Genetik yatkınlık risk taşıyor: Tiroit kanserinin görülme sıklığı artıyor
SonTurkHaber.com, T24 kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Doç. Dr. Ozan Akıncı, genetik yatkınlığın, tiroit kanserine yakalanma riskini artıran başlıca faktörlerden biri olduğunu, aile bireylerinde hastalığa ilişkin öykünün bulduğu kişilerde görülme olasılığının daha yüksek olduğunu belirtti.
Hastaneden yapılan açıklamaya göre, toplumdaki sıklığı son 30 yıl içinde üç katına çıkan tiroit kanserinin 2030'da en sık görülen kanser türü olacağı tahmin ediliyor. Tiroit kanserinde çevresel faktörler, yaşam tarzı değişiklikleri ve genetik yatkınlık gibi etkenler de önemli rol oynuyor.
Açıklamada görüşlerine yer verilen Doç. Dr. Ozan Akıncı, boyunda şişlik, ses kısıklığı, yutma güçlüğü gibi belirtiler neticesinde çekilen tiroit ultrasonuyla tanı yoluna gidildiğini anlattı.
Nodüllerden biyopsi alınarak tiroit kanseri teşhisi konulduğuna değinen Akıncı, tiroit kanserlerinin yüzde 90'ının tiroit nodüllerinden alınan biyopsilerle, geri kalan kısmının ise diğer sebeplerden dolayı ameliyat edilmiş hastaların patoloji sonucunda ortaya çıktığını aktardı.
Akıncı, tiroit kanserinin ortaya çıkmasında birçok farklı etkenin rol oynayabildiğini kaydederek, şu değerlendirmede bulundu:
"Genetik yatkınlık, bu hastalığa yakalanma riskini artıran başlıca faktörlerden biridir. Aile bireylerinde tiroit kanseri öyküsü bulunan kişilerde hastalığın görülme olasılığı daha yüksektir. Bunun yanı sıra vücutta iyot dengesinin bozulması da önemli bir risk unsurudur, hem iyot eksikliği hem de fazlalığı, tiroit bezinin normal çalışmasını engelleyerek kansere zemin hazırlayabilir. Ayrıca çocukluk çağında ya da genç yaşlarda radyasyona maruz kalmak (özellikle baş ve boyun bölgesine yönelik radyoterapi tedavileri) ilerleyen yıllarda tiroit hücrelerinde anormal değişimlere neden olabilir. Bu nedenle genetik ve çevresel faktörlerin bir arada değerlendirilmesi, tiroit kanseri riskinin anlaşılması açısından büyük önem taşımaktadır."
"Her tiroit nodülü kanser anlamına gelmez"Her tiroit nodülünün kanser anlamına gelmediğine vurgu yapan Akıncı, toplumda oldukça yaygın görülen tiroit nodüllerinin genellikle iyi huylu olduğunu ve çoğu zaman herhangi bir sağlık sorununa yol açmadığını anlattı.
Akıncı, bazı durumlarda nodüllerin yapısı ve özelliklerinin, kanser riski taşıyıp taşımadığı konusunda ipuçları verebildiğini belirterek, şu bilgileri verdi:
"Nodülün iyi huylu mu yoksa şüpheli mi olduğuna dair ilk değerlendirme, ultrasonografi ile yapılmaktadır. Ultrason görüntülemede nodülün boyutu, şekli, sınırları, iç yapısı ve kan akımı gibi özellikler dikkatlice incelenir. Eğer kanser riski taşıdığına dair bulgular varsa, ince iğne aspirasyon biyopsisi uygulanarak hücresel düzeyde değerlendirme yapılır ve kesin tanı konur. Yapılan araştırmalara göre, tiroit nodüllerinin yalnızca yaklaşık yüzde 5'inde kötü huylu (kanserli) hücrelere rastlanmaktadır. Bu nedenle nodül saptanan her bireyin endişe etmesine gerek yoktur ancak düzenli takip ve gerekli durumlarda ileri tetkik oldukça önemlidir."
Akıncı, her tiroit nodülünün ameliyat gerektirmediğini vurgulayarak, iyi huylu, küçük ve hormon aktif olmayan tiroit nodüllerinin düzenli aralıklarla ultrason ile takip edildiğine dikkati çekti.
Büyüme eğilimi gösteren, 4 santimetreden büyük, biyopsi sonucu kanser gelen nodüllerde ise mutlak tedavinin cerrahi olduğunu vurgulayan Akıncı, şunları söyledi:
"Ameliyatla tiroit bezinin tamamı veya uygunsa yarısı çıkarılır. Ancak son yıllarda tiroit nodüllerinin tedavisinde yeni bir gelişme daha yaşanmıştır. Bu da radyofrekans ablasyon yöntemidir. RF ablasyon uzun yıllardır karaciğer ve böbrekteki kötü huylu lezyonların tedavisinde kullanılmaktadır. Son birkaç yıldır tiroit nodüllerinde de seçilmiş vakalarda güvenli olduğu saptanmıştır."
Akıncı, RF ablasyon dışında lazer ablasyon yönteminin de uygulanabildiğine değinerek, şunları kaydetti:
"Bu yöntem de girişimsel radyologlar tarafından tiroit nodüllerine, ciltten lokal anestezi eşliğinde iğne ile girilerek yapılan tedavi işlemidir. Bu işlem sonrasında tiroit nodülleri küçülmekte ve bası etkileri ortadan kalkmaktadır. İğne ile girilip, termal yolla, yani hücreleri ısıtarak nodül içindeki hücrelerin işlevsiz hale getirilmesi sağlanır. Lazer ablasyon işlemi, iki kez biyopsi yapılmış ve 'benign' yani iyi huylu olduğu kesinleşmiş tiroit nodüllerinde uygulanabilir. Bunun yanı sıra kötü huylu (papiller kanser) olup da bir başka nedenden dolayı cerrahi işlem yapılamayacak olan hastalarda da uygulanabilir. Ancak belirtmek gerekir ki bu yöntem tiroitit veya hashimato hastalığını iyileştiren bir yöntem değil, sadece onlarda çıkan nodüller için kullanılabilir." (AA)


