Filo Günlükleri 25: Teknelerden inmek için son günümüzdü! Ersin Çelik
Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Deniz üzerindeki 14’üncü günü geride bıraktık. Dün çok sakin ve büyük oranda hareketsiz geçse de Sumud Filosu için aslında çok kritik bir gündü. Bir oylama yapıldı. Detaylarını yazının son bölümünde aktaracağım. Önce sakin günümüzde, deniz üzerinde yaşadığım sürprizleri aktarmak istiyorum.
Teknedeki yaşamımızın en olağan tarafı şu: Sabah kalkınca “bugün ne yapacağım” diye bir derdimiz ve plan yapma mecburiyetimiz yok. Gün boyunca oturmuyoruz elbette fakat ne vakit ne yapacağımız belli. Nöbetlerimizi öğreniyoruz. Temizlik, bulaşık gibi günlük yapılacak işleri bölüşüyoruz. Mutlaka toplantılarımız ve uygulamalı eğitimlerimiz oluyor. Geride kalan zaman içinde bizleri hareketlendiren tek olay da zaten dron saldırıları oldu. Bu sebeple de önceki gün iş yoğunluğum arttı. Olan biteni anlatmak için köşe yazım ve yayınların dışında birçok bağlantı yapmam gerekti. Açıkçası ilk defa yorulduğumu hissettim. Bu nedenle, filomuzun Girit’e paralel, karaya yakın ve karartma yaparak seyir halinde olduğu dün gece erkenden uyumuşum. Sabah da gayet dinç kalktım. Ancak günümüz hiç beklemediğim şekilde hareketli ve sürpriz ziyaretlerle geçti.
TUNUS’TAN GİRİT’E BÜYÜK BİR AZİM
Allah bizlere denizin bağrındayken güzel kullarını gönderdi, onlar da bizlere nimetler ikram ettiler. Önce sabahtan başlayayım. Girit açıklarında, motor kapatmış akıntı seyrindeydik ve Youtube yayınının hazırlığını yapmak için güvertedeyken, üzerimize doğru gelen bir tekneden ismimle seslenildi. İlk defa gördüğüm bir tekneydi. Artık filodaki tekneleri tanıdığım için bunu anlamıştım. Biraz daha yaklaştıklarında Filo’ya Yunanistan’dan dahil olan teknelerden olduğunu anladım. Güvertesinde iki de Türk vardı. Selamlaştık. Uzaktan uzağa kucaklaştık ve bizlere bir torba uzattılar. İçinde taze meyve ve kumanya vardı. Hayatımda yediğim en lezzetli elmaydı diyebilirim. Abdullah Gündem ve Umut Aslan beylerdi bu isimler. Tunus’ta günlerce eğitimlere katılıp, teknelere binmek için son ana kadar bekleyen ancak “ne yapalım nasip değilmiş” diyerek Türkiye’ye dönmüşler. Dört gün sonra Filo’ya Yunanistan’dan teknelerin dahil olacağını ve burada iki kontenjan açıldığını öğrenince kura için adlarını yazdırmışlar ve nasiplerinin peşinden Girit’e gelmişler. İsviçre delegasyonu ile hareket ediyorlar. Bizlere ikram ettikleri kumanyayı da delegasyonları ile hazırlamışlar. Nasıl mutlu olduk, nasıl sevindik anlatamam. İtalyan kaptanımız bu kucaklaşmayı ve ikramı şaşkınlıkla karşıladı.
Yirmi dakika sonra bu kez günlerdir yüzlerine hasret olduğumuz Yaşar Yavuz ağabey ve Abdulsamed Turan kardeşimizin olduğu tekne bizlere yanaştı. Yaşar abiyi görmeliydiniz. O koca adam çocuklar gibi seviniyordu. Kaptanlarına, “bende onlara vermem gereken bir emanet var, gitmemiz lazım” demiş. Sağ olsun o da getirmiş. Emanet dediği de karadayken aldığı atıştırmalıklardan. Asıl amacı ise bizi görmek. Ne iyi etti de geldi. Kucaklaşamadık ama bir metreden de olsa hasret giderdik.
