KEREM ALKİN ‘Yeşil Mutabakat’ın jeoekonomik yansımaları
Sabah sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM), uzunca bir süredir Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, dünyanın saygın çok taraflı uluslararası teşkilatlarının öncelikli gündem maddelerinden birisine, küresel iklim krizine odaklanmış bir proje. Bununla birlikte, AYM, bir diğer boyutuyla küresel ticaret dengelerinin yeni bir küresel jeoekonomik düzene dönüşmesini de önceliklendiren bir paradigmaya da işaret etmekte. Her iki stratejik öncelik ve hedef doğrultusunda, AB karbon nötr kıta hedefini, ticaret ve diplomasi aracılığıyla dünyaya yaymak istiyor. Yani, AYM sadece çevresel bir dönüşüm programı değil, aynı zamanda yeni bir küresel rekabet çerçevesi de oluşturmakta.
AYM, ABD'nin Enflasyon Düşürme Yasası (IRA) ile birlikte okunduğunda, aslında bir çevresel uyumdan öte yeni bir küresel rekabet stratejisi aynı zamanda. Gelişmekte olan ekonomiler, bu düzeni batının yeşil korumacılığı olarak algılamaktalar ve haklı olarak 'adil geçiş' talep etmekteler. Küresel Güney ülkelerinin kimileri AYM'yi 'iklim adaleti' ilkesine aykırı, asimetrik bir yük paylaşımı dayatması olarak değerlendirmekte. Avrupa'nın çevre duyarlılığı söylemi ile rekabet avantajını yeniden tesis etme arzusu arasında hassas bir çizgide ilerlendiği konuşuluyor. Bu çerçevede Çin'in küresel tedarik zincirlerindeki belirleyici konumu, AYM sürecinde Avrupa'nın alternatif kaynak arayışlarını da hızlandırmış durumda.
Aynı zamanda Hindistan, Brezilya ve Endonezya gibi yükselen ekonomiler, batının yeşil normlarının evrensel geçerliliğine itiraz etmektedir. Bu durum, iklim gündeminin aynı zamanda diplomatik bir mücadeleye dönüşmesine neden olmakta. Yeşil dönüşümün rekabet kurallarını değiştirmesi, teknolojik liderlik için kıyasıya bir yarışa da işaret etmekte. Bu yarışta sadece çevresel düzenlemeler değil, finansman olanakları, kamu sübvansiyonları ve ar-ge yatırımları da belirleyici. Unutmayalım, AB'nin 'yeşil teknoloji hamlesi', aynı zamanda Çin ve ABD'nin endüstriyel teşvik politikalarıyla da doğrudan ilişkili.
Türkiye'nin yeşil OSB'ler, dijitalleşme, enerji verimliliği ve temiz üretim odaklı bir yeni endüstriyel model kurgusuna yönelmesi, ihracatımızın sürdürülebilirliği adına esneklik sağlayabilir. Bu model, Türkiye Yüzyılı Vizyonuyla bütünleşerek; dış pazarlarda rekabet gücümüzü arttırmasının yanı sıra, iç üretim süreçlerinde verimlilik ve sürdürülebilirliği de yoğunlaştıracaktır. Milli enerji dönüşüm stratejisinin sanayi politikalarına entegre edilmesi; yeşil beceri eğitimleri ile iş gücünün de bu dönüşüme hazırlanması çok kıymetli olacak. Teknoloji odaklı sanayi bölgeleri, sürdürülebilir tarım kümelenmeleri, döngüsel ekonomi pilot projeleri gibi örneklerle Ülkemiz adına çok katmanlı bir dönüşüm mümkün olabilir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, çevresel düzenlemelerin ötesinde, yeni bir ticari ve diplomatik mimari inşa etmekte. Türkiye için bu süreci sadece dış ticaret bağlantılarımızı korumak amacıyla değil, stratejik bir kalkınma ekseni olarak değerlendirmek önemli. Bu noktada, Türkiye'nin 'yeşil markalaşma' stratejisi de bu süreçte kritik rol oynayacaktır. Türk mallarının sadece kaliteli ve rekabetçi değil, aynı zamanda çevresel sorumluluk taşıyan ürünler olarak algılanması, AB ve dünya pazarlarında konumumuzu güçlendirecektir. Türkiye'nin sanayi stratejisinde, çevre politikasında, dış ticaret kurallarında ve eğitim sisteminde eş zamanlı ve bütüncül bir reform perspektifi oluşturmak, küresel ticaret ve rekabetin güçlü bir üyesi olan Türkiye'nin ihracatının sürdürülebilirliği adına önemli bir fırsat penceresi oluşturmak anlamına da gelecektir.


