Gözleri açık körler ülkesi
Halktv sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Bir sabah, kırmızı ışıkta bekleyen bir adam aniden kör olur. Gözleri açık ama önünde sadece bembeyaz bir süt denizi vardır. Derken bu tuhaf körlük, bir salgına dönüşür. Önce karısı, sonra onu doktora götüren adam, sonra doktor… Körlük, görünmeyen bir virüs gibi bulaşır.
Portekizli yazar Jose Saramago’nun Körlük romanı böyle başlar. Bir distopya değil aslında bu, bir ayna.
Medeniyet dediğimiz cilalı yapının, birkaç katman altındaki çürümenin hikâyesi. Çünkü bu körlük sadece gözlerle ilgili değil. Asıl körlük vicdanda, ahlakta, hafızada.
Bugün Türkiye, işte bu körlüğün içinden geçiyor.
Gözler açık ama çok kişi görmüyor.
Herkes her şeyi biliyor ama kimse hiçbir şeyi duymamış gibi yapıyor.
Televizyonlarda gerçekler susturulmuş, gazetelerde vicdanlar mürekkebe batırılmış.
Sosyal medya ise ya troll çığlıklarıyla dolu ya da boş umutlarla uyuşturulmuş bir zihin mezarlığı gibi.
Bir kadın katlediliyor, insanlar sadece “etiket” yapıyor.
Bir çocuk madende can veriyor, sonra unutturuluyor.
Bir köy boşaltılıyor, bir orman yakılıyor, sokak hayvanlarına zulm ediyor, bir öfke patlaması saman alevi gibi yanıp, sönüyor.
Halkın seçtiği siyasiler bir bir tutuklanıyor, bir yargıç iktidara secde ediyor ama herkes birbirine bakıp “Ne yapabiliriz ki?” diyor.
Saramago'nun karantina sahneleri gibi. Körler kapatılıyor, içeride kuralsızlık başlıyor. Yiyecek az, hijyen yok, ahlak çökmüş. En sonunda güçlü olan, diğer körlere tecavüz karşılığında yemek dağıtıyor. Bu romanın en ağır sahnelerinden biri.
Sormak gerekir. Bu ülkede adalet, liyakat, özgürlük hangi bedeller karşılığında veriliyor artık?
Romanda bir kişi kör değil, doktorun karısı.
Gözleri gören tek insan o ama kör taklidi yapıyor.
Onların yanında kalıyor.
Onlara rehber oluyor.
Körlerin arasında bir insan kalırsa, belki hala insanlık vardır diye...
Bizde hala görenler var.
Bir gazeteci, bir köylü, bir öğretmen, bir avukat, bir genç, bir kadın.
Ama onlar da çoğu zaman yalnız.
Kalabalık bir körler ülkesinde gören olmak, lanetlenmek gibi çünkü.
Susturulmak, hedef gösterilmek, dışlanmak.
Kimi zaman da sadece görmenin ağırlığıyla ezilmek.
Romanın sonunda, körlük ansızın kayboluyor.
Kimse nedenini bilmiyor.
İnsanlar yeniden görmeye başlıyor.
Ama Saramago sormayı ihmal etmiyor.
“Körken ne yaptınız?”
Bu ülke bir gün bu beyaz körlükten uyanacak.
Gözler yeniden gerçeğe açılacak.
O gün geldiğinde, susanlar, unutanlar, saklananlar, uyaranları susturanlar, hepsi aynı soruyla karşılaşacak.
“Körken ne yaptın?”