KORİDORDA MİNDERDE YATAN BİR AKADEMİSYEN
Günün üçüncü sürprizini ise Filo’nun lider gemisi Alma yaptı. Notlarımı yazarken kafamı bir kaldırdım teknemize göre çok hacimli olan bir gemi halat atıyor. Meğer bizim kaptan yakıt ikmali istemiş. Alma da gelmiş. Güvertesinden bir ses yükseldi: “Ersin abi kahveye bekliyorum.” Böyle bir davete “Hayır” demek ne mümkün. KBB profesörü ve yoldaşım Haşmet Yazıcı ile atladık hemen. Ev sahibimiz Semih Kaptan. Alma’nın kontrolü ve dolayısı ile Filo’nun rotası ondan soruluyor. Ünlü aktivistler ve parlamenterler orada. Gözler ve dronlar hep üzerinde. Benim için önemli olan ise Ayçin Kantoğlu Hocamız da bu gemide. Diğer aktivistlerle de selamlaştık. Kaptan Semih Fener, Doktor Osman Çetinkaya, Akademisyen Ayçin Kantoğlu ve KBB Profesörü Haşmet Yazıcı ile ana güvertede, bizim tekneye ikmal yapılırken yarım saat sohbet ettik. Bizlere ikramlarda bulundular. Ayçin Hoca elleriyle kahve hazırladı. Anne evine gelmiş gibiydik. Ayçin Hoca hemen dolapları açtı, ne var ne yok bir poşete doldurdu. “Var bizde” desem de “itiraz istemem” dedi. Ayçin Hoca, bir sabah gemidekilere pişi yapmış. “Hamur varsa pişiriyorum. Civardaki teknelere de ikram ediyoruz” dedi. Türkiye’nin 7 Ekim’den sonra, Gazze halkını yücelten ve insanlık olarak acizliğimizi yüzlere vuran Ayçin Kantoğlu geminin güvertesinde armut bir minderin üzerinde uyuyor. Bunu yazdım diye bana kızabilir ancak bu cesur Türk kadını, Tunus’ta günlerce bekledi. Bir tekneye binebilmek için oradan oraya sürükledi kendini. Sonunda da Alma gemisine çıktı “Beni buradan kimse indiremez” diyerek şimdi yattığı yere çöktü. İşte orası yatağı olmuş. Gazze seferi için yaptığı bu konfor fedakarlığının kayıtlara geçmesini istedim.
TURUNCU BÖLGEYE GİRİYORUZ
Semih Kaptan ile bundan sonrası konuştuk. Cesur ve işini çok iyi bilen bir gemici. Bizi bomba atılan üst güverteye çıkardı. İzleri hala duruyor. Fotoğrafımızı da üzerinde çekildi. Bundan sonraki rotamız Kıbrıs. Biraz daha riskli olan turuncu sulara giriyoruz. Yine açık denizde seyrederek hedefte olacağız. Üç gün sürecek Kıbrıs rotasından sonra Gazze açıklarına döneceğiz. Kırmızı bölgeye, yani İsrail’in direkt müdahale etme ihtimaline doğru yelken açacağız. Herkes bu seyrin bilincinde ama kimsede korku ve tereddüt yok.
KAPTANLAR SORDU: İNMEK İÇİN SON ŞANSINIZ
Gelelim en kritik ana... Dün teknelerde bu noktadan sonra devam etmek istemeyenler olup olmadığı soruldu. Teknelerdeki organizasyon görevlileri tek tek düşünceleri aldı. “Her ne sebeple olursa olsun Filo’dan ayrılmak isteyebilirsin, karaya tahliye olman için hemen harekete geçilir” denildi. Haşmet Hoca hem kendi adına hem de o esnada yayın yaptığım için, bana sorulmasına gerek olmadığını belirterek “biz inmeyiz” demiş. Şükürler olsun birbirimizden bu kadar eminiz. Diğer teknelerde de aynı yoklamalar yapıldı. Üç saatlik genel toplantının ardından kaptanlar, “Son kez düşünün, çünkü bundan sonrası tehlikeli olacak. İnmek için son şansınız. Bu saatten sonra durmak yok” şeklinde bildirimler yapıldı. Mesela Avusturya’dan Filo’ya katılan, hani kilisede ezan okuyan arkadaşımız Erol Büyük, bebek bekliyor. Doğum yaklaşıyor. Aklı eşinde ve doğacak çocuğunda. Ancak hiç düşünmeden devam etme kararını bildirdi. Genel durum böyle. Birkaç kişi ayrıldı, ne var ki geçerli mazeretleri var. Mesela sağlık sorunlarından dolayı bundan sonrasına devam edemeyecek aktivistler oldu. Biri de bizim kafilemizden Avukat Gülden Sönmez’di. Günlerce böbrek taşı ağrısı çekip bizlerden gizledi ancak sonunda sağlık gemisine aktarılmak zorunda kaldı. Doktorların kararıyla hiç istemese de karaya tahliyesi yapıldı. Gülden ablamız şimdi iyi, İstanbul’da ve ayaklanır ayaklanmaz hem hukukçuları uluslararası düzeyde harekete geçirmek hem de karadan Filo’ya destek eylemleri için kolları sıvadı. Bu arada bizden bir gemici ayrıldı, çünkü belirsizlik onu çok yormuştu. Takvim hayli şaştı. İşini, ailesini ve eğitimini en fazla 15-20 günlüğüne bırakıp gelenler var. Ancak süreç uzadı ve kara eğitimleri dahil 26’ıncı günü geride bıraktık. Genel tablo ise şu: Filo bir elin parmaklarını geçmeyecek eksilmeyle tam kararlılıkla yoluna devam ediyor.
