İran’da Sünnîler 3 Mahmut Ay
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
SÜNNÎLERİN İLMÎ, FİKRÎ VE KÜLTÜREL DURUMU
İran’da Sünnîler; ilmî, fikrî ve kültürel faaliyetlerini cami ve medrese eksenli olarak devam ettirmektedirler. Sünnîlerin 15.000’den fazla camisi, 500’ün üzerinde medresesi, 40.000’den fazla talebesi, 3.000’in üzerinde müderrisi, yaklaşık 100 hayır kuruluşu, 20 yayınevi, yaklaşık 10 düşünce akımı ve siyasi hareketi mevcuttur. Bu sayılar, 10 milyon üzerindeki Sünnî nüfus için yeterli değildir. (Abdüzzâhir Sultanî, İran’da Ehl-i Sünnet, s.193).
İran’da Sünnîlere ait devlet üniversitesi veya özel üniversite yoktur. Ancak bazı üniversitelerin Ehl-i Sünnet’e yönelik çalışmalar yapan bölümleri ve fakülteleri vardır. Mesela Tahran Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi’nde Şafiî Fıkhı Bölümü vardır. Bu bölümün hocalarının ve talebelerinin tamamı Sünnîlerden oluşmaktadır. Bu bölümde; lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim verilmektedir. Aynı şekilde Dünya Mezhepler Arası Yakınlaşma Kurumu’na ait İslam Mezhepleri Üniversitesi’nde Şafiî Fıkhı ve Hanefî Fıkhı bölümleri bulunmaktadır. Buradaki hocaların ve talebelerin de tamamı Sünnîlerden oluşmaktadır. Yine İslam Mezhepleri Üniversitesi’nin Bender Abbas ve Zahidan gibi şehirlerde Şafiî ve Hanefî fıkıhlarının lisans düzeyinde eğitimini veren fakülteleri bulunmaktadır. Bunlara ilaveten, İran’ın muhtelif üniversitelerinde çeşitli branşlarda görev yapan az sayıda da olsa Sünnî akademisyenler mevcuttur (s. 194-195).
Bizdeki Kur’an kurslarına benzer bir yapılanma olan Kur’an Merkezleri, Sünnîlerin önemli eğitim kurumlarındandır. Özellikle yaz tatillerinde bu Kur’an merkezleri çok aktif bir şekilde faaliyet göstermektedir (s. 196-197).
Sünnîlerin yayımladığı kitaplara gelince; bunların ekseriyeti Arapçadan yapılan tercümelerden oluşmaktadır. İran’da yaklaşık 20 kadar Sünnî yayınevi bulunmaktadır ve bunların yayımladığı kitap sayısı 4.000 civarındadır. Resmi verilere göre yalnızca 2012 yılında İran’da 61.724 kitap yayımlanmıştır. Sünnîlerin ise 2014 yılına kadar yalnızca 4.000 kitap yayımlamış olması, fikrî ve kültürel faaliyetler açısından oldukça yetersiz kaldıklarını göstermektedir (s. 197-198).
Sünnîler, Sultanî’nin mezkûr çalışmasını tamamladığı 2014 yılına kadar herhangi bir uluslararası sempozyum düzenle(ye)memişlerdir. Ancak zaman zaman yerel olarak çeşitli ilmî programlar, konferans ve sempozyumlar düzenlenmektedir. Bunların en önemlisi, Zahidan Dârul’-Ulûm Medresesi’nde her eğitim-öğretim yılı sonunda “Hatm-i Buhârî” adıyla tertiplenen, iki-üç gün süren ve yaklaşık 100.000 kişinin katıldığı mezuniyet törenidir (s. 200).
SÜNNÎLERİN EKONOMİK DURUMU
İran’daki Sünnîlerin önemli bir kısmı, tarım ve hayvancılıkla iştigal etmektedir. Ticaret ve sanayi ile meşgul olanlar da vardır. Sünnî nüfusun önemli bir kısmının komşu ülkelere sınırı olan bölgelerde yaşaması sebebiyle komşu ülkelerle ticaret oldukça gelişmiştir. Bunlar arasında kaçakçılık yapanlar da epey fazladır (s. 204-225).
Sünnîler için iş hayatında şöyle bir zorluktan söz edilebilir: Bazı yetkililerin, zaman zaman memuriyetlerde ya da özel şirketlerde Sünnîlere zorluklar çıkarmaları ve bazılarını haksız yere işten atmaları, bir vakıadır. Her ne kadar yasal açıdan bu tür ayrımcılıklara yer verilmiyor gibi görünse de pratikte bazı yöneticilerin Sünnî çalışanları işten uzaklaştırmayı âdeta vazife edinmiş olmaları, üzücü bir gerçekliktir (s. 225).
