İran da Sünnîler 2 Sünnîlerin dini ve kültürel merkezleri Mahmut Ay
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
İran’da Sünnîlere ait 15.000’e yakın cami mevcuttur. Bunların yaklaşık 3.600'ü Beluçistan’da, 1800’ü Kürdistan’da, 1.500’ü Batı Azerbaycan’da, 1.100’ü Hürmüzgan’da, 1.100’ü Gülistan’da, 800’ü Horasan eyaletlerinde, 350’si Kirmanşah’ta, 110’u Buşehr’de, 100’ü Gilan’da bulunmaktadır. İran’da Sünnîlere ait en büyük ve en önemli cami, Zahidan şehrinde yer alan ve 100.000 kişilik bir kapasiteye sahip olan Mekkî Ulu Camii’dir.
Çoğunlukla Kuzey Horasan ve Gülistan eyaletinde yaşayan yaklaşık 900.000 civarındaki Sünnî Türkmenlerin pek çok medresesi vardır. Bazı resmî açıklamalara göre yalnızca Gülistan eyaletinde 90’ı aşkın medreseleri vardır. Bu medreselerdeki müfredat birbirine benzerdir; genellikle klasik usul takip edilmekle birlikte tasavvufî kitaplar da okutulmaktadır.
Sünnî medreselerin en yoğun olduğu eyaletler, Sistan ve Beluçistan’dır. Bu medreselerde eğitim süresi 12 yıldır ve 6 kademeden oluşur. İran’da Sünnîlerin en büyük medresesi, 3.000 civarında öğrencinin eğitim gördüğü Zahidan’daki Dâru’l-Ulûm-i Mekkî’dir. Bu iki eyalette yaklaşık 22.000 öğrenci Sünnî medreselerde eğitim görmektedir.
Horasan eyaletlerinde ise yaklaşık 4.000 talebenin eğitim gördüğü pek çok Sünnî medrese bulunmaktadır. Batı Azerbaycan, Kürdistan ve Kirmanşah eyaletlerinde Sünnîlere ait 200’ün üzerinde medrese de 3.000 civarında öğrenciye eğitim vermektedir. Bu eyaletlerdeki medreselerin müfredatı ve usulü, diğer eyaletlerdekilerden farklıdır. Bu medreselerde, akademik ve modern eğitim yöntemlerinden ziyade geleneksel eğitim modeli yaygındır. Buralarda, daha çok “hücre/oda sistemi” uygulanmaktadır. Bu sistemin en belirgin özelliği, eğitimin camilerin içinde veya yanında bulunan küçük odalarda ve az sayıda talebe ile yapılmasıdır. Merkezi Tahran olan merkez eyaletlerde yüz binlerce Sünnî olmasına rağmen Sünnîlere ait hiçbir medrese ve ilim merkezinin olmaması çok ilginçtir (s. 91-122). Öyle anlaşılıyor ki, İran devleti Tahran ve çevresinde Sünnîlerin organize olmalarını, kendilerine ait ilim ve kültür merkezleri edinmelerini ciddi bir tehdit olarak algılamakta ve bu sebeple buna müsaade etmemektedir.
SÜNNÎLERİN DİNÎ, MEZHEBÎ VE FİKRÎ YAPILARI
İran’daki Sünnîler, Sünnîlik şemsiyesi altında birleşen çeşitli fıkhî mezheplere, cemaatlere, tarikatlara ve düşünce ekollerine mensupturlar. Sünnî İslam dünyasında mevcut olan ekollerin hemen tamamına İran’da rastlamak mümkündür. Bunlar şöyle özetlenebilir:
Tebliğ Cemaati: İran’ın tüm Sünnî bölgelerinde mevcut olmakla birlikte özellikle Sistan, Beluçistan ve Horasan eyaletlerinde yaygındır. Pakistan üzerinden Beluçistan’da yayılmıştır. Zahidan başta olmak üzere bazı şehirlerde merkezleri vardır.
İran Davet ve Islah Cemaati: Bu cemaat, İhvân-ı Müslimîn’in fikirlerinden etkilenmiştir. Bu sebeple İran’da “İhvan” olarak bilinirler. İlk olarak Kürt bölgelerde varlığını göstermiş ve yayılmıştır. İlk başkanları ve üst düzey yetkilileri Kürt kökenliydi; hâlen de öyledir. İran’ın tüm Sünnî bölgelerinde mevcut olmakla birlikte Batı Azerbaycan, Kürdistan ve Kirmanşah eyaletlerinde daha aktiftir.
