Makas, kumaş, tebeşir… Nedret Ersanel
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
‘Kırmızı çizgi’ ön kesmektir. Bazen de üzerlerinden geçer, ‘üstü çizilmek’ olur. Suriye-İsrail arasında olası anlaşma adına Tel Aviv’in Amerika’ya getirdiği şartlardan birinin, “Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını tamamen çekmesi” olduğu yazılıp, söylendi. Haberdir, doğrudur, yanlıştır ayrı bahis olmakla beraber, “söz konusu” değildir.
Söz başka yerdedir.
Böyle bir şey olmayacak…
İsrail bunu söylediyse dahi, devam eden sadece saatler içinde “tersine” gelişmeler yaşandı…
Birincisi, ABD Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Şam’a verdiği ‘nasihattir’; “Şara,
yardım almalı
”. Tavsiyenin adreslediği yer Türkiye’dir…
İki, akabinde, Türkiye Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklaması geldi; “Suriye yönetimi tarafından, savunma kapasitesinin güçlendirilmesi ve başta DAEŞ olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadele kapsamında Türkiye’den resmi destek istenmiştir”…
Çok belli ki arkasından, iki ülke arasında savunma işbirliği anlaşması gelecek ve mümkün olduğunca kapsamlı/
geniş bir banda
oturtulacak…
Aslında, Ankara-Şam askeri ilişkileri Şara yönetiminin iş başına gelmesinden bu yana hep sıkı oldu. Çok doğal. Şu basit gerçeği de bildiğimiz halde veri kabul etmeyi sık atlıyoruz; TSK zaten Suriye’de. Bu varlıktan vazgeçilmesi aklı,
zamanı geri sarmaya
benzer…
Üç, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, “İsrail, Suriye’yi bölmeyi amaçlamaktadır. Suriye’yi bölmeye ve istikrarsızlaştırmaya doğru giderseniz, bunu milli güvenliğimize
doğrudan tehdit olarak algılar ve müdahale ederiz
”…
***
Artık bunun üzerine laf olmaz ve müdahaleyi de herhalde su sıkarak yapmayacağımıza göre… Tablo bu denli yalınken, bir evvelki yazımızda stratejik gerçeklik düzlemine basarak paylaştığımız üzere,
Suriye, Türkiye için gözden çıkarılabilecek, vazgeçilebilecek bir jeopolitik değer olmaktan çoktan çıktığı
gibi, “Suriye’de ne işimiz var” gibi arkaik ve köhne, şimdiye kadar on kere terk edilmiş olması lazım gelen yaklaşımın, rötuşlu formlar halinde devam etmesi de aynı derecede şaşkınlık vericidir…
Türkiye’nin, Suriye’de başarısız olmasını arzu ediyor bu yaklaşım
. Tabii bunu açıkça söyleyemedikleri için, “sürekli tekrarlanan
temkin tavsiyesi yığını
” var ortada…
“Tuzağa düşme, içeri çok girme, riskli hareketler yapma, İsrail’le kavga etme” türünden “asgari bir aklın” önerebileceği vasatlık devam ediyor. Dahası, Ankara’nın bunları düşünmüyor/yapmıyor olması da mümkün olmayacağından, bir tür üstü örtülü “yavaşlık” temennisi, hatta duası dönüp dolaşıyor…
“E, bunlar söylenmesin mi?” Tamam da, yüz bin kez söylenince ve “peki kardeşim, nedir bu tuzaklar, riskler” ya da “farklı ne yapardınız” sorularına
elle tutulur ve makul
tek madde sayılamadığında, sadece kuru gürültü kalıyor geriye. Ne aksilik olsa, ‘biz söylemiştik’ diye sevinecekler. Burası Ortadoğu. Diğer oyuncular da deve dişi gibi. Yani aksilik olur. Ama onların
beklediği
olmayacak!
