Katil İsrail in Filistinlilere şiddeti 8 Ekim 2023 ten itibaren tarihi seviyelere ulaştı
Trthaber sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
İsrail, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının, 75 yıllık İsrail baskısı ve 18 yıllık Gazze Şeridi ablukasına cevap olarak gerçekleştirdiği saldırının milat olduğu anlatısını dayatarak, intikam için tüm coğrafyadaki Filistinlileri daha fazla hedef tahtasına koydu.
Bir yandan Gazze Şeridi'nde katliam, yerinden etme, yıkım ve açlığı silah olarak kullandığı soykırımla suçlandığı saldırılar düzenleyen İsrail, hem 1948 Arapları olarak tanımlanan vatandaşı Filistinliler, hem işgal altındaki Doğu Kudüs'te, hem de Batı Şeria'dakiler üzerindeki baskısını artırdı.
Hak örgütü Adalah avukatlarından Hadeel Ebu Salih, İsrail'in 8 Ekim 2023'ten itibaren Filistinlilere karşı silah olarak kullandığı yargıyı; İsrailli Antropolog ve Ev Yıkımlarına Karşı İsrail Komitesi Başkanı Jeff Halper, hız kazanan Filistinlilerin mülksüzleştirilmesi, ev yıkım politikaları, sürgün kampanyaları ve yerleşim projelerini, evi için verdiği mücadeleyle uluslararası alanda tanınan Filistinli Fahri Ebu Diyab ise evinin İsrail tarafından nasıl yıkılarak mağdur edildiğini, AA muhabirine anlattı.
"İsrail, yargı araçlarını aşırı kullanmaya başladı"Adalah avukatlarından Ebu Salih, 8 Ekim 2023'ten itibaren ifade özgürlüğünü kısıtlayıp, yargı sisteminin Filistinlileri baskı altında tutmasına olanak tanıyan yeni yasaları uygulamaya koyan İsrail makamlarının, "sahip olduğu yargı araçlarını aşırı kullanmaya başladığına" dikkati çekti.
Somut bir örnek olarak İsrail Yüksek Mahkemesinin Filistinlilere ait cesetlerin alıkonulmasına izin veren bir karar aldığına işaret eden Ebu Salih, "Terörle mücadele yasası veya ifade suçları gerekçesiyle 800'den fazla tutuklama gördük. Çoğu durumda, iddianame düzenlenmedi ancak mahkemeler polise tutuklama süresinin uzatılması emri verdi." dedi.
Herhangi bir suçlama olmadan Filistinlilerin İsrail hapishanelerinde "güvenlik tutuklusu" olarak uzun süre tutsak edildiğini aktaran Ebu Salih, 800 vakadan sadece 200'ünde iddianame hazırlandığını aktardı.
"İsrail, Yahudiler için demokratik, Araplar için Yahudi devletidir"Hapishanelerde Filistinlilerin insanlık dışı şartlarda tutulduğunu dile getiren Ebu Salih, şunları kaydetti:
"Ayrıca çok aşağılayıcı bir şekilde tutukluyorlar. Örneğin, arkalarında İsrail bayrağıyla fotoğraflarını çekiyorlar, hiçbir neden yokken İsrail milli marşı dinletiyorlar. Psikolojik ve fiziksel olarak işkence ediyorlar. Yani temel olarak, belirli kişilere uygulanmayan bir yasanın ceza aracı olarak kullanıldığını gördük. Ama aynı zamanda, 7 Ekim'den beri İsrail'de intikam alınması yönünde bir konsensüs olduğu için, tutuklamanın da bir ceza ve intikam aracı olarak kullanıldığını gördük."
Filistinlilere yönelik baskının iki temel düzeyde gerçekleştiğini dile getiren Avukat Ebu Salih, birincisinin "terörle mücadele" yasasının aşırı ve kötüye kullanılması, ikincisinin ise şiddet kullanan Yahudi vatandaşların hesap vermemesi olduğunu vurgulayarak "İsrail, Yahudiler için demokratik bir devlet ve Araplar için Yahudi devletidir." dedi.
Ebu Salih, İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria'nın kuzeyindeki mülteci kamplarında ev yıkımlarına hız vermesinin ve ilhak planlarını uygulamaya koymasının ciddiyetine de işaret etti.
"Filistin'i Yahudileştirmek, Siyonizm ve İsrail'in amacı"İsrail'in ev yıkım politikaları, Filistinlilerin mülksüzleştirilmesi, "yerleşimci sömürgeciliğin" en önemli aracı olarak görülüyor. İsrail, Filistinlileri topraklarını terk etmeye zorlamak için hiçbir yasal sınır tanımaksızın bu yıkımları kullanıyor.
