müjdecisi kabul edilir.
Osmanlı sultanlarını kurtarıcı mesihler olarak ele alıp padişahların Yahudilerle ilişkileri üzerinde genişçe durmuştur. Osmanlı fetihlerini mesihle bağlantılı olarak değerlendiren Kapsali, Osmanlı sultanlarının mesihî rollerine dikkat çekmesinin yanında, sadece İspanya sürgününü değil, İstanbul'un fethiyle başlayıp Suriye, Mısır (1517) ve Rodos'un fethi (1522) ile biten önemli hadiseleri de mesihin çıkışıyla irtibatlı olarak ele alıp anlatmaya çalışmıştır.


