“Ertesi gün” Gazze’den ziyade İsrail için kâbus Yasin Aktay
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Soykırımcı barbar Netanyahu’nun BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmaya çıktığı esnada dolu görünen salonun bir anda protesto kastıyla boşalmaya başlaması, soykırımcı İsrail’in iki yıldır sergilediği barbarlığa karşı dünya kamuoyunun en açık mesajı. Geçtiğimiz yıl aynı kürsüde yine Netanyahu kendisini dinleyenlere en kibirli ve küstah haliyle bir Siyonist manifesto okumuş, kendine göre dost ve düşman ülkeleri yeniden tanımlamış, tasnif etmişti.
Enteresan olan, geçtiğimiz yıl dost kategorisine almış olduğu ülkelerin de neredeyse tamamına yakını onun konuşmasına sırtlarını dönmüş, salonu terk ederek tepkilerini göstermiş olması...
7 Ekim’den sonra başlattığı barbarca saldırganlığında ilan ettiği iki hedeften ise iki yılın sonunda yine çok uzak.
İlk hedefi rehineleri kurtarmak
tı. Hamas’ın anlaşmalar sonucunda kendisinin serbest bıraktığının dışında bir tane bile rehine kurtaramadı. Üstelik, bugün artık rehinelerin hayatını hiçe sayan bir savaş yürüttüğü çok aşikâr.
İsrail’in ikinci hedefi Hamas’ı yok etmekti.
Belki Hamas’ın bilinen lider kadrolarının neredeyse tamamına yakınını öldürdü, ama liderleri öldürüldüğü halde Hamas hareketi daha da büyüdü. Bugün hâlâ ilk günkü aktivitesiyle Hamas işgalci güçlere kök söktürmeye devam ediyor. Öldürülen çok sayıda Hamas mücahidinin yerini hemen yenileri alıyor, Hamas savaş esnasında çok daha fazla gönüllü elemanı sahaya celbedebilme kapasitesini tam bir gövde gösterisiyle ortaya koyuyor, üstelik savaş kabiliyetinden hiçbir şey kaybetmemiş olarak.
Hamas öldürmekle bitmiyor, aksine ölüme karşı sergiledikleri rahat tutum ve öldürülenlerin yerini büyük bir iştiyakla hemen yenilerinin alması dünyada emsalsiz bir direniş gücünü ortaya koyuyor.
Bu kendisine acınacak bir güç değil, zalimin karşısında, zalime boyun eğmeyerek hakikatin gür sesi olarak umutları canlı tutan bir güç.
Öldürülen liderlerin yerine hemen aynı kurmay akıl ve savaş yeteneklerinin geçmesi, Hamas’ın enteresan ve emsalsiz bir lider yetiştirme kapasitesini ortaya koyuyor.
Dünyada bu kadar lider kademesi öldükten sonra hemen yenilerini ortaya çıkarabilen kaç hareket olmuştur?
Hamas liderlerinden öldürülenler bile öldürülme biçimleriyle yaşadıkları anlardan çok daha güçlü bir sembolik tehdit haline geliyorlar.
Hareketin liderleri,
Yahya Sinvar
’ın ölümün üzerine gidiş şekli,
Muhammed Dayf
’ın,
İsmail Heniye’
nin ve diğer bütün lider isimlerin ölüm şekilleri
düşmanı aşağılayan, direniş ruhuna ekilmiş ormanlar gibi efsaneleşiyorlar
. Dünya devrimler ve direnişler tarihinin şahit olmadığı nitelikte kahramanlıklar İsrail’in dayandığı ne kadar hikâye varsa yerle bir ediyor.
Holokost
hikâyesi artık hiç kimseyi İsrail’in haklılığına, mağduriyetine ve mazlumluğuna ikna etmiyor. Bilakis
Yahya Sinvar
’ın sağ eli koptuğu için sol eliyle tuttuğu asayı fırlatışı bir
Asa-yı Musa
gibi vazgeçmemeyi, Allah’a güvenmeyi telkin ediyor. En sıkışık anınızda, en çok kuşatılmış ve kıstırılmış olduğunuz anda, son nefesinizi vermeden bile düşmana atacağınız, şeytanı recmedeceğiniz bir taşınız vardır. O taşın etkili olup olmayacağına siz karar veremezsiniz.
Size o taşı atmak düşer, o samimiyetinizle, sebatınızla, ısrarınızla o taşı hedefine ulaştırmak Allah’a aittir.
