İHD den 12 Eylül’ün yıldönümü açıklaması: İnsan hakları, demokrasi, barış hemen şimdi! Agos
SonTurkHaber.com, Agos kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
İHD İstanbul Şubesi, 12 Eylül Askeri Darbesi’nin 45’nci yıldönümünde Beyoğlu’ndaki eski TRT Radyo Binası önünde basın açıklaması yaptı: "Otoriterleşme yolundaki ısrarına rağmen, darbe karşıtı olduğunu söylemekten vazgeçmeyen hükümeti; 12 Eylül’le ve sonrasında yaşanan darbelerle hesaplaşmaya çağırıyoruz. Ne askeri vesayet ne de siyasi vesayet; insan hakları, demokrasi, barış hemen şimdi!”
İnsan Hakları Derneği (İHD) 12 Eylül Askeri Darbesi’nin 45’nci yıldönümünde Beyoğlu’ndaki eski TRT Radyo Binası önünde basın açıklaması yaptı. Dernek adına açıklamayı, Şube Başkanı Jiyan Tosun okudu. Tosun, “Bugün hak ve özgürlüklerin güvence olmaktan çıkarıldığı, rejimin otoriter tarzda yeniden organize edildiği bir dönemde, demokrasi ve insan haklarına duyulan ihtiyaç her zamankinden daha yakıcıdır” ifadelerini kullandı.
Aradan geçen 45 yılda ülkenin demokrasi karnesinde değişen bir şeyin olmadığı, aksine demokrasiye yönelik saldırıların gittikçe derinleştiği kaydedilen açıklamada, “Otoriterleşme yolundaki ısrarına rağmen, darbe karşıtı olduğunu söylemekten vazgeçmeyen hükümeti; 12 Eylül’le ve sonrasında yaşanan darbelerle hesaplaşmaya çağırıyoruz” denildi.
Basın açıklamasının tamamı şu şekilde:
“12 Eylül darbesinin üzerinden tam 45 yıl geçti ancak; 12 Eylül darbecileri tarafından yapılan 1982 tarihli darbe anayasası ile yönetiliyoruz. Darbe anayasası ile hayatımıza sokulan kurumlar yanında, insan hakları normlarının, demokrasi ilkelerinin ve yürürlükteki hukukun dahi yok sayılması, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı gibi temel hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getiren yasak ve baskılar, nefret saldırılarının ve ırkçılığın desteklenmesi, tüm itirazların susturulması amacıyla işkence ve kötü muamelenin yaygınlaştırılması, hukuki dayanaktan yoksun tutuklama ve cezalar, her yıl yenileri eklenen yüzlerce hapishane, sistematik tecrit, ağırlaştırılmış müebbet, infaz yakma, işkence ve kötü muamele ve benzeri infaz uygulamaları ile ölüme terk edilen mahpuslar, güvenlik soruşturması bahanesi ya da asılsız suçlamalarla muhaliflerin iş akitlerinin feshi ve benzeri devasa sorunlar ile, 12 Eylül zihniyeti halen iş başında.
Kürt Meselesinin demokratik siyaset zemininde gündeme geldiği dönemde gerçekleşen 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi başta Diyarbakır Hapishanesi olmak üzere, siyasi mahpusların tutulduğu pek çok hapishanede insanlık dışı işkenceler ve idam tehditleriyle Türkiye’nin en temel meselesi olan Kürt Meselesini şiddet ve güvenlik sorunu haline getirmiştir. Darbeden sonra altmış yedi kez kurulan hükümetler döneminde de ne yazık ki bu politikada ısrar edilmiş ve halen Kürt Meselesi bu coğrafyanın en temel demokrasi ve insan hakları sorunu olarak gündemdeki yerini korumaktadır.
Meselenin Çözümü konusunda 2024 yılı Ekim ayında başlayan süreçte aradan geçen bir yılda PKK kendini fesih kararı almış, sembolik olarak silahların imhası töreni düzenlenmiş olmasına rağmen, devletin güvenlikçi yaklaşımından halen ciddi değişimin olmadığını görmekteyiz. TBMM de kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun kurulması ve Kürt Meselesinin TBMM çatısı altında konuşulup çözüm aranması oldukça önemlidir. Kurulan komisyonun yasal güvenceye alınması, Uluslararası Çatışma Çözümü deneyimleri ve BM silahsızlanma ve Geçiş Dönemi Adaleti ilkelerine uygun mekanizmaların kurulması barışın inşası için oldukça önemlidir.
12 Eylül darbesine karşı olmakla övünen AKP hükümeti, uzun iktidar dönemi boyunca; pek çok kez Anayasa değişikliği paketi hazırlasa da darbecilerin çizdiği sınırları aşmayı asla göze alamadı. Darbelerle hesaplaşma popülizmi göstermelik bir 12 Eylül yargılaması ile sınırlandırıldı. İşlenen insanlığa karşı suçları göz ardı eden bu göstermelik yargılamada, işkence ile öldürülenlerin hesabı sorulmadı, gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır, Mahmut Kaya, Hüseyin Morsümbül, Nurettin Öztürk, Zeki Altunbaş, Hayrettin Eren, Nurettin Yedigöl, Süleyman Cihan, Mustafa Hayrullahoğlu, Maksut Tepeli ve idam edildikten sonra bedenleri kaybedilen İlyas Has ve Veysel Güney için adalet arayışına dahi girilmedi. 12 Eylül zihniyetinin yarattığı 90’lı yıllar kâbusu ve 12 Eylül 1994 günü Kenan Bilgin’in kaybedilmesi ile darbe arasında bir bağ kurulmadı. 12 Eylül döneminde ağır insanlık suçlarının yaşandığı Diyarbakır Hapishanesinin Hafıza Müzesi olması talepleri halen karşılanmış değil.
