Fatih Altaylı’nın Koltuğu
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Fatih Altaylı 48 gündür Silivri’de. Temizlik ve düzen takıntısı olanların çok iyi anlayacağı üzere, daha ilk günden hücresini elden geçirmeye.. Hiç değilse birkaç yıldızlı bir otel odasına benzetmeye çalışıyor.
Görüşe gidenlerin anlattığı kadarıyla kıyafetleri de hep tiril tiril.
Onu ilk kez 90’ların ikinci yarısında bir eylemde tanımıştım. Susurluk günlerinde bir konum bilgisi verip “protesto etmek isteyenleri bekliyorum” demişti. Ben de annem ve babamla gitmiştim. Galiba “eylemciler” bu kadardı!
O günlerden bu yana izlerim. Seveninden çok kızanı vardı. Ne zaman ki tutuklandı, ibre tersine döndü. O meşhur koltuğu hiç boş kalmadı. Nasıl kalsın ki! Tek başına itibar nedeni oldu. 20 saniye konuşsun diye milyon dolarlar ödenen Cem Yılmaz bile koşa koşa geldi. Ve 1 milyon 800 bin izleyiciyle cebine bir rekor koyup gitti.
İkinci sırada ise, meydanlarda fırtına estiren Özgür Özel vardı. 1 milyon 500 bin izleyiciyle.
Aslında rakamlara takılmamak lazım. Önemli olan dayanışma duygularıyla o koltuğa oturmak. Gündemi yorumlamak.
Yine de içlerinden bir ismi öne çıkartıp söz etmek gerekiyor: AKP eski milletvekillerinden, siyasetçi Emin Şirin.
Onun yeri ayrı! Zira söyledikleri yüzünden YouTube kanalında erişim yasağı getirildi. Hem de mahkeme kararıyla.
Gerçi YouTube kararı uygulamaya geçirmedi.. Uygulasa bir anda buharlaşacağını tahmin etmişti herhalde. Kaldı ki, VPN gibi yollar var artık. Kuzey Kore’nin, İran’ın dijital duvarları bile yıkıldı baksanıza..
* * *
Peki Emin Şirin ne demişti de iktidarı kızdırmıştı?
İddiaya göre, Devlet Bahçeli’nin Öcalan’a şiir gönderdiğini anlattığı için hedef olmuştu.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın “memleketim” şiirini..
İyi de -gerekçe çok manasız olsa bile- hadi “olabilir” diyelim. Bir konuk yüzünden tüm kanala erişim engeli getirmek nedir?
Belli ki tepki formatın kendisine.. Bir de Fatih’in Silivri’den yaptığı gazetecilikle gündemi bombalamasına.
Tutuklama gerekçesi olan “cumhurbaşkanına (nasıl oluyorsa sözleriyle fiziki) tehdite” gülmüştük. Ama kanalın erişime kapatılması kararı hem yargı hem de Saray’ı komik duruma soktu.
İktidarın korkusunu ele verdi. Yumuşak karnını ortaya çıkardı.
*. *. *
Son günlerde hep öyle olmuyor mu zaten.
İmamoğlu’nun 35 yıllık diplomasıyla uğraşırken, sahte diploma skandalı patlamış!!
Derken ennnnn hassas konuda, seçimde de sahte oy ihtimaliyle akıllara gelmedi mi?
“ÖSYM’ye sızan çete YSK’ya sızmış olamaz mı..”
Sevgili arkadaşım Çiğdem Toker bugün t24 sitesindeki yazısında buna vahim bir yanıt verdi:
“Türkiye’nin veri güvenliği konusunda ne kadar kaygı verici bir durumda olduğunun tek göstergesi, e-imza sahtekarlığı ve konuya ilişkin soruşturma ve yargılama dosyasıyla sınırlı değil. Yine bu yılın başlarında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan; MİT’in şikayetçi, 17 kurum ve kuruluşun da mağdur olarak yer aldığı veri sızıntısı konusunda hazırlanan iddianame, devletin sarsılan dijital hegemonyası açısından bir başka sütunu oluşturuyor.
İddianamedeki şüpheli, “devlete ait verilere ilk sızmanın 2009 ve 2015 yılında YSK’dan bilgisayarlara sızmayla muhtemel alındığını" söylüyor. Umalım ki bu ifade delillerle derinleştirilebilir. YSK’dan sızmanın seçim güvenliği açısından ne anlama geldiğini hepimiz tahmin edebiliyoruz değil mi?”
Sahte diplomalar, ehliyetler, unvanlar vs derken..
Sıra “SAHTE SEÇİM” tartışmasında mı?
İktidarın siyasi kanadı ve medyasında “ne olmuş yani” demeye gelen bir sükunet hali var.
Kanıtlayamam ama yemin edebilirim: Dizleri titriyordur.
Hele Saray! Her hamlede bumerang gibi suçlamalar kendisine dönüp yüzünde patlıyorsa.. Erdoğan’ın öfkeli sesi kim bilir o devasa salonlarda nasıl çınlıyordur!
Daha da çınlayacağı gibi.
Ne de olsa bizim buralarda gemi batarken orkestra çalmaz.