Selefîlik: Selefîlik düşüncesi, güney eyaletlerine sınırı olan Körfez ülkeleri aracılığıyla İran’a girmiştir. Bu düşüncenin İran’daki temsilcileri, Körfez ülkelerinde dinî eğitim almış kişilerdir. İran’da Sünnîlerin yoğun olduğu eyaletlerin tamamında Selefî düşüncenin temsilcileri olmakla birlikte güney ve doğu eyaletlerinde daha yaygındırlar.
Sûfîlik: İran’ın tüm Sünnî bölgelerinde sufîlere rastlanılmakla birlikte özellikle batı eyaletlerinde, sonrasında da kuzey bölgeleri, Beluçistan ve Horasan’da daha çokturlar. Kürdistan’da Kâdirî ve Nakşî tarikatı yaygın iken Beluçistan’da Serbaziyye tarikatı yaygındır.
Kur’ân Mektebi: İran’a has bir ekoldür. Kurucusu, Ahmet Müftüzade’dir. Batı Azerbaycan, Kürdistan ve Kirmanşah eyaletlerinde mensupları vardır. Diğer eyaletlerde mensubu bulunmamaktadır. Sahih hadisleri inkâr etmek, tüm dinleri ve mezhepleri hak kabul etmek gibi düşünceleri sebebiyle diğer Sünnîlerin eleştirilerine muhatap olmaktadırlar.
Bunların dışında Pakistan ve Hindistan bölgesinin etkisindeki Berelvîler ve Diyobendîlerin de varlığı görülmektedir. Ayrıca az sayıda da olsa Mevlevîler ve dinde Kur’ân dışında hiçbir kaynağı kabul etmeyen Kur’âncılar da bulunmaktadır (s. 123-158).
SİYASET VE BÜROKRASİDE SÜNNÎLER
İran anayasasının 12. Maddesine göre İran’ın resmî dini İslam, mezhebi ise İsnâaşeriyye (Caferî) mezhebidir ve bu kanun ilelebet değiştirilemez. Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî ve Zeydî dahil olmak üzere diğer İslam mezhepleri tam bir saygınlığa sahiptir ve bu mezheplerin mensupları, dinî merasimleri eda ederken kendi fıkıhlarına göre amel etmekte özgürdür (s. 55).
İran anayasasına göre, İran’ın ruhânî liderinin/rehberinin Şiî olma zorunluluğu yoktur. Ancak pratikte Şia itikadını benimsemeyen birinin “rehberlik” makamına gelmesi mümkün değildir. Zira İran’ın ruhânî liderini seçen heyet olan “Rehberlik ve Uzmanlar Meclisi”nin kahir ekseriyeti Şiîlerden oluşmaktadır. 2014 yılında bu mecliste yalnızca üç Sünnî üye bulunmaktadır (s. 179-181). Düzenin Maslahatını Teşhis Kurulu, Anayasa Koruyucular Kurulu, Milli Güvenlik Yüksek Şurası gibi önemli kurumlarda Sünnî üye bulunmamaktadır (s. 181-183).
TBMM benzeri bir kurum olan İslâmî Şura Meclisi’nde toplam 286 milletvekilinin yaklaşık 20 tanesi Sünnîlerden oluşmaktadır. Bunlar, mecliste “Ehl-i Sünnet Milletvekilleri Komisyonu” adında bir grup kurmuşlardır. Aslında Sünnîlerin 30 civarında milletvekili çıkarabilme potansiyeli var olmakla birlikte bu sayıya hiçbir zaman ulaşamamaktadırlar (s. 185).
Bugüne kadar yüksek yargı makamlarına atanan tek bir Sünnî olmamıştır. İran anayasasına göre, Şiî olmayan cumhurbaşkanı olamaz. Bakanların Şiî olma mecburiyeti yok ise de Sünnî bir bakan şimdiye kadar hiç atanmamıştır. Yazarın bu çalışmayı yaptığı tarihe kadar büyükelçilik makamına hiçbir Sünnî atanmamıştır. (Ancak şunu ilave edelim ki 2019 yılında, Hümeyra Rigi adında Sünnî bir hanım, İran’ın Brunei Büyükelçisi olarak atanmıştır.) Yine Sünnîlerin çoğunlukta olduğu eyaletler de dahil olmak üzere eyalet valiliklerine hiçbir Sünnî vali atanmamıştır. Bunun tek istisnası, reform döneminde 1997-2001 arasında Kürdistan eyaletine Sünnî bir valinin atanmasıdır. Sünnîlerin çoğunlukta olduğu bazı illere Sünnî valiler atanmıştır (s. 189-190).


