Kudüs’te ev, Yafa’da yazlık… Ersin Çelik
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Gazze’de bebekler açlıktan ölürken, keyifli hayaller kuracak değiliz.
Çoluğumuzun çocuğumuzun yüzüne bakamaz olduk.
Diğer yandan ise dünyanın dengeleri hızla değişiyor. İsrail için “kabuslar çağı” fiilen başladı. Bu köşede sık sık ifade etmiştim, tekrar edeyim:
“İnsanlık, büyük bir nefretle İsrail’i kusuyor.”
“Nefret” ifadesini bile isteye kullanıyorum. Çünkü
bu duyguyu kalbimizin ortasına ve gözlerimizin içine İsrail yerleştirdi.
Yahudi olmayan herkesten, her toplumdan ve özellikle de Filistinlilerden tiksinen
İsrail, ektiği zehir tarlasının ortasında kaldı.
Şimdilerde ise bu zehri “tatma” aşamasına gelindi.
Psikanaliz biliminin kurucusu ve Yahudi bir ailenin çocuğu olan
Sigmund Freud, nefreti,
“mutsuzluğunun kaynağını yok etmek isteyen bir ego durumu”
olarak tanımlıyor.
Şu anda dünya sokaklarında bir mikrofon dolaştırılsa ve
“tüm insanlık için mutsuzluğun kaynağı nedir?”
diye sorulsa
yanıt büyük oranda “İsrail” olacaktır.
Mikrofonu beklemeye gerek yok, kendi sosyal çevrenizde deneyebilirsiniz.
Bu arada ABD Başkanı Donald
Trump da Amerikalıların benzer görüşte olduğunu
açıkça ifade etti. Önceki gün,
“Halkım ve bana oy verenler İsrail’den nefret ediyorlar”
diyen Trump’ın sözleri malumun ilanıydı. Aynı
zamanda İsrail’e duyulan nefreti kamusallaştıran cesur bir çıkış
olarak da kayıtlara geçti.
O halde Freud’un tanımı üzerinden gidersek;
insanlık olarak mutsuzluğumuzun kaynağının yok edilmesini istiyoruz.
Aşırı iyi niyetli birileri veya İsrail sempatizanları için
tehlikeli sularda yüzüyor olabilirim
. Yahudileri hedef aldığım düşünülebilir. Hayır! Ben bu yazıda:
Gazze’deki soykırımı gerçekleştiren, alkışlayan, meşru gören, direkt ya da dolaylı yoldan destekleyen herkesi, her kurumu, kuruluşu hedef alıyorum.
Bunda çok netim. Bu satırlar, zerre vicdanı olan Yahudilere son bir iyilik olarak değerlendirilebilir.
Siyonizm sapkınlığının Yahudileri nasıl bir ateşin içine attığını söylemek de bir insanlık vazifesidir.
Artık “böyle giderse” bile denilmeyecek bir aşamadalar.
Sokaklara çıkamayacak; kimliklerini, inançlarını ve hatta akrabalarını gizlemek zorunda kalacakları bir öfkenin hedefindeler.
Siyonizmin zerk ettiği güç zehirlenmesinden uyanmazlarsa eğer, -öyle görünüyor ki uyanmak da istemiyorlar-
çok ağır bedeller ödeyecekler.
Son olarak İsrailli Haham Ronen Shaulov’un videosu düştü önümüze. Haham Shaulov kendisini bir salonda dinleyen Yahudilerin gözlerinin içine bakarak şunları söylüyordu:
"Gazze'nin tamamı ve Gazze'deki her çocuk açlıktan ölmelidir."
Dolu salonda, kafalarına inançlarının nişanesi olan kipa takan ve çoğu genç yaşlardaki
Yahudilerden biri bile bu vahşet fetvasına itiraz etmiyor, aksine bakışlarıyla ve mimikleriyle Hahamı onaylıyorlardı
. Bu video, radikal Yahudilerin ruh hallerini en yalın halde gösteriyor. Bir kez daha teyit ediyorlardı ki:
“Yahudi inancına göre Gazze’deki her çocuk açlıktan ya da başka bir sebepten ölmelidir.”