İktidar bununla da kalmadı, “15 Temmuz darbe girişimi” sonrasında ilan ettiği ve iki yıl süren OHAL, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği, 31 Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe giren ve OHAL yetkilerinin devamını sağlayan 7145 sayılı torba kanun, 25 Ağustos 2018 den başlayarak Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray buluşmalarına getirilen yasaklar ve devamında 2020 yılında çıkarılan yeni Bekçiler Kanunu, Çoklu Baro Yasası, Sosyal Medya Sansür Yasası, Ceza İnfazında eşitsizliği derinleştiren ve işkenceye zemin hazırlayan, sivil toplum örgütlerine kısıtlamalar getiren yasal düzenlemeler, 20 Mart 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, seçilmiş belediye başkanlıklarına kayyım atama uygulaması, ulusal ve uluslararası yargı organlarının kararların tanınmaması ve hak ve özgürlüklere getirilen yasak uygulamaları ile 12 Eylül’ü daha da pekiştirdi ve hükümetin OHAL yetkilerini 3 yıl süreyle yeniden uzatan yasanın 18 Temmuz 2021 tarihinde kabulü ile rejim, OHAL koşullarının ötesine geçtiğini ve rejimin otoriter tarzda yeniden yapılandırılması amacıyla hareket ettiğini de göstermiş oldu. Darbelere ve vesayete karşı söylemlerle iktidara gelen AKP iktidarı darbeleri ve darbe girişimlerini fırsata çevirerek iktidarda kalmanın yolunu tercih etmiştir.
Hızla otoriterleşen Türkiye’de; 2023 yılında yapılan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimi ile 2024 yılında yapılan belediye seçimlerinin güvenliğini tehlikeye sokacak birçok olay yaşanmış, demokratik seçim faaliyetleri engellenmiş, işkence yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü, ifade özgürlüğü, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve seyahat özgürlüğü doğrudan sınırlandırılmış, demokrasi ve insan haklarından uzaklaşılmıştır. Hak ve özgürlükler hukuka aykırı müdahaleler ve keyfi yasak kararları ile kullanılamaz hale getirildiğine getirilmiş, Anayasa Mahkemesinin Cumartesi Annelerinin haftalık Galatasaray buluşmalarının toplantı ve gösteri hakkı bağlamında hukuka uygun ve meşru olduğunu ısrarla belirttiği Şubat 2023 tarihli iki ihlal kararına rağmen bu kararlar uygulanmamış, polis şiddeti ve kaymakamlık yasakları ile hukuk dışılık yerleştirilmiş, anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri hakkı ihlal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin Can Atalay hakkında vermiş olduğu ve tahliye edilmesini belirttiği ihlal kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın derhal tahliye edilmelerini belirttiği kararlar uygulanmamaya devam edilerek Anayasa ve yasalar dahil, hukuk normlarının bağlayıcılığı yok sayılmıştır.
Anayasa ve uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırı, hak ve özgürlükleri yok sayan yeni düzenlemeler yapılmış, hak ve özgürlüklerin ihlaline karşı siyasi iktidarı durduracak, denetleyecek mekanizmalar tamamen ortadan kaldırılmış, halk hukuk güvenliğinden yoksun bırakılarak hak ihlalleri, keyfiyet/ hukuk dışılık adalet ve emek mücadelesi alanına, ekoloji mücadelesine, LGBTİ’lere ve kadınlara karşı genişletilerek devam ettirilmiştir.
Hukukun siyasallaştırılması 19 Mart 2025 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının gözaltına alınması ve tutuklanmasıyla zirveye çıkmış, o tarihten sonra da CHP’li belediye başkanlarına yönelik yargı ve idari baskılar, tutuklamalar hız kesmemiştir. Son olarak Siyasal Partiler Kanunu, Seçim kanunu ve Yüksek Seçim Kurulu Kanunu askıya alınarak Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla CHP İstanbul İl Başkanlığına kayyım atanmıştır.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bu yapılanlarla kalıcı bir otoriter rejimin yapılandırıldığından söz ediyoruz. Bir defa daha hatırlatıyoruz; Darbeleri önlemek için yapılması gereken bellidir; darbe kurumlarını kapatmak, hak ihlallerine neden olan yasaları tüm sonuçları ile ortadan kaldırmak, darbecileri ve darbe sürecinde işlenen suçları cezalandırmak, darbe nedeniyle doğan zararların giderimini de kapsayacak şekilde onarıcı adaleti sağlamak, hak ve özgürlükleri evrensel ölçülerde genişletmek ve baskıdan kurtarmak, demokratik ve özgürlükleri esas alan yeni bir anayasa yapılması, demokratikleşme yanında çatışma çözümü ve pozitif barışı sağlamak ve kurumsallaştırmak.
Otoriterleşme yolundaki ısrarına rağmen, darbe karşıtı olduğunu söylemekten vazgeçmeyen hükümeti; 12 Eylül’le ve sonrasında yaşanan darbelerle hesaplaşmaya çağırıyoruz.
Ne askeri vesayet ne de siyasi vesayet; insan hakları, demokrasi, barış hemen şimdi!”


