Merhaba Serdar Tuncer
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
“Her dem yeni doğarız
Bizden kim usanası”
Yıllar sonra gazeteme ve köşeme kavuşmanın mutluluğu içinde cümle ahbâb u yârâna gönülden bir merhaba. Yunus Emre’mizin iki mısraı ile başladım söze. Zira ‘Sözlerin büyüğü büyüklerin sözleridir’ buyrulmuş. Mâlum, erenlerden bir iz taşıyan her iş bereketlenir, güzelleşir. Bizim Yunus edası ve üslubu teberrük olsun yazacaklarımıza, niyazım budur. Eda ve üslup diyorum çünkü O sadece bir Hak dostu değil, Türkçe’nin önünde diz çöküp kelime-i şehadet getirdiği zât aynı zamanda. Rahmet olsun.
YAVUZ BÜLENT BÂKİLER
Ne zaman bir sevdiğim vefat etse ben biraz daha eksildiğimi, yarım kaldığımı fark ediyorum hüzünle. Sonra içimi adını koyamadığım buruk bir neşe kaplıyor; gideceğim yerdeki dostlara bir yenisi daha eklendi diyerek. Burada eksilirken orada çoğalıyoruz. Garip bir his. Eskiden böyle olmazdı. Yaşlanıyor muyum? Hamdolsun, evet.
Yavuz Bülent ağabey, şairdi, yazardı, Türkçe ve Turan sevdalısıydı. Derdine ömür vermiş, uğruna bedel ödemişti. Tatlı su balığı değil, dava adamıydı! Mekânı cennet, menzili mübarek olsun.
Vefatının ardından sosyal medyada bazılarınca -sözümona- Türkçe ve Türklük hassasiyetiyle yazılanları üzülerek ve kızgınlıkla okudum. Arapça sevdalısıymış, Atatürk’ü sevmezmiş, FETÖ’cüymüş, bilmem ne. Zırvanın bini bi para!
Yavuz Bülent Bâkiler Türkçe’ye sevdalı ama uydurukçaya karşıydı. ‘Olasılık’ demez ‘ihtimal’ derdi. ‘Olanak’ demez ‘imkân’ derdi. ‘Örneğin’ demez ‘mesela’ derdi. ‘Ussal’ demez ‘aklî’ derdi. Böyle bir tercihte bulunması onu Arapça sevdalısı değil; konuştuğu lisana âşık ve dillerin tekâmül sürecinden haberdar bir hakiki Türkçeci yapar ancak! Âhir ömründe yaptığımız bir saati aşkın hasbihalde bir kez bile duraksamadığını, ‘eee, ıııı’ demeden konuştuğunu hayranlıkla gözlemlemiştim. Kalemi ve kelâmı ile tam bir Türkçe sevdalısı idi.
Atatürk’ü sevmezdi. Hakaret etmeden, delilleriyle, şahsa değil yaptıklarına şerh düşerek, sevmezdi ve saklamazdı bunu. Bu doğrudur! Yanlış olan Türk’ü sevmenin gerek şartı olarak Atatürk sevgisinin icbarıdır! Bu yanlıştır!
Türkçe Olimpiyatları’nda jüri olmak yahut onların televizyon kanallarında program yapmış olmak hiç kimseyi FETÖ’cü yapmaz! 17-25 Aralık öncesinde pek çok insan o ya da bu sebepten FETÖ’cülerle bir arada bulunmuştur. Şerlerinden emin olmak için yanlarında kerhen duranlar bile vardır. Devletle ters düşüp, ne oldukları ayan beyan ortaya çıktıktan sonra bu birliktelik devam etmişse orası başka. Yavuz Ağabey için böyle bir durum asla söz konusu değildi!
Klavye başında oturup bir ölünün ardından ahkâm kesmek ayıptır. Ölüye saygı asgarî insanlık gereğidir. Üstelik bu güruh bilmelidir ki, merhum Yavuz Bülent ağabey Türklük sevdası ve Türkçe hassasiyetinin zekâtını verse bunların her biri Türkçe konuşmaya ve Türk milletini sevmeye yeniden ve doğru bir yerden başlarlar!
GAZZE, USUL VE ÜSLUP
Yazıya başladığımda Sumud Filosu’na terörist müdahale devam ediyordu. Allah yardımcıları olsun kardeşlerimizin. Rabbim’den gemi ehlinin iman sahiplerine gazilik sevabı, diğerlerine hidayet niyaz ederim. Kudüs’ün asil ve yalnız çocuklarına zafer, zalim İsrail ve avânesine kahr u perişanlık dilerim. Fakat buracıkta başkaca bir hususu nazarı dikkatinize sunma derdindeyim.
İnsanlar birbirinin aynı değildir. Herkesin meşrebi, kabiliyeti, imkânı, aklı bir diğerinden farklıdır. Birisi maddi gücüyle destek olur Filistin davasına, diğeri sabahlara kadar gözyaşı döküp dua ederek. Birisi eylemlerde aslanlar gibi yürüyerek kardeşlerinin yanında durur, diğeri gidip can verir Gazze’de. Birisi yazı yazar bulabildiği her platformda, diğeri boykot yapar ve boykot fikrini diri tutmak için paralar kendisini. Bunların hepsi birden güzeldir, takdire şâyandır, Allah içinse karşılığı ulu divanda elbet verilecektir. Fakat, sabaha kadar gözyaşı döküp dua edenin yürüyüş yapana, maddi imkanlarını seferber edenin yazı yazana, boykot yapanın şehit olana ‘Gazze senin yaptığın gibi savunulmaz!’ deme hakkı yoktur! Gazze’nin, kendisinden başka bir şekilde davaya omuz veren kardeşlerini ötekileştiren, kınayan, tahkir eden ve bunu Gazze adına yapan Müslümanlara ihtiyacı yoktur! Birbirimizi Gazze’yle dövmeyi bırakıp birbirimize kenetlenerek Gazze için bir şeyler yapmanın vakti çoktan gelmiş ve geçmektedir. Üstelik bunların hepsine birden ihtiyaç vardır meselenin halli için. Gözyaşıyla ıslanan seccade, protestolarda kısılan ses, evladını kucaklamaktan utanan kalp, bu parayı onlara nasıl ulaştıracağım diye çırpınan şuur, ‘ama o boykot!’ diyerek annesinin eteğini çekiştiren minik el, bir yolunu bularak gidip orada aslanlar gibi can veren yiğit… Hepsi baş tacı, hepsine can kurban!
Birbirimizle uğraşmak yerine birbirimizi sevip kenetlendiğimiz vakit bu davanın ve ümmetin cümle dertlerinin hallolacağına işaret olsun diye Merhum Ömer Tuğrul Bey hocamın bir sözüyle bitirelim yazımızı: “İki milyar Müslüman aynı anda tükürse Telaviv’i sel basar! Ama nerede?”


