Kurban kıssası üzerinden bir Medeniyet Tasavvuru: İbrahim, İsmail ve Kurbanlık nerede? (2) Yusuf Kaplan
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
MTO’nun en parlak talebelerinden Azerbaycan temsilcimiz Vuqar Azizof kardeşimizin kurban kıssası üzerinden nasıl zihin açıcı bir medeniyet mefkûresi geliştirile-bileceğini gösteren nefis yazısının son bölümünü sizlerle paylaşıyorum. Bayramı bayram gibi yaşayacağımız günleri de görmeyi Rabbimin lûtfetmesi niyazıyla…
***
TARİHTE KURBAN KISSASININ TEZAHÜRÜ: İBRAHİMÎ RUHUN DİRİLİŞİ VE OSMANLI’NIN İNŞASI
Kurban kıssası, tarih boyunca sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal ve medenî bir inşa şeması olarak da kendini göstermiştir. Moğol istilalarıyla adeta bir ateşe atılan Türk-İslâm dünyasında, İbrahimî ruh yeniden dirilmiş; ilim, irfan ve hikmetle küllerinden yükselmiştir.
Gazâlî ilimle, İbn Arabî irfanla, Mevlânâ hikmetle bu ruhu tek başına taşıyan İbrahimî şahsiyetler oldular.
Onlar bir medeniyeti sırtlanarak, sadece fert olarak değil, adeta ümmetin bütün yükünü çeken İbrahim ümmeti oldular. Her biri, çağlarının putlarını yıkan, ateşlere yürüyen, sistemlerin içini Tevhid’le dolduran kurucu nefeslerdi. İbrahim kıssası, onların ilmî, manevî ve irfanî yolculuklarında yeniden tecelli etti.
Ve nihayet, bu İbrahimî şahsiyetlerin taşıdığı ruh, sadece ferdî düzeyde kalmadı; devlet formuna büründü. O devletin adı Osmanlı’ydı. Bu, bir hanedanın değil; İslâm’ın tarihî derinlikteki hakikatinin tezahürüydü. Osmanlı, bir “devlet”ten önce, bir “emanet”ti.
Osmanlı’yı kuranlar İsmail gibi adanmış ruhlardı. Onlar, teslimiyetin ne demek olduğunu kanla, duayla ve cihadla gösterdiler. En başta padişahlar, kendilerini bu kutsal yükün kurbanı kabul ettiler.
Ertuğrul Gazi, hayvancılığı kolaylaştırmak için değil; İslam’ın ruhunu sınırda yaşatmak için Bizans’a komşu oldu. Bu bir ticarî değil, manevî bir nöbetti. Hakikat aşkı orada alevlendi ve beşerî alevi söndürdü. Bu alev, bir milletin değil; bir ümmetin yürek yangınıydı.
Osman, Orhan, Murad ve Bayezid, Fatih gibi padişahlar, İsmail gibi teslim oldular. Kendi canlarını değil, İslâm’ın geleceğini öncelediler. Bu yüzden Osmanlı, sadece toprak değil, mana genişliğiydi.
Ve işte bu teslimiyetin neticesinde, Allah tarafından gelen ihsan da zuhur etti. Tıpkı kıssada bir kurbanlık hayvanın semadan gönderilmesi gibi, İslâm ümmetine de İstanbul ihsan olundu. Bu ihsan, yalnızca bir şehir değil; medeniyetin altın mührüydü.
İstanbul, dünyanın kalbi olarak fetholunduğunda; hakikat, adalet ve merhametle bir ümmet doyuruldu.
İşte bu, Kurban’ın kıssadan hakikate, fertten devlete, devletten medeniyete doğru ilerleyen mukaddes zinciriydi.
Bu kurulan düşünceden yola çıkarak, ilahî bayram olan Kurban Bayramı ait olduğu kıssasından bizim geleceğimize de işaretler mutlaka bırakmıştır.