SÜNNÎLERİN GELECEĞİ: İMKÂNLAR VE SORUNLAR
İran’da Sünnîlere ait medreselerin varlığı, çok önemli bir imkândır. Ancak Sultanî’nin tespitlerine göre İran’daki Sünnîlerin dinî anlayışları ve dinî müesseseleri geleneksel yapıda olup yeniliğe, yeni fikirlere ve modern eğitim yöntemlerine kapalı bir niteliktedir. Güneydeki medreselerde bazı modern eğitim yöntemleri kullanılmaktaysa da yeterli değildir. Medreselerdeki eğitim sistemi, günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermeye yetecek durumda değildir. Bu durum, Sünnîler için çözüm bekleyen önemli bir sorundur (s. 227-228).
İran’da bazı küçük istisnalar dışında Sünnîlere özel ilk ve orta öğretim kurumu bulunmamaktadır. Sünnîlere ait devlet üniversitesi ya da özel üniversite olmadığı için Sünnîler, Şiîlerin yönetimindeki okullarda eğitim görmektedir; zaman zaman Sünnî oldukları için ciddi ayrımcılığa maruz kalmakta ve sırf bu sebeple pek çok Sünnî genç, eğitimini yarım bırakmaktadır. Bu sorun, Sünnîler aleyhine eğitimde fırsat eşitsizliği oluşturmaktadır (s.229). (Ayrıca Sünnî öğretmenlerin, mezhebî gerekçelerle istihdam edilmediğine dair bir haber için bkz. https://www.gzt.com/amphtml/mecra/iranda-sunni-ogretmenler-mezhebi-gerekcelerle-veto-ediliyor-3593577). Ancak İran’da Sünnîler için çocuk yuvası ve kreşler açmak için zorlu bir prosedür yoktur, bu sebeple Sünnîler kolaylıkla kreş açabilmektedirler (s. 236).
İran’daki Sünnîliğin en önemli taşıyıcı unsuru medrese âlimleridir. Medrese âlimleri, Sünnîliğin muhafazası hususunda çok önemli hizmetler yürütmektedirler. Ancak Sünnîlerin en etkili kanaat önderleri konumundaki âlimler ve medreseler arasında İran genelindeki iş birliği yetersizdir. Bu da kendi aralarında birlik sağlama konusunda olumsuz bir etki yapmaktadır (s. 230).
İran’daki Sünnîler; Kürt, Beluç, Fars, Arap, Türk, Türkmen ve Taliş gibi çeşitli etnik kökenlere mensuptur. Aslında bu çeşitlilik, İran Sünnîleri için potansiyel bir zenginliktir. Ancak bu zenginliğin kültürel ve siyasal açıdan güce dönüştürülmesinde yetersiz kalındığı görülmektedir (s. 265).
Sultanî, İran’daki Sünnîlerin düşünsel ve kültürel sorunlarını şöyle sıralamıştır: Kur’an bilincinden yoksun olmak, dinî kültür yoksunluğu, özgüven eksikliği, din karşıtlığı ya da dinden uzaklaşma, içtihat kapısının kapatılması, öğretim elemanlarının azlığı, kültür evleri ve kültür merkezlerinin yokluğu, eğitimsizlik ve okuryazarlık oranının düşüklüğü, ifrat ve tefrit, geniş kapsamlı kitle iletişim araçlarına sahip olmamak, teknolojik imkânlardan az yararlanmak ve dünyevileşmek (s. 267-281). Toplumsal ve siyasal açıdan Sünnîlerin yaşadıkları sorunları ise şöyle sıralamıştır: Tek bir rehberlik mekanizmasının olmaması, merkezî ve idarî şuraların yokluğu, partilerin ve aktif toplumsal hareketlerin azlığı, tefrika, irtibat eksikliği, uyuşturucu ticareti ve kaçakçılık, madde bağımlılığı, boşanmanın yaygınlaşması, büyük şehirlerde dağınık hâlde yaşama, toplu göçler ve asimilasyon (s. 281-287).
İran’daki Sünnîlere dair Abdüzzâhir Sultanî’nin “İran’da Ehl-i Sünnet” isimli eserinden özetle aktardığımız bu bilgilerden sonra şu hususu vurgulamakta fayda mülahaza ediyoruz: İran’da çok ciddi bir Sünnî nüfus mevcuttur. İranlı Sünnîlerin; sahip oldukları ilmî, fikrî ve siyasî potansiyeli, İran’ın siyasî birliğine ve düzenine zarar vermeden güce dönüştürmeleri gerekir. Bu hususta ciddi mahrumiyetler yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bu konuda onlara yardım etmek, onlarla kültürel köprüler kurmak, tüm dünyadaki Sünnîlerin vazifesidir. Tabiatıyla, bu konuda İran devletinin de hassasiyetleri gözetilmeli ve siyasî bir krize dönüştürülmeden hareket edilmelidir. İran devleti de şu gerçeği mutlaka görmelidir: İran sadece Şiîlerin vatanı değildir; dolayısıyla sadece Şiîlerin devleti olmamalıdır. İran’da yaşayan milyonlarca Sünnînin, diğer İran vatandaşları gibi kendilerine de her konuda fırsat eşitliği sağlanmasını beklemeleri gayet doğal bir haktır.


