Kademeli emeklilik çıkarsa kimler yararlanacak?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Merhaba değerli okuyucularım,
Kimi zaman adaletin terazisi bozulur; çoğu zaman ise terazinin hiç kurulmadığı anlaşılır. Türkiye’de sosyal güvenlik sistemine dair yürütülen her yeni tartışma, işte bu bozuk terazinin ayarsız ibresini bir kez daha gözler önüne seriyor. Kademeli emeklilik konusu da bunun en canlı örneklerinden biri. Ama bu öyle bir mesele ki, konuyu sadece teknik terimlerle, yasa maddeleriyle ya da rakamlarla konuşmak mümkün değil. Çünkü burada mesele, sadece yaş ya da prim gün sayısı değil; burada mesele, hayata ve emeğe biçilen değerdir.
Çalışma hayatının tam ortasına, 8 Eylül 1999 tarihinde bırakılan bir çizgi var. Bu çizgi, hukuki olarak bir başlangıç sayılabilir ama vicdani olarak çok şey yarım kalmıştır. Bugün milyonlarca vatandaş, işte o tarihten sonra işe başladıkları için, kendilerinden önce başlayanlardan çok daha geç yaşta emekli olmak zorunda kalıyor. Üstelik bu gecikmenin sebebi, ne kendi tercihleri, ne de bir gecikmenin sonucu. Bir gün önce başlayanla bir gün sonra başlayan arasında 10 yılı aşkın bir fark olması, bırakınız hakkaniyeti, insan aklını zorlayan bir eşitsizliktir.
Ve asıl can alıcı nokta burada başlıyor. Bu durumun adını koymak artık şart: Bu, kademesizlik mağduriyetidir.
Bugün “kademeli emeklilik” isteyen vatandaşlar, kimsenin hakkını gasp etmeye çalışmıyor. Talep edilen şey basit: Bir sistemde değişiklik yapılırken, geçmişten gelen hakların da gözetilmesi. Yani çalışmaya başladığı tarih itibariyle kademeli geçişten faydalanamayan yüz binlerce insanın ortada bırakılmaması. Bir gün farkla 17 yıl geç emekli olmak zorunda kalan insanlara, “bu adil” diyebilecek vicdan sahibi biri varsa, buyursun çıksın açıklasın.
Bu insanlar öfke değil, çözüm istiyor. Kargaşa değil, insanca bir yaşam istiyor. “Kademeli emeklilik” talebi budur işte. Kimsenin gölgesine sığınmayan ama kendi gölgesiyle baş başa kalan insanların sesidir bu.
Ne yazıktır ki, bu ses yıllardır duyulmuyor. Duymak istemeyenler “yük getirir” diyor. Hangi yük? Emeklilik hakkı, ne zamandan beri yük oldu? Yüz binlerce kişinin prim ödeyerek kazandığı bir hakkın takvimle oynanarak ötelendiği bir düzen, nasıl olur da “adil bir sistem” olarak sunulabilir?
Sosyal devletin en temel ilkesi, geçmişle gelecek arasında denge kurabilmesidir. Bu denge bozulduğunda, yalnızca haklar değil, toplumsal güven de erozyona uğrar. Bugün gençler neden sigortasız çalışmaya razı? Neden kayıt dışılık yaygın? Çünkü sistem güven vermiyor. Çünkü bir gün bir kararnameyle, bütün hakların yerle bir edilebileceği hissi, işçinin de memurun da yüreğine işlemiş durumda.
Kademeli emeklilik talebi, sadece bugünün değil, yarının sistemini de onarmaya yönelik bir çağrıdır. Bu çağrıyı yok saymak, gelecekte çok daha büyük sosyal patlamalara zemin hazırlamak demektir.
Çalışma hayatına yıllarını vermiş, sabahın köründe yollara düşen, kar-kış demeden mesaisini tamamlayan insanlar, “bir günle 17 yıl geç emekli olunmaz” diyor. Bu ses kulak tırmalamıyor; kulak verilmeyi bekliyor.
Kimse ayrıcalık istemiyor. Kimseye özel yasa da talep edilmiyor. Talep edilen tek şey, makul bir kademelendirme ile bu mağduriyetin onarılması. Zira mağduriyetin adı konulmadan, çözüm üretilemez.
Kademeli emeklilik, seçim vaadi olmamalı. Sadece oy kaygısıyla gündeme alınmamalı. Bu mesele, ülkenin vicdan meselesidir. Her ne kadar siyasetin gündeminde yer almıyorsa da, sokakta, evde, işyerinde konuşulan gerçek budur.
Ve unutulmamalı: Daha önce görmezden gelinen her toplumsal talep, sonunda bir yasaya dönüşmüştür. EYT örneği önümüzdedir. Yıllarca “bu iş olmaz” denilen ne varsa, halkın ısrarlı talebiyle mümkün hale gelmiştir.
Bugün görmezden gelinen kademeli emeklilik talebi de, yarının yasa metnine dönüşecektir. Ama bu dönüşümün zamanında olması, adaletin yerini bulması açısından elzemdir. Her geçen gün, bu mağduriyet daha da derinleşiyor.
Unutmayalım: Adalet geç geldiğinde, sadece geç kalmaz; anlamını da yitirir.
Ve buradan kamuoyuna, basına, sendikalara, siyasete ve sokağa bir çağrıdır bu yazı:
Bu talepleri “sessiz azınlık” gibi göstermeyin. Bu insanların her biri ev geçindiriyor, borç ödüyor, sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor. Her biri yıllarca çalıştı, primini günü gününe ödedi. Bu insanlar artık haklarının teslim edilmesini bekliyor. Sadece saygı değil, hakkaniyet de istiyorlar.
Bugün görmezden geldikleriniz, yarın omuzlarınızda ağır bir vicdan borcuna dönüşebilir.
Ve hatırlatalım:
Bir günle 17 yıl beklemek zorunda kalan bir toplumda, adalet suskun kalmamalı.


