Gizem çözüldü! 4 bin 800 yıllık kanıtın sahibinin mesleği belli oldu Sözcü Gazetesi

Bu kişinin kahverengi saç, kahverengi göz ve koyu ten rengine sahip olduğu düşünülüyor. Genetik analizler, genomunun yüzde 80’inin Kuzey Afrika, yüzde 20’sinin ise Batı Asya soylarına bağlı olduğunu gösterdi. Bu sonuçlar, antik Mısır’ın, Afrika’nın diğer bölgelerinden ve Mezopotamya’dan gelen göçmen ve tüccarlarla bir kültür mozaiği içinde yaşadığını ortaya koyuyor.

Francis Crick Enstitüsü’nden genetikçi Pontus Skoglund, sıcak ve kuru iklim nedeniyle DNA korunmasının zor olduğu Mısır’da bu keşfin, erken Mısır toplumlarına dair ilk genetik kanıtları sağladığını belirtti. Yeni tekniklerle kontaminasyonu önleyerek DNA’yı analiz etmeyi başaran ekip, insan hareketliliğine dair önemli veriler elde etti.

Kalıntılar, Kahire’nin 265 kilometre güneyindeki antik Nuwayrat kentindeki bir nekropolde, kaya mezarın içindeki büyük bir çömleğin içinde bulundu. MS 2855 ile 2570 yılları arasında öldüğü tahmin edilen bu kişi, 160 cm boyundaydı ve yoğun diş aşınmaları ile ileri seviyede artrit belirtileri gösteriyordu, bu da onun 44 ile 64 yaş arasında bir yaşta öldüğünü gösteriyor.

Bu kişinin mezarı yüksek sosyal statüsüne işaret ederken, iskeletinde rutin fiziksel işaretler de bulunuyor. Liverpool John Moores Üniversitesi’nden bioarkeolog Joel Irish, kalça kemiklerinin genişlemiş olması, kol kemiklerinde ileri düzeyde hareket izleri ve sağ ayakta belirgin artrit olması nedeniyle bu kişinin çömlekçilikle uğraşmış olabileceğini belirtti.

Bu durum, normalde elit mezar uygulamalarına uygun olmayan çömlekçilik mesleğini icra ederken, bu kişinin olağanüstü becerileri sayesinde yüksek statüye ulaşmış olabileceğini düşündürüyor.

Dişlerinden alınan izotop analizleri, bu kişinin Nil Vadisi’nde büyüdüğünü ve buğday, arpa ile hayvansal protein içeren bir beslenme düzenine sahip olduğunu ortaya koydu. Bu beslenme şekli, dönemin Mısırlıları için tipikti.

Aberdeen Üniversitesi’nden arkeogenetikçi Linus Girdland Flink, iskeletin 1902’de kazıldığını, Liverpool Dünya Müzesi’ne bağışlandığını ve II. Dünya Savaşı sırasında müze bombalanmasına rağmen hayatta kalan nadir kalıntılardan biri olduğunu belirtti.

Araştırmacılar, bu kişinin hikayesinin, antik Mısır medeniyetine dair daha ayrıntılı ve derinlemesine bir anlayış geliştirmede önemli bir başlangıç olduğunu ifade etti.