Kindar Nesil Projesi: Eğitimde İdeolojik Kuşatma!
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
“Okul bilir doğru yolu
Okuldur yurdun temeli
Mürşit ilimdir bilmeli
Bu ses Ata'nın sesidir”
Aşık Veysel Şatıroğlu
Türkiye’de eğitim sistemi artık sadece niteliksiz değil; aynı zamanda açıkça ideolojik bir kuşatma altındadır. Laik ve bilimsel temellerden adım adım uzaklaşılan bu süreçte, çocuklara bilgi verilmekle yetinilmiyor—aynı zamanda tek tip bir zihniyet dayatılıyor. Zorunlu din dersleriyle sınırlı kalmayan bu tablo, özünde zorunlu dincilik, tekçilik, itaat kültürü ve erkek egemen bir anlayış üzerine kurulu bir müfredatın sistematik biçimde uygulanması anlamına geliyor.
Eğitimbilimci Kemal Bülbül, bu değerlendirmesinde iktidarın “dindar ve kindar nesil” projesine karşı güçlü bir uyarıyı dile getiriyor. Eğitim politikalarının toplumsal ihtiyaçlardan tamamen koparıldığını, kapalı kapılar ardında siyasi hesaplarla şekillendirildiğini ve laiklik ilkesinin bilinçli olarak tasfiye edildiğini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Bülbül’ün bu görüşleri, eğitimdeki dinselleşme eğilimlerine karşı sadece bir uyarı değil; aynı zamanda özgür, laik, bilimsel ve katılımcı bir eğitim sisteminin nasıl kurulması gerektiğine dair yol gösterici bir çağrıdır.
Bugün mesele yalnızca “zorunlu din derslerinin kaldırılması” değildir; esas mesele, eğitim sisteminin tamamının yeniden laik, demokratik ve bilimsel bir temel üzerine kurulup kurulmayacağıdır. Çünkü mevcut sistem, çocuklara ne düşünmeyi ne de sorgulamayı öğretiyor; yalnızca itaat etmeyi dayatıyor.
Günümüzde uygulanan eğitim politikalarının bir “Zorunlu Din Dersi” değil, “Zorunlu Biat Programı” çerçevesinde işlediğini vurgulayan Kemal Bülbül, görüşlerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Eğitimde laiklik, dinin veya inançsal bir vesayetin etkisinden tamamen arınmak demektir. Laik bir eğitim sisteminde, müfredat hiçbir dinin, inancın veya inançsızlığın üzerine inşa edilemez. Hiçbir ders Anayasa veya yasalarla zorunlu kılınamayacağı gibi, dolaylı ya da doğrudan dinî bir ima da içeremez. Laik eğitim ne dindarlığı ne de dinsizliği esas alır; temel amacı bireyin ve çocuğun yaşamsal çıkarlarını korumaktır.
Bu esaslar, bir çocuğun, gencin ve yetişkinin yaşama hazırlanması gerçeği üzerine planlanır. Çocuğun aileden ve çevreden gelen alışkanlık ve davranışları, gelenekler yerine reel ihtiyaçlar doğrultusunda şekillendirilir. Ancak bu, geleneksel yaşamın tamamen reddedilmesi anlamına gelmez; gelenekler, güncel ihtiyaçlara ve gelişen sürece uygun şekilde yönlendirilir. Çünkü eğitim, pedagojik, akademik, kültürel, sosyolojik ve bedensel bir eylemdir.
Demokratik ve bilimsel bir eğitimde, öğrenci, öğretmen ve eğitim ortamı sürekli bir değişim ve gelişim halindedir. Eylem olmadan, ne değişim, ne gelişim, ne de dönüşüm gerçekleşir.
Eğitimde Yapısal Reform İhtiyacı
Anayasada yer alan “Eğitim devlet okullarında zorunlu ve parasızdır” maddesi, ne yazık ki bizzat devlet ve hükümetler tarafından ihlal edilmiştir. Bu maddenin sadece “zorunlu” kısmı kalmış, o da “zorunlu dindarlık eğitimine” dönüşmüştür. “Dindar ve kindar nesil yetiştirme” ve “Türkiye Yüzyılı” gibi politikalar, aynı amaç doğrultusunda örgün ve yaygın eğitime entegre edilmiştir.
Bu nedenle, 2025-2026 eğitim yılı öncesinde eğitim sürecinin yapısal bir reforma tabi tutulması gerekmektedir. Eğitim ortamları, binalar, fiziki olanaklar ve en önemlisi eğitim programı baştan sona değiştirilmelidir. Dilimize yerleşen “Zorunlu din dersi kaldırılsın” söylemi yerine, “Zorunlu, dinci, tekçi, inkarcı ve erkek egemen eğitim programı tüm uygulamalarıyla kaldırılmalı, yerine yeni bir eğitim programı hazırlanmalıdır” denilmelidir.
Mevcut eğitim programı, kapalı kapılar ardında toplumsal ihtiyaçlara değil, hükümetin ve hükümetin kontrolündeki devletin ihtiyaçlarına göre hazırlanmıştır. Eğitim programı da tıpkı anayasa gibi bir toplumsal sözleşme üzerine inşa edilmelidir. Bu sözleşmenin tarafları ise şunlar olmalıdır:
Öğretmenler
Öğrenciler
Öğrenci velileri
Eğitim sendikaları
Eğitim bilimciler
Sivil toplum kuruluşları
Demokratik eğitim, etnik, inançsal ve cinsel kimlikleri gözetlemeli
Yeni eğitim programı, demokratik ve katılımcı bir yöntemle oluşturulmalıdır. Bugün ilk ve ortaöğretimde asıl sorun, sadece zorunlu din dersleri değil, laik, demokratik ve bilimsel olmayan eğitim programının ta kendisidir.
Demokratik eğitim, etnik, inançsal ve cinsel kimlikleri gözeten, kabul eden ve onlara saygı duyan bir sistemdir. Bilimsel eğitim ise eğitimin uygulanması, yürütülmesi, ölçülmesi ve sonuçlandırılması için doğru yöntemi sunar. Bu süreç, eğitimin tüm paydaşlarını aktif, katılımcı ve üretken kılmalıdır. Öğrenciler "öğrenmeyi öğrenme" ilkesiyle fonksiyonel hale gelmeli, öğretmenler ise eğitim ortamına hükmetmek yerine, öğrencilerin çoklu zeka bağlamında düşünmesini ve öğrenmesini sağlayan bir kolaylaştırıcı olmalıdır.”