YALNIZ HİSSİMİZ GİDEREN GEMİ
Son bir not. İtalya’nın iki akşam önceki dron saldırılarından sonra Sumud Filosu’ndaki vatandaşlarını korumak için gönderdiği donanma gemisi açıklarımıza geldi. Çıplak gözle görünse de dürbünle uzun uzun izledim. Açıkçası güven veriyor. Denizin ortasında üzerimizde bombalar patlarken, teknelerin içinden başka sığınılacak bir yer olmaması ve çevremizde bizlere yardıma koşacak bir geminin bulunmaması fazlasıyla can sıkıcıydı. Bu bir korku değil. Yalnızlık hissi. Gözlerimizle gördük ve İtalyan gemisi o derin yalnızlığımızı giderdi diyebilirim. Ayrıca İtalya ikinci bir gemi göndereceğini duyurdu ve İspanya da Filo’yu takip etmek için donanma gemisini yola çıkardı. Bu koruma girişimi, tarihin en büyük sivil misyonunun insanlık adına hareket ettiğinin ve aldığı büyük kara desteğinin en bariz göstergesi. İsrail’e karşı cesaretle yola koyulan sivilleri koruyacak gemilerine Akdeniz’de yeni ve tanıdık-bildik fırkateynler de eklenecektir. Açıkçası bunu bekliyoruz.
Dün bu teknelerde sadece yola devam etme kararı alınmadı; aynı zamanda korkunun ve belirsizliğin üzerine bir kararlılık yemini edildi. Bebeğinin doğumunu bekleyen bir babanın, sağlığı el vermediği için karadan mücadeleye devam eden bir avukatın ve güvertede bir minder üzerinde uyuyan bir akademisyenin ortak olduğu bu yemin, demirden ve çelikten daha sağlam. İtalyan ve İspanyol fırkateynlerinin ufukta belirmesi ise artık yalnız olmadığımızın ilanı. Pusulamız artık sadece Gazze'yi değil, insanlığın olması gereken yerini gösteriyor. Ve o yere varana dek, bu denizde durmak yok.
KAPI ÖNÜNDEKİ MİNDERDE YATAN BİR AKADEMİSYEN
Günün üçüncü sürprizini ise Filo’nun lider gemisi Alma yaptı. Notlarımı yazarken kafamı bir kaldırdım teknemize göre çok hacimli olan bir gemi halat atıyor. Meğer bizim kaptan yakıt ikmali istemiş. Alma da gelmiş. Güvertesinden bir ses yükseldi: “Ersin abi kahveye bekliyorum.” Böyle bir davete “Hayır” demek ne mümkün. KBB Profesörü ve yoldaşım Haşmet Yazıcı ile atladık hemen. Ev sahibimiz Semih Kaptan. Alma’nın kontrolü ve dolayısı ile Filo’nun rotası ondan soruluyor. Ünlü aktivistler ve parlamenterler orada. Gözler ve dronlar hep üzerinde. Benim için önemli olan ise Ayçin Kantoğlu Hocamız da bu gemide. Diğer aktivistlerle de selamlaştık. Kaptan Semih Fener, Doktor Osman Çetinkaya, Akademisyen Ayçin Kantoğlu ve KBB Profesörü Haşmet Yazıcı ile ana güvertede, bizim tekneye ikmal yapılırken yarım saat sohbet ettik. Bizlere ikramlarda bulundular. Ayçin Hoca elleriyle kahve hazırladı. Anne evine gelmiş gibiydik. Ayçin Hoca hemen dolapları açtı, ne var ne yok bir poşete doldurdu. “Var bizde” desem de “itiraz istemem” dedi. Ayçin Hoca, bir sabah gemidekilere pişi yapmış. “Hamur varsa pişiriyorum. Civardaki teknelere de ikram ediyoruz” dedi. Türkiye’nin 7 Ekim’den sonra, Gazze halkını yücelten ve insanlık olarak acizliğimizi yüzlere vuran Ayçin Kantoğlu geminin üst salonunda, kapının hemen önündeki armut bir minderin üzerinde uyuyor. Bunu yazdım diye bana kızabilir ancak bu cesur Türk kadını, Filo’ya katılmak için Tunus’ta günlerce bekledi. Bir tekneye binebilmek için oradan oraya sürükledi kendini. Sonunda da Alma gemisine çıktı “Beni buradan kimse indiremez” diyerek şimdi yattığı yere çöktü. İşte orası yatağı olmuş. O manzarayı görünce Ayçin Hoca’nın bir söyleşideki şu sözleri geldi aklıma. “Gazze’yle çok daha rahat bir ünsiyet elbette kurabilirsiniz. Oradaki çocuklar bizlerin çocuklarıdır. Doğurmadık onları ama onlar bizimdir. Dolayısıyla insan böyle bir uyanışa daha hangi safhada katılacak?” demişti. O anne yeni bir insan bakiyesi olarak Gazze yolundaydı işte… Gazze seferi için yaptığı bu konfor fedakarlığının kayıtlara geçmesini istedim.