***
Tekrar tekrar anlatmaya çalışıyoruz fakat, ‘anlamama” bir politika olunca dilde bol bol tüy bitiyor, o kadar…
Yine de…
Birincisi bölgede hiçbir hareket risksiz değil. Dünya’da da risksiz eylem kalmadı. Cari konjonktür bu.
İki, giyim veya dekorasyonla metafor kurabilirsiniz,
Türkiye bir “kombin”
deniyor…
‘Deneme’ye takılmayın; olmazsa değiştirilecek bir şey değil bu ve yırtılan, sökülen yeri olursa, dikilecek ya da yamanacak…
Irak, Suriye, Körfez ülkeleri, Filistin, Hazar havzası, Azerbaycan başta Türk Cumhuriyetleri, Pakistan, Karadeniz, ilk kuşak. Buradaki dinamikleri alıp, küresel bağlama oturtuyor, uyumlu kılıyor. ‘E, İran yok, Rusya yok?’ Olmaz mı! İkisi de daha dün İstanbul’daydı.
Amerika’da burada, İngiltere de burada.
Her ikisinin politikaları şu an Ankara’nın politikalarıyla ritmiktir
. Diyorsanız ki, “ne ABD’yle ne İngiltere’yle kesinlikle ortak iş yapmayız” ve kararınız buysa benim için sakıncası yok. Ama o başka bir şeydir. Fotoğrafı gösteriyorum. Üst üstü çekilmiş yüzlerce kareden tek fotoğraf, panorama çiziyorum. Mevcut durum bu.
***
Hem Trump’ın hem Suriye ve Türkiye’yi tek menteşeye bağlayan Büyükelçi Barrack’ın açıklamaları da bu yönde. Tek kalemden oluşan bir politika değil bu. Eurofighter savaş uçaklarının Türkiye satışının onaylanması farklı değil. İngiltere ve Türkiye savunma bakanlarının fotoğrafları o karelerden biri. Almanya, Fransa, İngiltere’nin niyet mektubuna attıkları ortak imza da o. Ya da Avrupa Birliği’nin ‘Schengen’ adımı veya Azerbaycan-Rusya gerginliği, Ukrayna savaşında ve İran krizinde çözüm merkezi olarak Türkiye’nin kodlanması, bunların da üstünde, ABD Hazine Bakanlığı yetkililerinin gelip, Türkiye-Irak-Suriye üçgeninin hükümet yetkilileri ve finans kurumlarıyla görüşmeleri de öyle. İran dosyası, Suudi Arabistan yetkililerinin Şam’a gelip, 4 milyar dolar yatırım yapması, 53 yıllık Kerkük-Yumurtalık petrol hattı anlaşmasının iptal edilip, yenisinin hazırlanıyor olması, hep aynı…
Bakın Paris’e; hem Şam-ABD-SDG/YPG toplantısına katılıp hem “Filistin Devleti’ni tanıyacağım” açıklaması, Londra’nın da, ‘doğru karar’ demesi aynı terzinin makası…
Kombinin daha kumaşı biçiliyor. Bu aşamada, kravatıydı, mendiliydi, çorabıydı, düğmesiydi takılınırsa, zorlaşır. Türkiye’nin avantajı, belki ilk defa bölgede ‘terzi tebeşirini’ elinde tutması…
Yoksa, yukarıda saydığımız gelişmelerin bazılarına benim de şerhlerim var. Konuyu dağıtmayalım ama mesela Eurofighter alış-verişi, teknik boyutuyla da, ihtiyaç klasmanı da, kamuoyuna sunuşuyla da daha nitelikli tartışılmalı…
Fakat kumaş ve kombin daha önemli. Ve zaman problemi var. Bu kadar geniş çaplı kesim-biçim yapılırken, bir değişken, mesela Washington denklemlerinde kayma, bütün kumaşı çöpe gönderir. Dikiş hızlı ve yüksükle yapılmalı…

