Kürt düşmanlığının en kıvrak versiyonu üzerine Agos
Agos sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Günlerdir okuyoruz: Erzincan İliç’li ailesinin mesleği olan “çoban”dan türetip adlandırarak kurduğu Chobani firmasıyla ABD’de yoğurt milyarderi olan Hamdi Ulukaya sponsorluk anlaşmasıyla Fenerbahçe’yi ihya etti. Törende “Sayın başkan [Ali Koç], değerli yönetim kurulu üyeleri, kıymetli Fenerbahçe ailesi, tüm Türkiyeliler ve halkımız. Sizlerle birlikte olmak benim için büyük bir gurur ve onur” diyerek başladığı konuşma büyük gürültü kopardı. Dilimizde tüy bitti, artık bütün medya tarafından kullanılan bu terim okuması olanlar tarafından çok eskiden beri biliniyor. Kendini “Türkiyeli Kürt” olarak nitelendiren insanlara kalkıp da ‘Hayır, sen Kürt değil Türk’sün’ diyerek Kürt kimliğinin bizzat varlığını reddetmenin mantığı nedir, kendi kendini tatmin operasyonundan başka?
Hay Allah, bu çözüm o kadar basitmiş ki kimselerin aklına gelmedi, ama böyle işlerin ustası olan Ahmet Hakan’a gelmiş. Diyor ki:
“Şöyle anlaşsak: Türkler kendilerine ‘Türk’ dese. Kürtler kendilerine ‘Türkiyeli’ dese. Hepimiz bunda anlaşsak. Kavga etmesek. Kimseye zorla kimlik dayatmasak. Hepimiz bunu kabul etsek.”
Sözün sonunu da, dalga geçecek olanları önleyecek bir “kendisiyle dalga” geçmeyle tamamlıyor: “Hepimiz el ele tutuşsak. Birlik olsak. Uzansak sonsuzaaaa...”
***
Günlerdir okuyoruz: Erzincan İliç’li ailesinin mesleği olan “çoban”dan türetip adlandırarak kurduğu Chobani firmasıyla ABD’de yoğurt milyarderi olan Hamdi Ulukaya sponsorluk anlaşmasıyla Fenerbahçe’yi ihya etti.
Törende “Sayın başkan [Ali Koç], değerli yönetim kurulu üyeleri, kıymetli Fenerbahçe ailesi, tüm Türkiyeliler ve halkımız. Sizlerle birlikte olmak benim için büyük bir gurur ve onur” diyerek başladığı konuşma büyük gürültü kopardı.
Çok rahatsız olanların başında gelen Prof. İlber Ortaylı’nın Ulukaya/Chobani’ye saydırmasını fırsat bilip yukarıdaki çözümü öneriyor Ahmet Hakan.
***
Prof. Ortaylı Mülkiye’de benden iki yıl sonra mezun. Severdim, sevilirdi. Aynı zamanda DTCF’nin Tarih bölümüne de devam ettiği için büyük takdir de toplardı aramızda.
Çok matrak bir çocuktu İlber. Hatta çok soğuk bir havada birisini balkona atıp kilitleyeceğim derken, yurtta bizim 23 numaranın yekpare cam kapısını şangur şungur kırdıydı da, sabaha kadar donmaktan ölüyorduk, elbiselerle yattıydık. Ama gençlik var, ‘İlber bu işte!’ deyip çok da güldüydük.
İstanbul’a göçtükten sonra birdenbire çok meşhur oldu ve değişti. Kürt alerjisinin en net biçimde ortaya çıktığı “Türkiyeli” tartışmasında keskin bir taraf oldu. Çok özetlemek gerekirse, bu olayda şöyle diyor:
“Türkiyeli diye bir laf yok. Türkiyeli ne demek yahu. Muğlalı mı Antepli mi nedir? Tercüme edebilir misin? Böyle saçma kelime olur mu?"
Devam ediyor: “Kendi kimliğini ispat etmek isteyen buyursun söylesin. Ne diye ben Türkiyeli olacağım. Üstelik ben Türkiyeli değilim bir tek babam gömülü burada ama ben Türk’üm bu çok açık bir şey. Bunun gibi bir sürü insan Türk. Ne demek istiyorsunuz nedir amacınız” .
***
Türk Dil Kurumu tarafından "Türkiye'de yaşayan halk ve bu halkın soyundan olan kimse" tanımıyla Sözlük’e konulan, fakat Twitter’daki Ulusalcı tepkilerin ardından kaldırılan “Türkiyelilik” konusunu ben sayısız defa ve yerde ele aldım. Son olarak da bir yıl önce “Türk ve Türkiyeli, İnşa-Allah Son Defa” gibi bıkkınlık ifade eden bir başlıkla yazdım.
