İspanya nın keskin İsrail politikası neden öne çıkıyor? Dış Haberler
Haberturk sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Dünya İsrail'in uluslararası hukuku hiçe sayarak bir kentte yaşayan on binlerce insana soykırım uygulamasını, abluka altına almasını, egemen bir devletin topraklarında operasyonlar düzenlemesini ve her seferinde ABD Başkanı Trump'ın doğrudan ya da dolaylı desteklemesini seyrediyor.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve dünya üzerindeki birçok ülke İsrail'e karşı uluslararası hukuk alanında adım atsa da İsrail'e fiili olarak yaptırım uygulayan ve bu yaptırımı bir ülke politikası haline getirebilen en simgesel ülke İspanya.
Filistin devletini resmen tanıyan AB ve NATO üyesi İspanya, Gazze'deki soykırımından dolayı İsrail'e karşı 9 maddelik yaptırım paketi ilan etti ve iki İsrailli bakanın da ülkeye girişine yasak getirdi.
İsrail'e uygulanan silah ambargosu genişletildi ve bu ülkeye silah, mühimmat ve askeri teçhizat alım satımının yasal ve kalıcı olarak yasaklandı.
İsrail ordusuna yakıt taşıyan tüm gemilerin İspanya limanlarından geçişi yasaklandı. İsrail'e savunma malzemesi taşıyan tüm resmi uçakların İspanya hava sahasına girişi yasaklandı. Gazze'de soykırım, insan hakları ihlalleri ve savaş suçlarına doğrudan karışan tüm kişilerin İspanya topraklarına girişi yasaklandı.
İspanya'nın İsrail'e karşı ortaya koyduğu keskin politika sadece devlet kademesinde başlayıp biten bir sürecin ürünü değil. İspanya vatandaşlarının ortak yaklaşımı da hükümetin politikasını destekler nitelikte.
Toplumun hassasiyeti en üst düzeyde
Son 2 yıl içinde İspanya'da İspanyollar, Katalonlar, Basklar ve daha birçok topluluk ortak bir dille İsrail'in Gazze'de uyguladığı insanlık dışı drama karşı sesini yükseltiyor.
Küresel Kararlılık Filosu" adı altında 44 ülkeden sivil toplum kuruluşlarının (STK) destek verdiği, Gazze'deki İsrail ablukasını kırmak için Barselona'dan yola çıktı. İspanya'nın dört bir yanından gelen binlerce vatandaş gemiyi uğurladı.
Geçtiğimiz ay Barselona Belediye Başkanı Jaume Collboni'nin "Filistin şehirleriyle işbirliğini ve şehirlerin barış aracıları olarak rolünü güçlendirmek" için Filistin'e yapmak istediği ziyaret İsrail tarafından engellendi.
İspanya'da aralarında yönetmen Pedro Almodovar'ın da bulunduğu çok sayıda sanatçı, İspanya hükümetine İsrail ile diplomatik ve ticari her türlü ilişkiyi kesmesi çağrısında bulundu. "Artistas con Palestina" (Sanatçılar Filistin ile) adıyla sosyal medya platformlarında başlatılan girişime, çok sayıda İspanyol sanatçı katıldı.
Kaosla dolu bir bisiklet turu
Dünyanın en büyük bisiklet organizasyonlarından İspanya bisiklet turuna da İsrail karşıtı protesto gösterileri damga vurdu. İsrailli bisiklet ekibi izleyiciler tarafından protesto edildi.
İspanya Bisiklet Turu’nda Filistin protestoları Haberi Görüntüle
"La Vuelta" olarak adlandırılan İspanya bisiklet turunun 5. etabının 24. kilometresinde, Katalonya bölgesinin Girona kentine bağlı Figueres ilçesinden bisikletçilerin geçişi sırasında bir grup aktivist, İsrail ekibi "Israel-Premier Tech"ten sporcuların geçişini engelledi. Bitiş çizgisi 3 kilometre geriye çekildi.
