Katar saldırısından sonra geldi: Suudi Pakistan Anlaşması’nın şifereleri
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Gündemde daha önemli sayılan konular var elbette ama Suudi Arabistan ile Pakistan arasında imzalanan stratejik savunma anlaşması da üzerinde konuşmaya değecek kadar önemli bir gelişme. Çıkarılacak birçok sonuç var. Öncelikle güvenliğini büyük ölçüde ABD’ye bağlamış olan Suudi Arabistan için bir değişikliğe işaret ediyor. Bu konuda artık farklı düşünmeye başladığı görülüyor Suudi krallığının.
Savunma anlaşması uyarınca “iki ülkeye yönelik bir saldırı her ikisine de yapılmış” kabul edilecek. Bu durumda akla Hindistan’ın, örneğin, “terörü destekliyor” bahanesiyle Pakistan’a yönelik “Sindoor Operasyonu”nu yeniden başlatması durumunda Suudi Arabistan'ın ne yapacağı sorusu geliyor haliyle. Çünkü anlaşma gereği Suudi Arabistan'ın İslamabad'ın yardımına koşması gerekiyor. Kapsamı, sınırları henüz açıklanmayan anlaşmanın nükleer silah kullanımını da içerdiğini belirtelim.
Suudi Arabistan'ın en büyük düşmanı, İran malumdur ki. İsrail’i bile İran kadar tehlikeli görmez kendisi için. Daha çok İran’a karşı kullanma amacıyla silahlarını büyük ölçüde ABD, Çin ile Avrupa ülkelerinden alan Suudi Arabistan, çoğunluğu ABD yapımı 4. nesil F-15S ile F-15C olmak üzere yaklaşık 280 adet savaş uçağına, Almanya'dan temin edilen Eurofighter Typhoon ile Panavia Tornado jetlerine sahip. Ülkede, yine ABD yapımı THAAD ile Patriot füze savunma sistemleri de var. Küresel savunma harcamaları açısından Suudi Arabistan yedinci, Pakistan 29.sırada bulunuyor bu arada.
Ne kadar füze kapasitesi olduğu bilinmese de Suudi Arabistan Çin menşeli iki tür orta menzilli, DF-3 ile DF-21 adlı füzelere de sahip. Bunların ikisi de nükleer silah fırlatmak için tasarlanmış değil, konvansiyonel füzeler. Bunları vurgulamamın nedeni şu: Suudi Arabistan ihtiyaç duyulması halinde Pakistan'dan savaş başlıklarının yanı sıra nükleer kapasiteli füzeler de alabilir. Anlaşmanın önemi burada.
Bu anlaşma Suudi Arabistan açısından bakıldığında kesinlikle İran’ı hedef alıyor. Ancak, dolaylı açıdan Hindistan’ı da hedef durumuna getiriyor. Bilindiği gibi 22 Nisan'da Hindistan’ın Pahalgam kentinde meydana gelen saldırının ardından Hindistan, “Sindoor Operasyonu” kapsamında Pakistan'ın altyapısını vurmuş, iki ülke dört gün süre boyunca savaşmıştı. Savaş durdu ama Hindistan herhangi bir “terör” saldırısını savaş eylemi olarak değerlendireceğini, operasyona yeniden başlayacağını da açıkladı.
Dolayısıyla Suudi-Pakistan savunma anlaşması Hindistan’da endişelere yol açtı doğal olarak. Hatta Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaparak, “Bu gelişmenin ulusal güvenliğimiz ile bölgesel, küresel istikrar üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz. Hükümetimiz, Hindistan'ın ulusal çıkarlarını korumaya, tüm alanlarda kapsamlı ulusal güvenliği sağlamaya kararlıdır” dedi.
Pakistan ile Suudi Arabistan aslında uzun yıllardır askeri işbirliği içindeler. Pakistan ordusu, 1960'ların sonunda Mısır'ın Yemen'deki savaşıyla ilgili endişeler nedeniyle Suudi Arabistan'a destek için Suudi topraklarına girmişti. Askeri işbirliği, 1979'da Mekke'deki Büyük Cami'nin ele geçirilmesinden sonra Pakistan özel kuvvetlerinin Suudi ordusuna yardım etmesiyle daha da derinleşti. 1982'de iki taraf, Pakistan'ın Suudi topraklarında eğitim, danışmanlık desteği ile asker konuşlandırması yapmasını sağlayan İkili Güvenlik İşbirliği Anlaşması ile güvenlik ilişkilerini kurumsallaştırdı. Suudi Arabistan, Pakistan yapımı silahların önemli bir alıcısıydı. Sadece bu değil Pakistanlı personel Suudi Hava Kuvvetleri'ne eğitimler de verdi.
Şimdi yapılan son anlaşmanın zamanlaması hayli dikkat çekici. Anlaşma bir süredir hazırlık aşamasındaydı, ancak İsrail'in Katar'a yaptığı son saldırının ardından imzalandı. Bunun dikkat çekici olduğu ortada. İsrail'in artan vahşeti, ABD'nin müttefiklerini koruma/savunma garantisinin sağlam olmayışının konuşulduğu bir ortamda, bu, bir Arap ülkesinin nükleer silaha sahip bir ülkeyle imzaladığı ilk büyük savunma anlaşması.Bu nedenle hayli önemli.
Katar’a yapılan saldırı ile ABD’nin Katar’ı ortada bırakan “vefasızlığı” Suudi Arabistan’ın gözünü korkutmuş anlaşılan.
Umarım aklı başına gelir de “emperyal bir araç” durumundan kurtulur.


