Demokrasi olmadan nasıl barış olacak? Agos
Agos sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Barışa, Kürt meselesinde eşit ve adil bir çözüme ne kadar inansak ve destek versek de, AKP-MHP ittifakının önümüzdeki seçimlere yönelik hesabı ayan beyan ortada duruyor, bunu da görmezden gelmek mümkün değil: İmralı Süreci eğer ilerlerse seçmenlere yeni bir proje sunmak ama bu iktidarın seçimle değişebilme ihtimalini yargısal yollarla kapatmak. İki soru var. İlki: AKP-MHP ittifakı İmralı Süreci’nin başlattı ama devamını nasıl getireceğini biliyor mu? İkincisi: CHP’ye yönelik bu kampanya iktidarın istediği biçimde ilerleyecek mi?
CHP’ye yönelik iktidar operasyonları dur durak bilmiyor desek yeridir. Bu sütunlarda İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel’ın olup bitenleri bir darbe olarak tanımladığını hatırlatmış, bu tanımlamaya katıldığımı belirtmiş ancak tutuklama sonrasında oluşan toplumsal hareketlilik ve protesto gösterilerini dikkate alan Özel’in “darbeyi püskürttük” saptamasına katılmadığımı vurgulamıştım.
Olaylar ne yazık ki bu saptamama uygun biçimde gelişiyor. Darbe püskürtülmüş değil, tam tersine tüm hızıyla devam ediyor. Bu kez de CHP İstanbul İl Yönetimi, yargının daha doğrusu iktidarın hedefinde. 2023 yılında olmuş bitmiş İstanbul İl Kongresi’nin üzerinden neredeyse iki yıl geçmişken kongreye ilişkin bir şikayet dilekçesi mahkeme mahkeme gezdi, 10’u aşkın mahkeme dilekçeyi – haklı olarak- görevsizlik nedeniyle kabul etmedi ancak iktidarın istediğini yapacak bir mahkeme bulundu.
Böylece CHP İstanbul İl Yönetimi hukuksuz biçimde “geçici tedbir” ile görevden alındı, daha da tuhaf bir şekilde dilekçeyi verenlerin talebi doğrultusunda eski CHP’li Gürsel Tekin kayyım olarak CHP İstanbul İl Yönetimi’ne atandı.
CHP doğal olarak bu yeni yargı görünümlü siyasi darbeye karşı çıktı. CHP İstanbul İl Binası önünde binlerce kişi toplandı. Tekin de binlerce polis eşliğinde CHP İstanbul İl Binası’na girdi. CHP’nin karşı hamlesi İstanbul İl Yönetim Binası’nın yerini değiştirmek oldu ancak iktidarla uyumlu yargı bu hamleye de bir karşılık bulacaktır muhtemelen.
Bu sayıda iki önemli hukukçu Orhan Gazi Ertekin ve Turgut Kazan ile yaşanan sürece ilişkin önemli röportajlar yaptık. Her iki isim de yaşanan hukuk garabetini etraflıca tarif ettiler.
Bunlara ekleyecek ne olabilir? Doğal olarak tüm bu yaşananlar 12 Eylül darbesi ile kıyaslanıyor. Evet bir kıyas hem yapılabilir hem yapılamaz. 12 Eylül sonrasında onlarca kişi idam edildi, binlerce kişi işkenceden geçirildi, partiler kapatıldı, yüzlerce siyasetçiye siyasi yasak getirildi, özellikle 1982 Anayasa referandumu ve 1983 seçimleri güdümlü biçimde yapıldı.
Bu açıdan özellikle cezaevlerinde, işkencehanelerde ölenler açısından bir kıyaslama yapmak yersiz . Ama kıyaslama yapmayı aklımızdan geçiriyorsak kıyas yapılabilecek bir ortam oluşmuş demektir. Bunu da gözden kaçıramayız.
Öncelikle zamansallık açısından. Evet bu askeri bir darbe değil. Siyasi bir darbe. Ancak ne tür bir darbe olursa olsun elbette her şeyin 45 yıl önceki gibi olmasını bekleyemeyiz. Toplum değişti, siyaset değişti, koşular değişti, medya değişti, dünya değişti, teknoloji değişti.
AKP-MHP ittifakı bu darbeyi yargısal konfigürasyonlar içinde yapmayı akıl etti. Baktığınız zaman mahkeme kararları var mı? Var. Hukuki mi? Değil. Ancak ortada bir mahkeme kararı varsa güvenlik güçleri de ona göre hareket ediyor ve muhalefet hem yargısal hem de zecri bir baskı ile karşı karşıya kalıyor. Bu da yetmiyor ana akım diyebileceğim medya da büyük oranda iktidara göbekten bağımlı olduğu için propaganda makinesi de işliyor. Geriye iki-üç televizyon kanalı ve sosyal medya kalıyor ki onlar da sık sık ekran karartma ve bant daraltma uygulamaları ile zor koşullarda seslerini duyurabiliyor.
Özetle darbe kendi mantığı içinde ilerliyor. Hedef ne? Gayet açık. CHP’nin önümüzdeki seçimlerde iktidar olmasının önünün kesmek. Ya da CHP’nin başına iktidar olamayacak kadroları -yargı ve CHP içi çekişmeler yoluyla- yerleştirmek.
Velhasıl AKP-MHP ittifakı işini gayet detaylı biçimde düşünülmüş kombinezonlar içinde icra ediyor. Evet CHP direniyor, mitingler yapıyor ama darbe de sürüyor işte.
Bu ortamda İmralı Süreci’nden ne beklenebilir? Sonuçta ortada bir barış ihtimali var. Bu gözden çıkarılabilecek bir imkan değil.
CHP de işte bu imkana bakarak TBMM’de kurulan komisyonda tüm bu şartlara rağmen varlığını sürdürüyor.
Ancak barışa, Kürt meselesinde eşit ve adil bir çözüme ne kadar inansak ve destek versek de, AKP-MHP ittifakının önümüzdeki seçimlere yönelik hesabı ayan beyan ortada duruyor, bunu da görmezden gelmek mümkün değil. İmralı Süreci eğer ilerlerse seçmenlere yeni bir proje sunmak ama bu iktidarın seçimle değişebilme ihtimalini yargısal yollarla kapatmak.
İki soru var. İlki: AKP-MHP ittifakı İmralı Süreci’nin başlattı ama devamını nasıl getireceğini biliyor mu? Sanki iktidar da şu aşamada nasıl ilerleyeceğini bilmiyor.
İkincisi: CHP’ye yönelik bu kampanya iktidarın istediği biçimde ilerleyecek mi? Bunu da zaman gösterecek ama CHP şu aşamada darbeye demokratik yollarla direnmenin tüm imkanlarını kullanıyor ve hiç de kötü bir performans sergilemiyor.
Sanıyorum ki şu önümüzdeki iki ay içinde bu sorulara daha net yanıtlar verebileceğiz.