İspanya Gençlik ve Çocuk Bakanı Sira Rego, La Vuelta Genel Direktörü Javier Guillen'den İsrail takımını bisiklet yarışından çıkarmasını ve İsrail karşıtı gösterilere izin vermesini istedi.
Yarışın 11. etabı protestolar nedeniyle btirilemedi.
Filistin bayrağı açarak yolu kesen, İsrail'in Gazze'deki soykırımını protesto eden pankart açan aktivistler, kısa süreliğine de olsa İsrail takımının bisikletçilerinin geçişini yavaşlattı.
Eğitimcilerden ve öğrencilerden kitlesel tepkiler
İspanya'nın başkenti Madrid'de öğretmen ve öğretim görevlilerinin olduğu 30'dan fazla eğitim sektörü çalışanı, Gazze'ye destek vermek ve hükümetten İsrail'e karşı silah satışını yasaklaması talebiyle Güzel Sanatlar (Bellas Artes) binasına kendisini kapattı.
30'dan fazla eğitim çalışanı, şehir merkezinde bulunan sergi ve söyleşi salonlarının yanı sıra kafeteryası ile de tanınan Güzel Sanatlar binasında oturma eylemi başlattı.
İsrail'in Gazze'deki soykırımında öldürdüğü Filistinli çocuklar İspanya'nın başkenti Madrid'de anıldı.
Madrid'in kent merkezinde organize edilen eylemde, son iki yılda İsrail'in Gazze'de öldürdüğü 18 bin 500'den fazla çocuğun isimleri tek tek megafon ile okundu.
İspanya’da, yarın başlayacak yeni eğitim-öğretim dönemi öncesinde öğretmenler, Filistin’e destek için "eğitime karşı soykırıma hayır" başlığı altında bir dizi protesto düzenledi. Bu kapsamda Callao Meydanı’nda toplanan kalabalık, yaklaşık 12 saat süren bir eylem gerçekleştirdi.
Sabah erken saatlerde başlayan eylem için toplanan ve çoğunluğu eğitim sektörü çalışanı olan kalabalık "Katil İsrail" sloganları attı.
İsrail’in öldürdüğü her çocuğun adı tek tek okunduğunda, kalabalık hep bir ağızdan "Öldürüldü." diye bağırdı.
Geçtiğimiz gün başkent Madrid, Alicante, Barselona, Cadiz, Kurtuba, Logrono, Murcia, Pamplona, Sevilla, Valencia, Valladolid ve Zaragoza kent merkezindeki meydanlarda Filistin'e destek gösterisi yapıldı.
İspanya'daki İsrail politikasının tarihsel kökeni ne?
İspanya ve İsrail arasındaki ilişkiler tarihi dipte. Başbakan Sanchez ve kabinesi, Filistin'i tanıyarak simgesel bir adım attı, İsrail'e fiili etkisi olan sert yaptırımlar getirerek Filistin'e olan desteğini pekiştirdi.
İspanyol bakanlar konuyla ilgili konuşmalarını, "Nehirden denize kadar Filistin özgür olacak" sözleriyle bitiriyor.
Bu politikanın İspanya'da derin kökleri var. İspanyol toplumunun Filistinlilerin durumuna uzun süredir duyduğu sempati, diplomatik reelpolitiğin bir ürünü. İspanya'da yaşayan Yahudilerin 1492'de sürgün edilmesi ve bu Sefarad Yahudileri'nin Osmanlı İmparatorluğu tarafından vatandaşlık verilerek Anadolu'ya getirilmesi tarihin sayfalarında duruyor.
İspanya, İsrail'i 38 yıl sonra tanıdı
İspanya'yı 1936'dan 1975'e kadar demir yumrukla yöneten faşist Franco döneminde İsrail ile olan ilişkiler resmi olarak başlamadı bile. İspanya, 1948'de kurulan İsrail'i 1986 yılında tanıdı.
Franco'nun 1975'te ölmesi ve yerine demokratik bir hükümetin geçmesi İsrail'i daha iyi ilişkiler arayışına itti. İspanya, 'Arap ülkeleriyle geleneksel dostluğunu' İsrail ile olası ilişkilerinden çok daha değerli gördü ve bu ilişkileri tehlikeye atmak istemedi.
