İmamoğlu soruşturması bir ‘kara deliğe’ çevriliyor
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
“Sır ziyaretçi ile 40’tan fazla gizli yüz yüze temas”… “28 gizli görüşmenin adresi Polat Rönesans Otel”… “İmamoğlu’nun gizli görüşme ağı büyüyor: Üçüncü 5 yıldızlı oteli de ‘ihanet trafiğine’ dahil etti”…
Bunlar sadece son bir hafta içinde Son TV adlı internet sitesinde yayınlanan bazı haber başlıkları. Bütünüyle istihbari dille yazılmış içerikler. Her iddia, ‘istihbarat tespiti’ olarak sunuluyor. Yani yargıdaki somut delillerden ziyade, İmamoğlu olayı bir tür ‘devlet güvenliği’ meselesi olarak ambalajlanıyor. Kimindir bu Son TV?
Yargı ve istihbarat çevrelerinden kulis aktarıldığı iddia edilen, künyesi meçhul, yazanı belirsiz internet sitesinin, Sabah gazetesiyle irtibatlı bazı isimlere ait olduğuna dair yaygın bir kanı mevcut. Benzerini Ergenekon, Gezi vb. zamanlarında da gördüğümüz tuhaf medyalardan birisi yani. Ama Başsavcı Akın Gürlek adına, onun ağzından cümleler yazmakta beis görmüyorlar. Savcı da memnun ki, yalanlama filan yapmıyor.
Diğer yandan adresi belli yandaş medyanın haberlerinin de kapsamı, içeriği, soruşturmanın baştaki iddiasının epey ötesine geçmiş vaziyette. 19 Mart’taki yolsuzluk ve rüşvet haberleri hızla ‘iktidarı devirmeye yönelik bir gizli yapı’ senaryosuna evriliyor. Aralarında nasıl bir bağlantı olduğu anlaşılamayan, hangi delillere dayandırıldığı alabildiğine gizemlileştirilmiş ‘bilgi’ ve ‘olgu’ sürüsü, her gün cömertçe boca ediliyor.
Savcılık kaynaklarından sızdırılan bilgiler de iktidar yanlısı ‘konspiratif medyanın’ çizdiği manzaradan pek farklı değil. İmamoğlu’nun ekibi, belediye bürokratları, düz memurlar, zabıta derken müteahhitler, şirket sahipleri, CHP kurultayı, CHP’nin yöneticileri, gençlik kolları vs. ardı ardına aynı çuvala atılıyor. 24 saat içinde üç farklı ifade veren şirket sahipleri çıkıyor.
“Nerden baksan tutarsızlık” denir ya hani, tam öyle bir gidişat söz konusu. Lakin tüm bu mantıksızlığın içinde bir ‘mantık’ da iyiden iyiye kendini belli ediyor artık. İmamoğlu soruşturması, çekim alanına giren herkesi yutacak bir ‘kara deliğe’ çevriliyor çünkü. Kimin ne zaman ne şekilde dahil edileceğinin kestirilemediği, kapsama alanı iyice belirsizleştirilmiş bir ‘tehlike bölgesi’ oluşturuluyor. Dolayısıyla mesele sadece muhalefetle sınırlı değil. Potansiyel riskleri, şimdi olmasa bile ileride muhalefetin etki alanına girebilecek olanları ve hatta iktidarın güç matrisi içinde beliren çatlakları da bertaraf etmenin yordamına dönüşüyor soruşturma.
Nitekim Savcı Akın Gürlek’in megafonu gibi davranan Son TV’nin tuhaf analizlerinde kullandığı, henüz ham düzeyde olduğu anlaşılan bir kavramsallaştırma dikkat çekiciydi: ‘Erken devlet yapılanması!’ Ortada henüz seçim yokken, CHP’nin de normal teamüllerinin dışına çıkıp sokağa sandık kurarak ‘erkenden aday’ belirlemesine yapılan göndermelerle altı doldurulmaya çalışılan ‘erken devlet yapılanması’, yeni bir tür ‘paralel yapı’ iddiası gibi. Bu sebeple delil, kanıt vs. aramanın, sunmanın ötesine geçildi. İktidarın değişebileceğini dair akıllara düşebilecek embriyo halindeki bir fikir bile ezilmek isteniyor.
Peki böyle bir siyasal hücum taktiği işe yarar mı?
*
Öncelikle memleketin siyasetini ve haliyle iktidarın güç matrisini yeniden şekillendirebilecek birkaç olay iç içe yaşanıyor. Kürtlerle kurulan ‘çözüm’ masası, KKTC ve Suriye başta olmak üzere bölgesel gelişmeler, Mehmet Şimşek’e zimmetli ekonomik programın hali ve buna karşı orta/küçük ölçekli patronlardan yükselen acı feryatlar ile milyonlarca insanın ne olursa olsun zihnine mıh gibi çakılı duran geçim derdi ve kapıya dayanmış ücret zamları…
Esasında şu an İmamoğlu soruşturmasının etrafında şekillenen olaylar dışında hiç birisi, güncel sıcak siyasetin odaklanabildiği meseleler değil. Neredeyse iktidarın buraları ‘siyasetsizleştirdiği’ dahi söylenebilir. Oysa 19 Mart olayı, Yozgat mitingi ile de zirveye çıkarak ekmekle hakkın buluştuğu bir momentin kapısını aralıyordu. Ne var ki, CHP Genel Başkanı’na saldırı, yaşamını yitiren DEM Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’e suikast girişimi iddiası, iktidar içinde kıran kırana klik savaşı yaşandığına dair kulislerle beraber, apaçık hale gelmiş şeyler aniden tekrar gizemli kılındı.
Siyasette en tehlikeli anlar aşikar olanın gizemli, gizemli olanın aşikarmış gibi sunulduğu zamanlardır. Erdoğan iktidarının alamet-i farikalarından birisi de sıkıştığı anda hasımlarını amansız bir dayanıklılık testine tabi tutması ve “bunun arkasında mutlaka başka bir şey vardır” düşüncesine hapsetmesidir. Bu mekaniği yine işletiyor.
CHP; Saraçhane ile Silivri arasında sürekli mekik dokusun, buraya sıkışıp kalsın, geri kalan herkes de olan bitenin şifresini çözmekle uğraşıp dursun!
İmamoğlu soruşturmasının giderek bir ‘kara deliğe’ dönüştürülmesinin sebebi de bu görünüyor.
*
‘Yıldırım harekatının’ ilk saldırısı, ilk önemli cephesinde güçlü bir direnişle püskürtülmüştü. Ancak saldırgan şoku atlattı ve yeni cepheleri art arda açıyor şimdi. Elindeki devlet gücüyle sayısız cephe açmaya da muktedir kuşkusuz. Böyle bir güç eşitsizliğinde mücadele ancak niceliğe bağlıdır. Haliyle muhalefet liderlerinin İBB-Silivri hattına sıkışma tehlikesini aşabilecek bir sathı müdafaanın yolunu, yordamını, direniş hattı hala canlıyken bulmaları lazım.
Aksi halde uzun sürecek bir dayanıklılık testi bekliyor hepimizi...