Ev yıkımları ve mülksüzleştirmeyle Filistinlilerin topraklarını terk etmek zorunda kalmasının ardından sıra Filistinlilerin topraklarını gasbederek elde edilen bölgeyi yeni yasa dışı yerleşimlerle Yahudileştirmeye geliyor. Filistinlilerin topraklarının 1948 ve 1967 sonrasındaki gaspları, söz konusu bölgelerin İsrail'e ilhakının da önünü açıyor.
İsrail, 1980'den itibaren işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria'yı birbirinden ayıracak, Batı Şeria'yı kuzey güney hattında ikiye bölecek "E1" adlı yasa dışı Yahudi yerleşim inşaatını hedefliyordu. Uluslararası baskılar karşısında defalarca rafa kaldırılan plan, İsrail tarafından Ağustos 2025'te resmi olarak başlatıldı.
İsrail'in ev yıkım politikalarındaki 8 Ekim 2023 sonrası oluşan ivme artışını değerlendiren İsrailli antropolog Halper de Tel Aviv yönetiminin kuruluşundan beri süregelen amacına işaretle, "Yerleşimci-sömürgecilik, halkın topraklarını ele geçirmek anlamına gelir. Filistin'i bir Yahudi ülkesine dönüştürmek. Toprağı ele geçirmek, halkı yerinden etmek ve onların yerine kendi halkınızı, yerleşimcileri yerleştirmek zorundasınız. Buna Yahudileştirme, Filistin'i Yahudileştirmek denir. Siyonizm ve İsrail'in amacı budur. 1948'den beri, hatta daha öncesinden beri bunu yapıyorlar." diye konuştu.
İsrail, 1948'den bu yana yarım milyon ev yıktıİsrail'in 7 Ekim 2023'ün "milat olduğu" anlatısının gerçeği yansıtmadığını ısrarla dile getiren Halper'in paylaştığı verilere göre, Filistin coğrafyasında 1948'deki Nekbe'de yaklaşık 52 bin ev yıkılırken 500-600 kadar Filistinli yerleşim alanı yok edildi. İşgal altındaki Batı Şeria ve Gazze'de 1967'den sonra yaklaşık 60 bin ev yıkıldı. Tam rakam bilinmemesine rağmen Gazze Şeridi'nde 300 bin civarında ev İsrail ordusu tarafından yıkıldı. Bu da toplamda bugüne kadar Filistinlilere ait yaklaşık yarım milyon evin İsrail tarafından yıkıldığı anlamına geliyor.
"7 Ekim'de olan şey, İsrail'i Filistin'i Yahudileştirmenin son aşamasına taşımaktı. 7 Ekim'den sonra İsrail'in üzerindeki tüm frenler kalktı. İsrail son aşamaya geçti" diyen Halper, İsraillilerin, Filistin'i ele geçirme düşüncesinin yüzyılı aştığını hatırlatarak, "Sömürgeleştirme kampanyasını nihayet bitirebileceğini düşünüyor. Gazze ve Batı Şeria'nın kuzeyindeki tüm Filistin direnişini kıracak. İstediği tüm toprakları alacak, istediği yerleşim yerlerini inşa edecek ve her şey yerli yerine oturduğunda, topraklar İsrail'in olacak." ifadelerini kullandı.
Filistinliler açısından gördükleri "bu zulümden kurtuluş için direnişten başka yol olmadığı ve uluslararası hukukun haklarını korumak konusundaki yetersizliği" gerçeğine de dikkati çeken Halper, "İsrail'in başardığı şey, 7 Ekim'deki Hamas saldırısını bir başlangıç haline getirmekti. Oysa biz biliyoruz ve bilmeliyiz ki 7 Ekim, Filistinlilerin 130 yıldır korkunç bir şiddetle ülkelerini kaybetmelerinin bir sonucu olarak gerçekleşti. 7 Ekim'den önce, Gazze'de 18 yıllık bir kuşatma vardı." değerlendirmesinde bulundu.
İsrailli antropolog, Filistinlilerin yaşadıklarının dünyada kanıksanması ve normalleşmesi gibi acı bir gerçeğe de işaret ederek 30 yıl önce bir ev yıkımı olduğunda onlarca gazetecinin oraya akın edip haberini yaptığını, şimdi ise artık bunun bir haber değeri olmadığı düşüncesinin yerleştiğini ifade etti.
Asıl hedef Doğu Kudüs ve Batı Şeriaİsrail'in içi kabul edilen Necef'te de bedevi Arapların evlerinin büyük bir hızla yıkıldığını dile getiren Halper, asıl hedefin işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria olduğunu, İsrail'in buraları Yahudileştirmek ve Batı Şeria'nın ilhakının yolunu açmak için çaba sarf ettiğini vurguladı.