KURBAN BAYRAMI’NDAN GELECEĞE MESAJ
1. Geleceğin temeli:
İbrahimî
şuur
-
medeniyetin
kurucu aklı
“İbrahim, tek başına bir ümmetti.”
Bugün Türk-İslâm dünyasının geleceği için ihtiyaç duyduğu en temel unsur: İbrahimî bir akıl, irade ve tevhid şuurudur.
Bu şuuru taşıyacak olanlar, fertten ümmete dönüşen bilinç taşıyıcılarıdır. Yani bugünün Gazâlîleri, İbn Arabîleri, Mevlânâları yetişmelidir. Ama bu isimler sadece geçmişte yaşamadılar; her çağın kendi İbrahimî fertlerine ihtiyacı vardır.
Geleceğin medeniyeti, fertte başlayan ama ümmete ulaşan bir bilinçle inşa edilecek. Yeni İbrahimler, çağın putlarını teşhis etmeli ve yakmalıdır: sekülerizm, bireycilik, dijital bağımlılık, kimliksizlik…
Tevhid merkezli, hikmet yüklü, irfanla yoğrulmuş bir medeniyet mefkûresi, geleceğin temelidir
2. Geleceğin yolu:
İsmailî
ruh-adanmış nesiller
“Babacığım, emrolunduğun şeyi yap; inşallah beni sabredenlerden bulursun.”
Hz. İsmail’in tavrı, geleceği inşa edecek gençliğin psikolojik ve ruhsal zeminini temsil eder: Adanmak, sabretmek, güvenmek ve feda edebilmek.
Bugünün gençliğinde bu ruh yeniden inşa edilmeden hiçbir gelecek kurulamaz.
Gelecek, adanmış bir gençliğin yüreğinde filizlenecek.
Teslimiyet, itaat değil; tevhid eksenli sorumluluk bilincidir.
Yeni İsmailler, sadece kariyer ve kazanç için değil; kutsal bir hedef için yaşayan fertler olmalı.
Eğitim sistemleri, medya, aile yapıları, bu ruhu beslemeye hizmet etmeli.
3. Geleceğin meyvesi: Kurbanlık-ihsan olarak medeniyet
“Biz bu durumu büyük bir imtihan olarak değerlendirdik ve ona büyük bir kurban ihsan ettik.”
Kurbanlık hayvan, teslimiyetin karşılığında verilen ilahî lütuftur.
Türk-İslâm dünyasının geleceği, İbrahimî bilinç ve İsmailî teslimiyet birleştiğinde ortaya çıkacak olan yeni bir ihsan medeniyetidir.
Bu medeniyet:
Adaletle hükmeden,
Hikmetle yaşayan,
Merhametle kuşatan,
bir medeniyet ruhudur.
Kurban, bir toplumun bedel ödemeden ihsan göremeyeceğini söyler.
Ancak adananlar, hakikatin lütfuna mazhar olur.
Gelecekte İstanbul gibi şehirler, yalnızca fizikî değil, manevî merkezler olarak yeniden “kurbanlık ihsanlar” olabilir.
Kurban, sadece geçmişin anısı değil; geleceğin vaadidir.
Kurban kıssası, Türk-İslam dünyasına şu mesajı verir:
“Fert, İbrahim gibi düşünsün; gençlik, İsmail gibi adansın; toplum ise kurbanlık gibi ilahî ihsanı taşıyacak nitelikte olsun.”
İşte o zaman, Kurban bir bayram değil; bir medeniyetin yeniden dirilişi olur.
Yusuf Kaplan hocanın şu güzel ve yerinde tespitiyle sonlandıralım:
Bizim iki sorunumuz var:
“Teslimiyet ve Temsiliyet!”
İbrahim gibi «Teslimiyet» ruhu,
İsmail gibi «Temsiliyet” modeli oluştuğunda
Hakikatin ihsanına mazhar olacağız Allah’ın izniyle...
Vesselam...


