Kadim kentlerin ruhu: Müze şehir Gaziantep İhsan Aktaş
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
AK Parti hükümetleri, Türkiye’de cumhuriyeti demokratikleştirme ve altyapı-kalkınma sorunlarını çözme konusunda devrim niteliğinde adımlar attı.
Her ne kadar tepeden tırnağa bütüncül bir mimari tasarımla, estetik olarak büyüleyici şehirler inşa edilmemiş olsa da şehirlerin mamur hale getirilmesi hususunda ciddi bir çaba gösterildi. Hemen her vatandaş, kendi ilinde yapılan yatırımların, iyileşmelerin ve hizmetlerin farkındadır. Ancak İstanbul üzerinden konuşmak, her zaman daha genel ve herkesin ilgisini çeken bir zemin olmuştur.
1994 yılında İstanbul’da yaşayanlar iyi bilirler: Yönetilemez bir şehir nasıl yönetilebilir hale gelir? Suyu akmayan, havası kirli, sokaklarında yürünemeyen, kaos ve kargaşaya teslim edilmiş bir şehir; Sayın Cumhurbaşkanımızın belediye başkanlığı döneminde yeniden nasıl inşa edilir, insanlar bunu bizzat yaşayarak gördüler.
İstanbul’daki bu başarının ardından, “İstanbul’u yöneten Türkiye’yi de yönetebilir” düşüncesi, AK Parti iktidarının vatandaş nezdindeki kabulünü pekiştirdi. İstanbul örneği, diğer şehirler için model oldu; böylece yerel başarılar, ülke yönetimine taşındı.
Türkiye’nin birçok kadim kenti vardır: İstanbul, Diyarbakır, İzmir ve Gaziantep gibi… Anadolu’nun 10.000 yıllık tarihinde, bu kentlerin her biri köklü medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Öyle ki Anadolu’da bir kasabadan diğerine geçtiğinizde kültür değişimini, bir köyden başka bir köye geçtiğinizde lehçe farklılıklarını gözlemleyebilirsiniz. Bu toprakların kültürel ve medenî zenginliği, neredeyse bir kıtanın tamamına bedeldir.
Eğer şehirleri sınıflandıracak olursak, İstanbul küresel bir metropol olarak öne çıkar. Diyarbakır, Gaziantep ve Kocaeli gibi şehirler ise hem yöneten kentlerdir hem de üretim kapasitesiyle, yoğun nüfusuyla ve katmanlı kültürel dokularıyla Anadolu’nun taşıyıcı sütunlarıdır.
Geçtiğimiz hafta, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin ve İstanbul Valisi Sayın Davut Gül’ün ev sahipliğinde, İstanbul’da bir “Gaziantep Sofrası” kuruldu. Etkinliğe İstanbul medya ve kültür dünyasından yaklaşık 40’a yakın dostumuz katıldı. Katılımcılar arasında Prof. Dr. Ümit Meriç Hanımefendi ve Sn. İskender Pala vardı
Anadolu şehirlerinin özellikleri sıralanırken, insan çoğu zaman hangi yönü öne çıkaracağını şaşırır. Çünkü bu şehirler, birbirinden güçlü ve baskın onlarca kültürel özelliğe sahiptir. Gaziantep, Türkiye’de yaşamayan birçok kişi için öncelikle bir gastronomi kentidir. Yemek kültürüyle sadece ülkemizi değil, dünyadan gelen misafirleri de kendine hayran bırakır.
Elbette bir şehrin mutfak kültürü, birkaç yüzyılda oluşmaz. Anadolu yemek kültürü; binlerce yıllık medeniyet birikiminin, çok kültürlülüğün ve kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi ve becerinin ürünüdür. Amerika’da Türk yemeklerini tanıtan lokanta sahibi Orhan Bey’le yapılan bir sohbette şu ayrım dikkat çekiciydi: “Çeşit, bir şefin restoranında ürettiği üründür; mutfak ise bir milletin evinde pişen yemektir.” Bu tespit, Türk mutfağının dünya mutfaklarından farkını ortaya koyar: Türkiye’nin yalnızca yemek çeşitleri değil, köklü bir mutfağı vardır.
Bugün Gaziantep mutfağı; yalnızca yemek değil, aynı zamanda kültürel miras, kimlik ve aidiyet taşıyıcısıdır. Baklava, beyran, ali nazik ve katmer gibi lezzetler; Gaziantep’in coğrafyasından, tarihinden ve çok katmanlı yapısından doğmuş ürünlerdir.
Fatma Şahin’in vurguladığı bir diğer yön ise Gaziantep’in bir “müzeler kenti” olduğudur. Gaziantep’te 23 farklı müze bulunmaktadır. Milli Mücadele Müzesi’nden 15 Temmuz Müzesi’ne, Panorama Müzesi’nden Sabun Müzesi’ne, Zeytinyağı Müzesi, Hamam Müzesi’nden Gastronomi Müzesi’ne kadar birçok tematik yapı; kentin kültürel derinliğini gün yüzüne çıkarmaktadır.
Batılı şehirlerde müze master planları yapılır, Gaziantep Belediyesi tarihi hanları, hamamları ve mekanları restore ederek yaşayan müze anlayışını hayata geçirmiştir. Bu yaklaşım, sadece kültürel mirası korumakla kalmamış; aynı zamanda toplumsal belleği canlı tutan, halkla iç içe geçmiş bir müzecilik anlayışını da ortaya koymuştur.
Gaziantep, yalnızca sanayi ve ekonomiyle değil; gastronomi, müzecilik, kültür ve tarih alanında da Türkiye’nin önde gelen şehirlerinden biridir. Sayın Fatma Şahin’in gazetecilerle hasbihal ederken Gaziantep’in kadim kültürü kadar sayın başkanın taşıdığı heyecan da bu yaz akşamında misafirleri etkiledi.
Siyaset bilimci Prof. Dr. Kudret Bülbül, Gaziantep’in yalnızca kendi yerel halkını barış ve huzur içinde bir arada yaşatmakla kalmadığını; aynı zamanda Suriye’den gelen göçmenleri de bu toplumsal atmosfer içinde başarıyla kaynaştırdığını vurgulamaktadır. Ona göre Gaziantep, bu yönüyle günümüzde göç ve kültürel uyum sorunlarıyla boğuşan dünya kentleri arasında örnek gösterilebilecek bir modeldir. Bülbül, bu çerçevede Gaziantep’in sadece zengin mutfağıyla değil; aynı zamanda insanları bir araya getiren, kültürleri buluşturan “sofra” metaforuyla da birleştirici bir yapıya sahip olduğunu ve bu yönünün küresel ölçekte modellenebileceğini ifade etti.
Birbirinden değerli önerilerin sunulduğu Dört Mevsim Gaziantep Sofrasının ilki Gaziantep renklerini İstanbul’a taşımamız oldu.