Nitekim ilk bakışta hiçbir yere ulaşmayacağı zannedilen Yahya’nın asası çoktan ulaşacağı yere ulaştı,
yutacağı medya yılanlarını
yuttu,
yaracağı denizleri
yardı ve korkutacağı alçakları korkuttu.
Yahya Sinvar’ın Aksa Tufanı’na girişirken ortaya koyduğu hedefler ve öngörüleri vardı, o hedeflere adım adım yaklaşıyor olduğu hayretle görülüyor.
Öncelikle bu yolda öldürülmesi, şehit olması öngörülerinden uzak değildi. Hatta bu yolda öldürülmüş olmayı düşmanlarının kendilerine lütfu olarak gördüğünü de söylemişti. Ama daha önemlisi, o girişeceği bu savaşla Siyonist düşmana kurulduğu günden beri hiç yaşamadığı bir hezimeti yaşatacağını söylemişti.
Bu hezimet bütün dünyada tecrit edilme, yalnızlaşma ve lanetlenmeyi beraberinde getirecekti. Yahya Sinvar
’ın bu sözleri sarf ettiği dönemde İsrail, tarihinin en başarılı sayılabilecek diplomatik performanslarını sergilediği bir durumdaydı. Arap-Müslüman ülkeler bile
İsrail
ile
normalleşme yarışı
içindeydiler. Doğrusu Türkiye ile de araları karşılıklı ziyaretler ve siyasi-ticari iş birliği anlaşmaları planlayacak kadar ilerlemişti. İsrail bütün dünyada bu uluslararası ilişkiler performansını sergilerken içerde, Batı Şeria’da mutat yerleşim gasplarını sürdürüyor, Kudüs’e sistematik saldırılarına devam ediyor, Gazze üzerindeki ablukasına da devam ediyordu. İslam ülkelerinin ve hatta Türkiye’nin İsrail’le yeni ilişki sayfaları açmış olması İsrail’i bu saldırganlıklarından menetmiyor, ikisini birbiriyle beraber sürdürmeyi de normalleştirmiş oluyordu.
Oysa Yahya Sinvar tam da böyle bir ortamda savaşla ilgili imkânsız görülebilecek hedeflerini ilan etti ve bugün kendisi ölmüş olduğu halde o hedefler bir bir gerçekleşiyor.
Bugün İsrail bütün dünyada soykırımcı olarak görülüyor. Dostları onu tek tek terk ediyor. İsrail vatandaşları dünyanın hiçbir yerinde hoş karşılanmıyor, rastgele tepkilerle, protestolara maruz kalıyorlar. İsrail saldırganlığı bütün Yahudilere hayatı dünyanın her yerinde epeyce zorlaştırmış oluyor. Anti-semitizm kalkanı artık hiçbir eleştiriyi hatta saldırıyı durdurmaya yetmiyor. İsrail yönetimi bütün dünyada nefret edilen, iş birliği yapmaktan kaçınılan, aynı fotoğraf karesinde bile görünmekten imtina edilen bir seviyeye düşmüş durumda.
Bugünlerde Gazze’de ateşkese çok yakınız. Bu ateşkes görüşmelerinde herkesin aklına takılan bir “ertesi gün” senaryosu var.
Hesaplar genellikle ertesi gün Gazze’de Hamas’a ne olacağı, silahlarını bırakıp bırakmayacağı veya silahlarının elinden alınıp alınmayacağı etrafında dönüyor.
Hamas’ın elinden silahlarını iki yıldır savaşarak alamayan İsrail’in veya başka birinin bunu nasıl yapabileceğini kimse sormuyor tabii
. Ateşkesin veya Filistin’in tanınmasının ardında başka bir oyun olduğundan Hamas adına endişelenen samimi insanlar da var tabii.
Aslında Yahya Sinvar’ın gerçekleşen hedeflerinin ışığında dikkat çekmemiz gereken şey “ertesi gün”le ilgili kaygılanması gerekenin Hamas veya Filistin değil İsrail olduğudur.
Ertesi gün Hamas için nasıl bir rol veya akıbet arzulanırsa arzulansın, tecrit edilmiş ve soykırım suçlamasıyla boğuşan bir İsrail’in uluslararası toplum içinde nasıl bir yerinin olacağı çok daha ilgiye ve ibrete değer bir konu olacaktır.
“Ertesi gün” İsrail bu savaştaki haksızlıklarının, cürümlerinin hesabını vermek, bu cürümlerin kendisine vurduğu suçluluk damgalarını temizlemeye çalışmaktan, kendini savunmaktan başka bir şey yapamayacaktır.


