Mahfi Eğilmez: Teşvik dosyası
T24 sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Mahfi Eğilmez
Teşvik sistemi; şirketleri, çalışanları ve toplumu istenen işlere yönlendirebilmek için kullanılan araçların, verilen desteklerin tümünü ifade eden bir tanımlamadır. Böyle bir sistem oluşturmaktan güdülen amaç konulan hedeflere ulaşmak, mevcut işleyişi daha iyi ve verimli hale getirebilmek ve diğer ülkelerdeki uygulamalar ve sonuçlarla rekabet edebilmektir. Bu sistem içinde uygulanan teşvik unsurları; (1) Maddi teşvikler (parasal destekler, vergi indirimleri vb.), (2) Maddi olmayan teşvikler (takdirname, ödül töreni ve ödül belgesi vb.), (3) Diğer teşvikler (daha çok çalışma koşullarıyla ilgi destekler.)
Burada ele alacağımız konu şirketlere, üreticilere yönelik teşvikler olacağı için onların ayrıntısına bakalım. Şirketlerle ilgili devlet teşvikleri bu kuruluşların yatırımlarını, istihdam yaratmalarını, ithalat ikamesini sağlamalarını ve ihracatı artırmalarını desteklemeye yöneliktir. Bu şekilde bir yandan şirketler desteklenmiş ve belirli amaçlara yönlendirilmiş olurken bir yandan da ekonomik gelişmeye katkı sağlanmış olur.
Türkiye’de uygulanan yatırımları teşvik sistemi başlıca 4 kategori altında ele alınabilir: (1) Asgari yatırım tutarını sağlayan stratejik veya bölgesel desteklerden yararlanamayan yatırımlara destek sağlamayı amaçlayan genel teşvikler. Bunlar KDV istisnası ve gümrük vergisi muafiyeti olarak karşımıza çıkıyor. (2) Bu amaçla belirlenen 6 bölgeye, en düşük gelirli olana en çok olmak üzere, çeşitli destekler verilmesini öngören bölgesel teşvikler. Bunlar yatırım yeri tahsisi, KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren payı desteği ve faiz/kâr payı desteği olarak belirlenmiş bulunuyor. (3) Cari açığın azaltılmasına katkıda bulunacak belirli tutarın üzerinde bir yatırımı kapsayacak ve yurtiçinde üretimi olmayan ya da ithalat bağımlılığı yüksek olan ürünleri üretmeyi hedefleyecek stratejik olarak nitelenen yatırımların teşviki. Genel ve bölgesel teşviklere ek olarak bu yatırımları yapan kuruluşlara sigorta primi işçi payı desteği, gelir vergisi stopaj desteği, nitelikli personel desteği ve bazı durumlarda enerji desteği sağlanmaktadır. (4) Savunma sanayisi yatırımları, demiryolu yatırımları, yenilenebilir enerji araçlarının üretimi için yapılacak yatırımlar gibi yatırımlara yönelik öncelikli yatırımlar teşviki. Bu grupta yer alan yatırımlar daha düşük gelirli bölgelerde yapılan yatırımların aldığı teşviklerden onlar gibi yararlandırılabilir. (5) Bu sayılan dört kategori teşvike ek olarak bir de proje temelli olarak uygulanan teşvikler vardır. Bunlar büyük ve stratejik yatırımlar için özel olarak belirlenir. Bu şekilde kapsama alınacak yatırımlara kurumlar vergisi istisnası, sermaye katkısı, alt yapı desteği, enerji desteği gibi destekler verilebilir.
Buraya kadar meseleye baktığımızda Türkiye’nin neredeyse her alanı en derinliğine kadar kapsayacak bir teşvik sistemi uyguladığı kanısına varılıyor. Ne var ki burada yazdıklarımızla ortaya çıkan sonuçlar birbiriyle örtüşmüyor. Ne cari açıkta ciddi bir azalma söz konusu ne ihraç ettiğimiz mallar içinde yüksek teknolojili ürünlerin payında ciddi bir artış var. Teşvik sisteminin başarılı göründüğü tek alan savunma sanayisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda şu soruyu sormamız gerekiyor: Türkiye’de ekonomik gelişmeyi sağlayacak, ülke ekonomisini dünya rekabetine daha fazla hazırlayacak bir teşvik sistemi nasıl olmalı?
Teşvikler, enerji, inşaat ve genel sanayi alanlarında verilmemeli, Türkiye’nin rekabete en fazla yatkın olduğu savunma sanayi alanıyla, mutlaka ileri gitmesi gereken yapay zekâ, yazılım geliştirme, biyoteknoloji, yeşil enerji gibi, katma değeri ve teknolojik içeriği yüksek ihraç ürünlerini üreten alanlara yoğunlaştırılmalı. Nitelikli personelin yurt dışına gidişini önleyecek ücret ve prim destekleri sağlanmalıdır.
Güney Kore’nin gelişmesine büyük katkı sağlayan teşvik modeli bu şekilde seçilmiş sınırlı sayıda firma üzerinden uygulanmış ve seçilen firmalar belirli bir sürede dünyadaki benzerleriyle rekabet edecek düzeye gelerek birer uluslararası marka olmuşlardır (Samsung, LG, Hyundai, Kia.)
Teşvik verildikten sonra ilgili firma sürekli denetlenerek gelişme sağlayıp sağlamadığı izlenmeli takıldığı konularda destek sağlanmalıdır. Teşvik verildikten sonra firmanın o alandaki gidişi ve ulaştığı sonuç mutlaka denetlenmelidir.
Güney Kore’nin başarısında, teşviklerin finansal destek sağlamaktan öte ekonomik yapıyı dönüştürmeyi, dolaylı ithal ikamesine başvurarak ithalatı düşürmeyi ve çeşitli destek ve önlemlerle ihracatı teşvik etmeyi hedeflemesi etkili olmuştur.
Türkiye ile Güney Kore teşvik sistemlerini karşılaştırdığımızda şöyle genel bir tablo çıkarabiliriz:
Güney Kore örneğinden yola çıkarak teşvik sisteminin başarıya ulaşabilmesinin birkaç dayanağı olduğunu söyleyebiliriz: (1) Teşvikler genel değil özel ve yoğun olmalı. Dünya ile rekabet edilebilecek alanlar belirlenmeli ve o alanlardaki en başarılı firmalar seçilerek onların birer dünya markası haline getirilmesine odaklanılmalı. (2) Teşvik verilen firmalar sürekli izlenerek performansının nasıl gittiği, nerede tıkandıkları ve o tıkanıklıkların giderilmesi için neler yapılması gerektiği belirlenmeli ve gereken önlemlerin zaman geçirmeden alınması sağlanmalı. Amaca ulaşamayacağı anlaşılan şirketin teşvikleri kesilmeli. (3) İhracata yönelik teşvikler ve Ar-Ge destekleri öncelikli olmalı. (4) Teşvik uygulamaları şeffaf hale getirilmeli, sonuçları kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Türkiye bugüne kadar doğru bir teşvik politikası izleyemedi. 200 yıldır içinde bulunduğu tekstil sektöründe bu kadar süre içinde dünya markası yaratamayan ender ülkelerden birisi konumunda kalmaya devam etti. Bunun nedenlerinden birisi teşviklerin seçici değil siyasal nedenlerle genel tutulması olmuştur. Bu yaklaşımı değiştirmediğimiz sürece dünya markası yaratmamız mümkün görünmüyor.


