İktidara avans vermek!

Yıl 1999. Öcalan İmralı’da. Medya da doğal olarak orada. Her akşamüstü iskelede bir koşuşturma.. Duruşmayı izleyenler, genellikle ekran yüzleri, hızla canlı yayın arabalarına gelip gördüklerini, izlenimlerini anlatıyorlar.
ATV için bir randevu daha var: Siyaset Meydanı.
Program, Öcalan duruşmalarını izlemek üzere gelen yabancı gazetecileri de ağırlayacak. Hazırlıklar tamam.. Derken bir sorun patlıyor. Yabancı gazetecilerin sözlerini simultane tercümeyle aktaracak olan “yeminli tercümanlar” bir konuya dikkat çekiyor: Konuşmacı Mister Öcalan dediğinde -ki seri katillerden bile öyle söz ediliyor- bunu “SAYIN” diye çevirmek zorundalar.
O günlerin politik atmosferinde olacak şey değil. Uzun tartışmaların sonunda tercümanlar “sayın” ifadesini sözlüklerinden o geceliğine çıkartıyorlar.

*. * *
Aradan çeyrek asır geçti. Şimdi “sayın” demek suç değil. Kabahat değil. Hatta “KURUCU ÖNDER” gibi uç bir ifade bile dile getirilebiliyor. Üstelik MHP lideri tarafından!
Öyle ya! 40 küsur yıllık kanlı bir parantez kapatılıyordu.
Sürecin adı da sonunda konmuştu: Terörsüz Türkiye..
Nagehan Alçı’nın törende rol çaldığı kıyafeti eşliğinde, yakılan silahların fotoğrafı paylaşıldı.
Sonra..
Kandil’den gelenler geri döndü. Bizler de sürecin sonrasını tartışmaya koyulduk.
Tartışmanın tarafları beliydi:
* Süreci eleştirmek suretiyle vatana ihanet edenler!
* Reisin imzasını taşıyan her şeyi alkışlamaya doyamayanlar.
* Bir de arada kalıp, “durun bakalım ne olacak” diyerek iktidara avans verenler!

*. *. *
İlk ikisine söylenecek sözüm yok.
Ama iktidara avans vermeyi savunanları anlamakta güçlük çekiyorum.
Hani, karısının kendisini aldattığını düşünen koca adım adım izler. Tanımadığı bir erkekle evine girdiğini görür de.. Yatak odasının perdeleri kapatılınca “tüh” der, “tam anlayacaktım ki..”
23 yıllık bir iktidarın sonunda neyi anlamayı bekliyorsunuz?
Daha hangi avanstan söz ediyorsunuz?
İmamoğlu operasyonu ortada.. Ölüm kalım savaşı veren tutukluların hali ortada.. 16 yaşındaki çocuk cumhurbaşkanına hakaretten cezaevinde.. Ama her boydan çeteler dışarda..
Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tahliye taleplerinin reddedilmesinden bahsetmiyorum bile.
Yargı zaten son “BEYAZ TOROS” vakasıyla nerde durduğunu ilan etmişken tahliye beklenir miydi!!

*. *. *
Farkındasınızdır.. Sadece bugünlere dair notlar bunlar. İlk sürece ve milliyetçi oylar kaçınca sahnelenen kanlı olaylara dönmedim. Gerek de yok.
Zira Erdoğan artık daha sıkışık durumda. Orta Doğu’da İsrail’in ABD YARDIMIYLA çizdiği yeni harita bir yandan.. İçerdeki -hadi demokrasiyi geçin- ekonomik bunalım diğer yandan.. Trump ve Netanyahu şeytanlarını kışkışlaması mümkün değil.
O yüzden arabayı son hız duvara vuruncaya kadar gidecek. Ve bu arada bildiği tek şey “KORKU POLİTİKASI” olduğu için korkutmaya.. Son düşmanı CHP’yi, bitirinceye kadar vurmaya devam edecek.
Bunu anlamak için perdelerin açık olmasına ihtiyaç duyuyorsanız, artık iktidar buna bile gerek duymuyor.
Tek başına Fatih Altaylı örneği.. Aklı olan kimsenin “Gezi’yi organize etti” diyemeyeceği Ayşe Barım örneği yeter.
Tek bir gün tutuklu kalmaması gerekenlerin hayatları rehin.
Daha ne olsun!
Bütün bu acımasız oyunların, İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olamasın diye oynandığı apaçık ortadayken daha ne olsun!
Böyle bir iktidarın barış getireceğine inanabilmek için ya çok saf.. Ya da gidişattan umudu kesmiş olmak gerekir. Neyse ki milyonlarca kişinin umudu da direnci de yerinde. Eşine az rastlanır görüntülerle Özgür Özel’i dinlemeye koşuyor.
Bırakın onları.. Meselenin doğrudan muhatabı DEM’in eş genel başkanı Tuncer Bakırhan’ın gündeme dair yorumu yeter:

“Tarihi anların yaşandığı ve karanlıkların teyit edildiği bir dönemde teslim olun bildirileri atılıp hâlâ operasyon görüntüleri geliyorsa; Suriye'deki Kürtlerle ilgisi olmayan hareketlilikte bile 'aman Kürt nefes' almasın düşüncesine kapılanlar oluyorsa; dil, kültür, kimlik için çözümü konuştuğumuz bu günlerde Kürtçe müzik dinlediği bir kadın karnındaki bebekle tekmeleniyorsa; bir savcı tam da sayın Erdoğan'ın beyaz Torosları eleştirdiği gün masasına beyaz Toros koyarak mesaj veriyorsa; yargı sopasıyla muhalifler, seçilmişler susturuluyorsa; sandıktan çıkan irade eziliyorsa; DEM Parti'ye dönük yapay gündemler ve karalama çabaları her gün geliştiriliyorsa; medyada iktidarın sözcüsü kabul edilen kalemlerden barış yerine fitne, fesat yayma ateşi çıkıyorsa; Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararlar uygulandığında bundan faydalanan Kürt halkına 'terörist' diye manşet atan savaşın ve inkarın sözcüleri halkları birbirine düşürmek istiyorsa kimse kusura bakmasın, biz bunlara eyvallah etmeyiz, sesimizi de, sözümüzü de yükselterek doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam ederiz.”

DEM bile görüyorken, tıpkı birinci çözüm süreci ya da Ergenekon kumpasında olduğu gibi gözlerini kapatanlar.. Yani “YENİ YETMEZ AMA EVETÇİLER” beklemeye devam edebilir. Utanmaktan usanmadıkları sürece…