Bunun bir sebebi, faşist Franco rejiminin II. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan demokratik Avrupa modelinin içinde olmaması ve Batı dünyasından izole edilmesi nedeniyle 'yeni ittifaklara' muhtaç olması.
Franco rejimi Latin Amerika ve Arap dünyasıyla, özellikle de Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır monarşileriyle bağlarını güçlendirerek alternatif ittifaklar aradı.
Arap monarşileri Franco'ya petrol ve gıda gibi hayati kaynaklar sağladı. İspanya'nın 1955'te yaptığı BM'ye katılma başvurusunu destekledi. Ayrıca, İspanya'nın ABD'nin gözünde itibarının iade edilmesine ve izolasyonunun sona erdirilmesine yardımcı olan aracılar olarak da hareket ettiler. Eylül 1949'da Ürdün Kralı I. Abdullah, iç savaştan bu yana İspanya'yı ziyaret eden ilk devlet başkanı oldu.
Arap dünyasıyla kurulan bu ayrıcalıklı ilişkiler nihayetinde benzersiz kültürel bağların oluşmasına yardımcı oldu. Hatta 1966 yılında dönemin Franco yanlısı aşırı milliyetçi gazetesi Arriba'nın yöneticisi Sabino Alonso Fueyo, Suudi Arabistan ile ilişkileri güçlendirmek amacıyla ortaokullarda Arapça öğretilmesini bile önerdi.
İspanya kritik konularda uluslararası forumlarda Arapların desteğine güveniyordu, öyle ki dönemin İspanya Dışişleri Bakanı Castiell, "İsrail ile diplomatik ilişkilerimizin olmaması Araplar açısından bizim lehimize işliyordu" demişti.
İsrail'in tanınmadığı dönemde İspanyol hükümeti Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile yakın ilişkiler kurdu. İspanya 1979 yılında Madrid'de bir FKÖ temsilciliği açılmasına onay verdi ve FKÖ lideri Yaser Arafat'ı ağırladı.
İspanya 1986 yılında İsrail'i tanısa da bu, Arap devletleriyle yapılan uzun istişareler ve dönemin Başbakanı González'in Arap Birliği genel sekreterine gönderdiği kişisel bir mektup sonrasında gerçekleşti. González 1991 yılında İsrail'i ziyaret etti ve 2000 yılında İspanya, İsrail'in BM Batı Avrupa Grubu'na kabul edilmesine koyduğu vetoyu kaldırdı. Yine de İspanyol siyasetinde İsrail'e karşı geliştirilen tutum temel olarak yerini korudu.
Ancak son zamanlarda asıl kritik faktör İspanyol toplumunda Filistin davasına duyulan yaygın sempati. Eski büyükelçi Harel, İsrail-İspanya ilişkilerini 'İsrail-Filistin çatışmasının esiri' olarak nitelendiriyor. 2000'li yıllarda İspanyol basınında Batı Şeria'daki Filistinlilerin durumunu Nazi yönetimi altındaki Yahudilere benzeten karikatürler yayınlandı.

Bu açıdan bakıldığında, tüm bu süreç, İspanya'nın uzun vadeli tutum ve diplomasisinin açık bir sonucu. Dolayısıyla birçok sol görüşlü İspanyol bakanın İsrail'i soykırımla suçlaması ve İspanya'yı Netanyahu'yu UCM önüne çıkarmaya çağırması sürpriz değil.
İspanyol hükümetinin Filistin konusundaki tutumu, halkların işgal edilmeme ya da katledilmeme yönündeki evrensel ve devredilemez hakkına dayanıyor. İsrail'in yarattığı insanlık dramına dünyanın önemli bir kısmının yaptığı gibi söylemsel bir eleştiri getirmiyor, eylemde de elinden gelen tüm gücü ortaya koyuyor. Bu politikaları da topluma tepeden inme değil, toplumdan gelenler sonucu şekillenen sert ve simgesel bir mesaj.