Filistinlilerin mücadelesine ortak olan Halper, röportajın yapıldığı işgal altındaki Doğu Kudüs'ün Silvan Mahallesi'nin de aslında bir Yahudi yerleşimi haline geldiğini ve İsrail'in burayı "Davud Şehri" olarak yeniden adlandırdığını hatırlattıktan sonra Silvan'daki çok sayıda evin çatısında dalgalanan İsrail bayraklarını gösterdi.
İsrailli antropolog, burada Filistinlilerin evlerinin sürekli yıkıldığını, evleri yıkılan insanların başka bölgelere göç etmek zorunda bırakıldığını, burada kalanlarınsa etrafta giderek artan Yahudilerin gasbettiği evler karşısında endişe yaşadığını söyledi.
Doğu Kudüs işgal edilmeden 1963'te içinde doğduğu, büyüdüğü evini İsrail'in yıktığı Filistinliİsrail'in 1967'de Doğu Kudüs'ü işgal etmesinden önce Silvan Mahallesi'nde 1963'te dünyaya gelen Fahr Ebu Diyab da Silvan Mahallesi'nde İsrail'in evini yıktığı yüzlerce Filistinliden sadece biri.
Ebu Diyab, doğduğu, büyüdüğü, evlendiği, hayatını geçirdiği ailesinden kalan evi için İsrail makamlarına karşı verdiği mücadeleyle uluslararası alanda tanındı.
İsrail'e bağlı Kudüs Belediyesi, Ebu Diyab'ın özel arazisinde çocukları ve torunları toplam 10 kişinin yaşadığı evini 14 Şubat 2024'te iş makineleriyle yıktı. Ebu Diyab, şimdi evinin bulunduğu özel mülkü, araziye yerleştirdiği bir konteynerde eşiyle yaşıyor.
Ebu Diyab, evinin işlemlerini tamamlamak için İsrail'e bağlı Kudüs belediyesine defalarca başvurmasına rağmen karşılık alamadığını, İsrail'in Silvan Mahallesi'nde "Davud Şehri" ismini verdiği Filistin topraklarından gasbedilen arazilere inşa edilmiş yasa dışı Yahudi yerleşim yerini genişletmek istediğini, bu nedenle evini yıktığını söyledi.
İsrail'in bölgede Filistinlilere ait 155 evi daha yıkmak, binden fazla insanı buradan sürmek istediğini aktaran Ebu Diyab, şimdi kendi arazisine kurduğu konteyneri de İsrail'in yıkmayı planladığını vurguladı.
Filistinli Ebu Diyab, "Evimi yıkmaları sadece duvarı, tavanı yıkmak değil, hayatımızı, mazimizi, hatıralarımızı, geleceğimizi yıkmaları anlamına geliyor. Ailem, çocuklarım, torunlarım bir aradaydık, şimdi dört bir yana dağıldık." diye konuştu.
Yıkıma gelen polislerin yemek paraları bile Filistinlilere ödetiliyorİsrail'in Filistinlileri işgal altındaki Doğu Kudüs, buradaki Eski Şehir ve Mescid-i Aksa'dan uzaklaştırmak istediğini paylaşan Ebu Diyab, İsrail makamlarının "evini yıkmak için gelen iş makinesi, o gün görev yapan 300 polisin sandviç ücretlerini dahi kendisine ceza olarak yazdığını" anlattı.
Ebu Diyab, "İsrail'in geçen sene 8 Ekim'den itibaren Kudüs'teki Filistinlilerden de intikam almaya çalışıyor. Geçen yıl, 2024'te sadece kendi mahallemizde Filistinlilere ait 34 ev İsrail tarafından yıkıldı." dedi.
Eski ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın o dönemki danışmanı Matthew Miller ile 2023'te kendisini ziyaret ettiğini, uzunca bir süredir de dünya genelinden diplomatlar, Birleşmiş Milletler yetkililerin, evi için mücadele verdiği davasına destek olduğunu aktaran Ebu Diab, İsrail makamlarının, uluslararası alandan aldığı destek nedeniyle de kendisinden intikam almaya çalıştığını anlattı.
Ebu Diyab, diplomatların yıkımdan önce ve sonra da kendisiyle görüştüğünü aktararak, "Diplomatlara, uluslararası hukuku çiğneyen İsrail cezasız kaldığı müddetçe, sözlerinin fayda etmediğini söyledim." diye konuştu.
İsrail makamlarının Filistinlileri tehcir etmeyi zaten planladığını vurgulayan Ebu Diyab, İsrail'deki aşırı sağcı hükümet, İsrail'e bağlı Kudüs Belediyesi, 8 Ekim'i fırsat olarak kullandığını, intikam için ev yıkımlarına hız verdiğini tekrarladı.
Müslüman ve Arap dünyasına seslenen Ebu Diyab, Kudüs'ün sadece Filistinlilerin sorumluluğunda olmadığını tüm İslam aleminin Kudüs'e karşı sorumlu olduğunun altını çizdi.


