Eski imparatorluk ile ‘son’ imparatorluk arasında… Nedret Ersanel
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, “Birleşik Krallık oyuna döndü” dedi. Washington o havalarda dansa kalkmıyor artık; hep bir ağızdan, “para dışında herhangi oyunda yokuz” mesajı veriyorlar…
Londra’nın Rusya takıntısı, “kişisel meseleleri” aşalı çok oldu. Avrupa’nın dengesini kaybetmesi onları da peşinden sürükleme riski yarattığından, en berbatı da, başta Almanya (işsizlik oranı yüzde 6,3.), “savaş yatırımları” dışında ekonomik çıkış bulamadıklarından, Paris-Berlin-Londra’nın gözü, “Nazilik” dahil her şeyi kesiyor. Yoksa ne Rusya “Roma’yı” işgal etme niyetinde ne de Avrupa’nın tamamı Moskova’ya bayrak dikecek güce sahip…
Öyle mide kaldırıcı hale geldi ki bu tablo, Almanya, bir ve hep önceki Berlin hükümetlerinin hilafına
İsrail’i kınıyor!
Diyeceksiniz ki, ‘bunda kötülük nerede?’ İlk bakışta fark edilememesi normal; çünkü tamamı kötülük! Siz içinden seçmeye çalışıyorsunuz. Düne kadar açık açık, “Biz İsrail’in üzerine gidemeyiz, geçmiş günahlarımız engel oluyor” derken, bugün hep birlikte İsrail’e abanıyorlar. Filistin’e sevgiden kaynaklanmıyor herhalde.
İsrail, Batı’nın Rusya’ya yönelik konsantrasyonunu hem bozuyor hem “bölüyor”…
Tüm anlaşmazlıklarına rağmen, ABD’nin Rusya karşıtı pozisyonuna dönmesini istiyorlar. Bunun için inatla Kiev’in arkasında durmaya devam ediyorlar. Öyle ki, herhangi bir ABD Başkanı, Oval Ofis’te Zelenski’ye yaptığını başkasına yapsa, o liderin uçağı dönüşte inecek pist bulamazdı!
Ama Zelenski yerinde kaldı. Hatırlayalım; Washington dönüşünde hemen İngiltere’ye gitmişti. Fransa ve Almanya’ya da uğradı. Burada hem benzer durumlarda nasıl davranması gerektiği konusunda “beden eğitimi” verilip inceltildi hem de ABD’ye, “yine de arkasındayız” mesajı verildi. Meydan okuma değildir. Londra’nın diplomatik dili çatal olduğundan ısırdığını sonra anlarsınız. Temennileri ‘ABD dönsün’dür…
Her konuda anlaşamaları gerekmiyor. Kanada mesela.
Britanya Kralı’nın, “Kanada, Kanada olarak kalacak” demesi,
gerilimi güzel anlatıyor. Zaten Trump’ın, “Kanada eyaletimiz olacak” yükselişinin aslında İngiltere’yi dövmek olduğunu kayda geçirmiştik…
***
Trump, neredeyse kum saati stresinde azalan son Başkanlık döneminin planlarında barış sağlanmadan ilerleyemeyeceğini düşünüyor. Haklı da…
Bir önceki yazımızda ABD’nin yeni dünyadaki pozisyonunu, politikalarını yetkili ağızlarından paylaştık. O tamam. İran’da, İsrail-Filistin’de, Suriye’de, Ukrayna’da, Yemen’de, Körfez’de ve bölgenin alakalı tüm coğrafi uzantılarında sorun istemiyor. Bu durum genelde bir tür “cephe düzenlemesi”, arkayı sağlama alma yolu olarak, yani Çin’e doğru giderken yapılacaklar bağlamında tarif ediliyor. Ondan da emin miyiz? Trump’ın Çin’le de “ekonomi” üzerinden ama savaş veya kriz olmadan hesaplaşmak istemesi daha akla yakın geliyor…