Bıkkınlık, çünkü dilimizde tüy bitti, artık bütün medya tarafından kullanılan bu terim okuması olanlar tarafından çok eskiden beri biliniyor:
***
1) Tunalı Hilmi Bey’in 1902 tarihli Fransızca doktora tezindeki Osmanlı tanımından beri: “Her Türkiyeli Osmanlı’dır” (Chaque Turquiali est Osmanli) .
05.11.1921, 21.06.1922, 06.07.1922, 02.12.1922 tarihlerindeki TBMM görüşmelerinde milletvekilleri tarafından kullanılıyor.
M. Kemal Paşa ilk defa 20.12.1921’de General Frunze’nin itimatname sunduğu törende ve ayrıca Temmuz 1923’te kendi el yazısıyla hazırladığı taslak anayasada dört ayrı maddede kullanıyor .
Bugün devlet kurumları ve yöneticileri tarafından kullanılmakta. Örneğin Başbakan R. T. Erdoğan tarafından TBMM’de 14.12.2009’da, cumhurbaşkanı olarak 10.08.2014’te Ankara’da, 09.06.2016’da Kenya gezisinde ve 02.11.2016’da İstanbul’da. (Başka örnekler için bkz. Benim Etnik ve Dinsel Azınlıklar, Alfa Y., s. 296-305 vd.)
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun Ekim 2004 tarihli Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu’nda kullanılınca ölüm tehditleri başlamıştı ve bana yakın koruma polisi verilmişti.
2) Sayılamayacak kadar çok sayıda ülke teritoryal isme/üst-kimliğe sahip:
ABD (Amerikalı), Suriye (+li), Irak (+lı), İran (+lı), Avustralya (+lı), Lübnan (+lı), Libya (+lı), Çin (+li), Tunus (+lu), Cezayir (+li), Gana (+lı), Gine (+li), Mısır (+lı), Libya (+lı), Yeni Zelanda (+lı), Arjantin (+li), Kosta Rika (+lı), Panama (+lı), Avusturya (+lı), Yugoslavya (+lı)… Saymakla bitmez.
Bunlar oluyor da, Türkiyeli niye olmuyor?
3) Hepsini unutun, şunu düşünün:
Yunanistan’daki 120.000 nüfuslu Batı Trakya azınlığı “Yunanlı” mıdır yoksa Yunanistanlı Türk mü?
Bir de, bilgisayarcı arkadaşım Bülent’in şu sorusuna da acaba ne cevap verir bu şahıslar:
“Kürdistan diye bir devlet olsaydı, orada yaşayan Türklere “Kürt” mü diyecektik, yoksa “Kürdistanlı Türk” mü? Irak Kürdistan’ında yerleşik Türkmenler Kürt mü oluyor mesela?”
Kendini “Türkiyeli Kürt” olarak nitelendiren insanlara kalkıp da ‘Hayır, sen Kürt değil Türk’sün’ diyerek Kürt kimliğinin bizzat varlığını reddetmenin mantığı nedir, kendi kendini tatmin operasyonundan başka?
***
İlber kardeşimle başladık, onunla bitirelim.
1970’lerin başında, sonradan Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği – Kara Afrika Modeli adıyla 1977’de yayınlanan doktora tezimi çalışırken, misyonerler tarafından Hristiyanlaştırılan putperest Afrikalıların, Hristiyan doğmuş Beyazlardan daha koyu dindar olduklarını okumuştum.
Ve şu terime rastlamıştım: “Mühtediler Daha Mutaassıp Olur.” Yani, ihtida edenler (din veya grup değiştirenler), o dinde/grupta doğmuş olanlardan daha bağnaz olurlar.
Hatırlıyorum, 1915’te öldürülmemek için Müslümanlaşan Ermenilerden çok yaşlı bir hanımı 1970’lerin ortasında tanımış, elini öpmüştüm. Akrabaları, bu beyaz başörtülü ninenin yatıp kalkıp namaz kıldığını söylemişlerdi. Dudakları da pıtır pıtır dua okumaktaydı, sessiz. Bu deyimi hatırlamıştım.
Şimdi de eski Mülkiye arkadaşım İlber vesilesiyle hatırlıyorum. Wikipedia yazıyor:
“Avusturya'nın Bregenz şehrinde Kırım Tatarı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İki yaşındayken ailesiyle birlikte Türkiye'ye göç etti” .


