Kudüs’ten Gazze’ye kültürel bir soykırım: İşgalci İsrail ölüleri de hedef alıyor
Trthaber sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
İşgalci İsrail’in saldırıları artık yalnızca masum sivilleri, evleri, hastaneleri ya da okulları hedef almıyor. Daha derin, daha sembolik bir katliam yürütülüyor. Bu yöntemle mezarlıkların ve kutsal mekanların yok edilmesi amaçlanıyor. Kudüs’te Bab’ür-Rahme İslami Mezarlığı’na yapılan müdahaleler, mezar taşlarının parçalanması, defin alanlarının gasp edilmesi ve Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınlar, Gazze’de bombardımanlarla yerle bir edilen mezarlıklar, gömülemeyen cenazeler ve kaybolan kimliklerle birleşince ortaya tek bir tablo çıkıyor. İşgal, yalnızca yaşayanları değil, geçmişin hafızası ölüleri de hedef alıyor.
Bu tablo, işgalin boyutlarını çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor. İsrail, Filistin’in yalnızca topraklarını değil, geçmişini, hafızasını ve kültürel sürekliliğini de ortadan kaldırmaya çalışıyor. Mezarlarla savaş, bir halkın kimliğine, tarihine ve onuruna yönelen en ağır saldırılardan biri haline geliyor.
Kudüs’te vahşetin hedefi: Bab’ür-Rahme MezarlığıKudüs’ün en kadim mezarlıklarından biri olan Bab’ür-Rahme, asırlardır şehrin hafızasını taşıyor. Burada yatan âlimler, şehitler ve sıradan Kudüslüler, kentin kimliğinin ayrılmaz bir parçası. Ancak son aylarda işgalci güçler ve yerleşimciler bu alanı hedef alıyor. Mezarlığın çevresine beton bariyerler konuyor, bazı alanlara el konuluyor ve defin işlemleri kısıtlanıyor.
[İşgalci Yahudi yerleşimciler, Kudüs'te Hristiyan mezarlarını da tahrip ediyor. Fotoğraf: AA]
Aynı dönemde, Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınların artması ve kutsal mekanların turistik alan gibi pazarlanması, işgalin sadece toprakla değil hafıza ile de ilgili olduğunu gösteriyor. Kudüs’ün kutsallığı adım adım aşındırılıyor, şehir, yaşayanların değil işgalcilerin çıkarlarının şekillendirdiği bir mekâna dönüştürülüyor.
Gazze’de süren saldırılarda hastaneler, okullar ve evlerle birlikte mezarlıklar da hedef alındı. Bombardımanlarla yüzlerce mezar yok edildi, defin alanları yerle bir oldu. Cenazelerini gömmek isteyen aileler çoğu zaman güvenlik riski nedeniyle mezarlıklara ulaşamadı, bazıları evlerinin bahçelerine ya da geçici alanlara gömmek zorunda kaldı.
.jpg)
Uluslararası insan hakları raporları, Gazze’de cenazelerin günlerce hastanelerde ya da açık alanlarda bekletildiğini belgeliyor. Bu durum yalnızca dini ritüelleri engellemek değil, aynı zamanda insanlık onuruna yönelik bir ihlal olarak değerlendiriliyor. Ölülerine veda edemeyen bir toplumun yaşadığı travma, işgalin başka hiçbir yüzüyle kıyaslanamayacak kadar derin izler bırakıyor.
Mezarlıkların hedef alınması, işgalin daha geniş bir stratejisinin parçası. Kudüs’teki ev yıkımlarından Batı Şeria’daki çoban karakollarına, Gazze’deki toplu bombardımanlardan mezarlıkların tahribine kadar uzanan zincir, aynı hedefe işaret ediyor: Filistinlilerin köklerini, tarihini ve hafızasını ortadan kaldırmak.
Katil İsrail'in sinsi işgal stratejisi: Çoban karakolları
Bir halkın ölülerini defnetmesine engel olmak, onların geçmişle bağını kesmek anlamına geliyor. Bu, yalnızca fiziksel bir yıkım değil; aynı zamanda kültürel bir soykırım. İsrail’in saldırıları, yaşayanları yerinden ederken, ölülerin bile huzurunu yok ediyor. Böylece işgal, hayatla ölüm arasındaki çizgide bile devam eden bir tahakküm haline geliyor.
Mezarlıklara yönelik saldırılar, uluslararası hukuka göre de ağır ihlaller arasında. Cenevre Sözleşmeleri, cenazelerin gömülmesini, mezarlara saygı gösterilmesini ve dini ritüellerin korunmasını zorunlu kılıyor. Buna rağmen uluslararası toplumun tepkileri zayıf kalıyor. Birleşmiş Milletler’in yaptığı çağrılar çoğu zaman kınama düzeyinde kalıyor, sahada ise hiçbir değişim olmuyor.
Avrupa ve bölge ülkelerinden gelen açıklamalar, işgalin bu boyutunu gündeme taşısa da pratikte İsrail üzerinde caydırıcı bir baskı kurulamıyor. Bu sessizlik, mezar taşlarının sessizliğiyle birleşerek Filistinlilerin hafızasının yok edilmesine zemin hazırlıyor.
(1).jpg)
İşgalci İsrail’in saldırıları, Filistinlilerin yalnızca yaşama hakkını değil, ölümden sonraki onurunu da hedef alıyor. Kudüs’te Bab’ür-Rahme mezarlığının gaspı, Gazze’de bombalanan defin alanları ve gömülemeyen cenazeler; bir halkın geçmişle bağının koparılması anlamına geliyor.
Bu nedenle mezarlara yönelik saldırılar, işgalin en görünmeyen ama en derin boyutlarından birini oluşturuyor. Filistin’in geleceği, yalnızca yaşayanların değil, ölülerin de kaderi üzerinden şekillendiriliyor. İşgal, yalnızca toprakla değil, hafızayla da savaş açıyor.