Onlar bu kadar kararlı ve vahşet yüklüyken;
dünyanın geri kalanının kendilerine hoşgörü ve sempati ile
-
Nazi soykırımının üzerine Holokost endüstrisinin inşa ettiği merhamet dahil- bakması, Gazze’de işlenen insanlık suçuna ortak olmak anlamına gelecek.
Özellikle Batılı toplumlar ve son raddede devletler yeni bir noktaya geldiler. Aşılmaz sanılan eşikleri atladılar. Sözlerinden kan damlayan Hahamlara kulak veren Yahudiler farkında değiller belki ama
tarihin akışı da toplumların anlayışı da gün be gün değişti.
Politik gidişat gösteriyor ki:
7 Ekim 2023’ten beri damla damla biriken ve patlama noktasına gelen nefret kasırgası;
Amerika’dan, İngiltere’den, Fransa’dan, İspanya’dan ve
İsrail’e bulaşarak Siyonizmi başına bela etmek istemeyen diğer devletlerden gürlemeye başlayacak.
Otellere alınmayan, sahillere çıkarılmayan, kafelerden kovulan, uçaklardan atılan
soykırım destekçisi Yahudilerin yaşadıkları, fırtına öncesi bir fragmandan ibaret.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra inşa edilen düzen çöktü, devletlerin siyasi eksenleri değişti. Filistin Devleti’ni şimdiye dek tanıyan 148 ülkeye ilaveten Fransa ve İngiltere de benzer bir adım atacaklarını açıkladılar. Bu hamle diğer devletleri de harekete geçirdi: Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Finlandiya, Lüksemburg, Malta, Portekiz ve San Marino da eylül ayında New York'ta yapılacak BM toplantısında Filistin’i devlet olarak tanıyacaklar.
Bakın burada tersten okunması gereken diplomatik bir hamle var. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere dünyaya nizam veren devletlerin Filistin Devleti’ni tanıması Filistin halkı için yeni sayfalar açacak elbette. Aynı zamanda bir sayfanın kapanmasının da işareti olacak. Bu hamle, bir anlamda
“İsrail'in mevcut politikalarını ve işgalini artık tanımıyoruz”
demenin diplomatik yoludur. Bu tavrı ortaya koyan devletler,
İsrail’in 1948’den beri Filistin topraklarında döktüğü kanlarla hesaplaşmanın önünü de açabilirler.
İmkansız bir senaryo gibi gelebilir ancak gidişat İsrail’in sonunu gösteriyor ve
eski dostları, hamileri, kurucuları kanlı geçmişin ortaklığından kurtulmak isteyeceklerdir.
Soykırım devam ederken Gazze’ye turlar düzenleyip, kuracakları çiftliklerin arazilerini belirleyen Yahudi işgalcileri düşündüm bir an. B
üyük bir inançla ve hevesle Gazze’ye yerleşecekleri günleri sayarken, dünyalarının başlarına yıkılacağını görmüyorlar.
İşte o gün geldiğinde, dünya Siyonizmi kustuğunda: İsrail’in 1967’den sonra sistematik şekilde yaktığı, yıktığı ve boşalttığı
Filistin şehirlerini, köyleri, mahalleri; anahtarları boyunlarda asılı gasp edilmiş evleri düşünün…
Kudüs’te ev, Yafa’da yazlık,
Gazze’de tuz kokan denizin karşısında geçmişi yad eden sohbet halkaları gelsin gözlerinizin önüne.
Tel Aviv’de yapımı tamamlanan
Gazze Soykırımı Anıtı’nın açılışına akın eden insanları
zihninizde canlandırın.
Bunlar hayal değil. Gazze’de bebekler açlıktan ölürken, ev ve yazlık derdine düşmek de değil.
Ayakta kalmalıyız. İsrail’i bekleyen sonu görmek ve olacaklara inanmak zorundayız.
Çünkü böylesine bir son ve başlangıç: Yalnızca bir siyasi hesaplaşma değil; insanlık onurunun, vicdanının ve adalet arayışının kaçınılmaz zaferi olacak.


