Kamu kurumlarının FETÖ ile mücadele sorumluluğunu bir daha hatırlatmak İhsan Aktaş
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Her cuma akşamı TVNET ekranlarında gerçekleştirdiğimiz tartışma programında, 15 Temmuz’un yıldönümüne denk gelmesi nedeniyle FETÖ konusunu gündeme taşıdık. Konuyu salt bir dini yapılanma yahut terör örgütü gibi değil; Hindistan’daki Kazıyanilerden CIA bağlantılarına, oradan da küresel finans çevrelerinin desteğine uzanan boyutlarıyla değerlendirdik. Ancak altını çizdiğimiz temel mesele şuydu: Recep Tayyip Erdoğan bu mücadelede liderliği bizzat üstlenmiş olsa da, FETÖ ile mücadele sadece bir siyasi iradenin değil, kamu kurumlarının tamamının omuzlaması gereken bir devlet görevidir. Ne yazık ki bazı kurumların gösterdiği yavaşlık, bu yapının yeniden cesaretlenmesi riskini doğuruyor.
Cumartesi akşamı Yeni Şafak Gazetesi’nin düzenlediği Şehit Mustafa Cambaz Fotoğraf Yarışması Ödül Töreni’ndeydik. Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş ve Ticaret Bakanı Sayın Ömer Bolat’ın da katıldığı törende Sayın Kurtulmuş, FETÖ’nün halen Türkiye için ne denli büyük bir tehdit olduğunu açık ifadelerle ortaya koydu. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus şu: FETÖ sadece Türkiye’nin meselesi değil, varlık gösterdiği her ülke için bir güvenlik sorunudur.
Bu gerçeğin altı, 15 Temmuz’un dokuzuncu yıldönümünde Doha Büyükelçiliği’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen anma programlarına katıldık. Bu yıl Katar’da düzenlenen etkinliklerde sadece devlet yetkilileri değil, doğrudan bu mücadelenin öznesi olan insanlar yer aldı.
Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen panel ise bir başka anlamlı duraktı. Panelin moderatörlüğünü Prof. Dr. Recep Şentürk yaptı. Katılımcılar arasında Türk vatandaşlarının yanı sıra Katarlı dostlarımız da vardı. O akşam salonda anlatılanlar, bir askeri darbe girişiminin ötesinde, bir ülkenin özgürlüğü için verilen topyekûn direnişin hikayesiydi.
Şehit Murat İnci’nin kardeşi Mehmet İnci, Şehit Celalettin İbiş’in oğlu Abdullah Çağrı İbiş, 15 Temmuz Gazisi Abdulkadir Can ve olayın medya cephesinden tanıkları olarak gazeteci Taha Hüseyin Karagöz ile birlikte kısa bir bilgilendirme yaptık.
Bu tablo başlı başına bir mesajdı: Türkiye, 15 Temmuz’u sadece bir devlet meselesi olarak değil, millet meselesi olarak gören bir ülke olduğunu tüm dünyaya göstermeyi tercih etti. Şehit yakınlarının ve gazilerin konuşmaları, yabancı basın mensuplarının önünde bir kez daha milletin bu terör örgütüne karşı nasıl direndiğinin canlı kanıtıydı. Her bir konuşmada acının değil, direnişin dili hakimdi.
Doha Büyükelçisi Dr. Mustafa Göksu’nun basın mensuplarına yönelik düzenlemiş olduğu toplantıya, dünyanın dört bir yanından Katar’da temsil edilen medya kuruluşları katıldı.
Basına yönelik yapılan toplantıda, FETÖ’nün sadece Türkiye’ye değil, faaliyet yürüttüğü tüm ülkelere tehdit oluşturduğu anlatıldı. Al Jazeera, Al Watan, Al Araby, Peninsula, Qatar Tribune ve diğer yayın organlarında yayımlanan makaleler, bu mesajı Arapça ve İngilizce olarak geniş kitlelere ulaştırdı.
Etkinlikler bununla da sınırlı kalmadı. Katar Türk Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı’nda düzenlenen anma programında FETÖ’nün Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki yapılanmasına ve ordunun bu tehdidi bertaraf etme sürecine değinildi. Bir başka ifadeyle Türkiye, sadece siyasi ya da diplomatik cephede değil, askeri düzlemde de bu yapıyla mücadele ettiğini dost ülkelere göstermiş oldu.
Katar’daki sembol binalardan biri olan The View Hospital’ın cephesine, Türkiye ve Katar bayraklarıyla birlikte “Türk Milleti, Katar’ın destek ve dayanışmasını unutmayacaktır” ifadesi yansıtıldı. Bu sadece bir jest değildi. Bu, devletlerin zor zamanlardaki dayanışmasının unutulmayacağına dair verilen diplomatik bir mesajdı.
Bu noktada altını çizmekte fayda var: 15 Temmuz, sadece bir gecenin değil, o gecenin ardından başlayan çok boyutlu bir mücadelenin adıdır. Türkiye, FETÖ ile mücadeleyi sınırları içine hapsederek bu yapının küresel etkisini küçümseyemez. Bugün Dışişleri Bakanlığı’nın Doha’da yürüttüğü çalışmalar bunun göstergesidir.
Her kamu kurumu, FETÖ tehdidini yalnızca geçmişe ait bir tehlike olarak değil, güncel bir güvenlik riski olarak ele almalı. Kamu diplomasisi faaliyetlerinden yerel yönetim hizmetlerine, askeri eğitimlerden hukuk sistemine kadar her alanda bu örgütle mücadele bir kurumsal refleks haline getirilmeli.
15 Temmuz bir geceydi evet, ama bu geceyle hesaplaşmak, yıllara yayılan bir devlet refleksi gerektiriyor. Çünkü FETÖ ile mücadele, siyasi bir talimat değil, milli bir sorumluluktur.
Ve unutulmamalıdır ki: 15 Temmuz gecesi sadece Türkiye’nin demokrasisi değil, bölgesel barış ve uluslararası istikrar da savunulmuştu. Bu hakikati dostlarımız kadar düşmanlarımız da anlamalıdır.