Sadeleştirirsek, Trump’ın dünya tahayyülü, Ukrayna’da barış olmadan zor. Günün sonunda, Çin-Rusya’yı birbirine yapıştırmaya devam ediyor. 9 Mayıs’ta Kızıl Meydan’da iki ülke liderinin verdiği poz, Türkiye’de terör örgütünün silah bırakma sürecine isabet ettiğinden karambole geldi ama herkes Moskova-Pekin ilişkilerinin sadece görüntü olmadığını anladı…
Kimi uzmanlar, Trump’ın kulağını tersten gösterdiğini düşünüyor; Biden da Trump da Çin’e “sert yaparak” göreve başlamışlardı. Biden ayrılırken gördük ki, Çin’in cilası bile çizilmemişti. “Trump, Rusya ile değil Çin’le başlamalıydı” görüşü, tabii Ukrayna savaşına hiç dokunmadan, Batı için daha verimli olabilir miydi? Artık geç ama düşündürücü…
***
Türkiye’nin, kutuplarla sorunu yok. Tersine, hepsiyle oyun kurmayı seviyor. Muhtemelen, “gün bugündür” diye düşünüyor. Konjonktür müsait. Fakat Batı’nın bölünmüşlüğü içinde aynı politikalar sürdürülebilir mi?
Ankara’nın son dönem AB’ye sıcak bakışı ve Avrupa’yla ilişkilerini yüksek tutma ihtiyacı nereden kaynaklanıyor? Hele ABD onları terk etmişken? İngiltere ile belli noktaya kadar ve dikkatli ilişki yürütmenin avantajları görülebiliyor. Ama
kıta Avrupası’nda Türkiye’yi cezbeden ne kaldı?
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan fayda beklentisi mi? Ekonomik fırsatlar mı? Enerji yollarında yükselen pozisyonumuz mu? Avrupa’nın toparlanma ihtimali mi? Trump’ın 3 yıl sonra yerinde olup-olmayacağı şüphesi mi? Avrupa güvenlik mimarisinde yer tutma ve stratejik pozisyonunu kuvvetlendirme düşüncesi mi? Çoğu gerçek bile değil bunların…
AB iyi de olsa kötü de olsa, Türkiye’ye “tam üyelik” vermeyeceğine herkes kalıbını basıyor. Düşünün ki 50 yıllık AB ilişkisinde geldiğimiz nokta, “bize biraz daha vize verin” seviyesinde. Üstüne, Avrupa’nın tek başına güvenlik arayışları, göreceksiniz, bir sürü sevimsiz risk yaratacak…
***
Türkiye’nin ABD’yle, Çin’le, Rusya’yla şunla bunla sorunu yok. Seviyeli, eşit, adil, herkese kazandıran her ilişkiye tamamız. Bu zaviyen bakınca, mesela Suriye tam böyle bir örnek. Ne kadar çok fırsat yarattığını, üstelik bölgenin tamamına şans verdiğini görmemek zor…
Netanyahu dışında mikrop yok. Avrupa da büyük dertler üretiyor. Mesela, Avrupa’nın yeni Karadeniz Planı, bu zehiri bize taşıyor. Sayın Fidan’ın son Rusya ziyaretinde Lavrov’un
“3+3” masasını tazeleme
teklifi bunun karşılığı. Keza, son
Türkiye-Azerbaycan-Pakistan
üçgenini hatırlatan adımı Ankara’nın bu kümeye ilaveler yapma adımı…
Suriye krizi sonlanırken geliştirdiğimiz,
Türkiye-Suriye-Irak-Ürdün-Lübnan
kümesi de öyle. Amerika bölgede S. Arabistan ve Türkiye üzerinden iki ayak kuruyor. Hepsi de sonunda
Avrasya
-
Çin
bağlamına oturuyor. Bakü’nün Zafer Günü’nde,
“Orta Yol, Kalkınma Yolu, Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nun”
tek miğfermiş gibi anılmasının sebebi de o…
Herkes bir labirentin içinde. Türkiye’nin avantajı tatbikatını yapmış olması.


