Neyin fobisi? Neyin inadı?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Sondan söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Dünya İslam’a değil de faşizan zihniyetinize karşı olabilir mi!
Evet, bir kısım odaklarda ya da kişilerde İslam karşıtlığı olduğu doğrudur!
Tıpkı bazı Müslüman olduğunu iddia eden topluluklarda ve kişilerde Yahudi düşmanlığının açıktan ifadesi gibi. Yahudileri lanetleyen.. Hıristiyanları cehennemlik görenler gibi..
Ama dünyada “çoğunluk” ne inancınızla kavgalı ne de gününüzü o inanca göre nasıl yaşadığınızla.. Elbette insan hakları, özellikle kadın hakları ve demokratik kriterlere uyduğunuz sürece!
Saray İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun, bölgedeki gelişmeler ve memleketteki kaos tansiyonu yükseltti ya.. Acilen, Erdoğan’a destek verenlerin en hassas noktasına, İslamofobi” düğmesine bastı:
“İslam karşıtlığı, bütün dünyada giderek yükselen yeni bir ırkçılık türüdür. Bu yeni ırkçılık türünde Müslümanları, İslam'ı fanatizmle, tutuculukla, gericilikle eş tutan bir yaklaşım söz konusudur.”
Kadını yok sayan.. Demokrasinin her türlü tezahüründen nefret eden.. Bilimi “dünyanın yeni putu” sayanlardan söz edilince nasıl bir yaklaşım beklerdiniz?
Aklı fikri öteki dünyada.. Tomurcuk memeli hurilerde.. Şarap içip 70 bin yıl yemek yenecek sofralarda olanları nasıl değerlendirebiliriz acaba?
*. *. *
Tam da o sırada Diyanet’in cuma hutbesi ile iktidarın gerçek paradigması ortaya saçılmaz mı!!
Saray’ın, milyonları şoka uğratan “asgariye zam yok” kararı sızmışken.. Zaten kamudaki gülünç zam oranı tartışılırken.. Erdoğan’ı üzmemeye gayret eden Türk-İş bile “yeter” dedi.. Eylem planı açıkladı.. Diyarbakır’daki “öğlene kadar çalışmama kararı alan” işçilere destek ziyaretine gitti…
Hoooop!
Diyanet’ten malum hutbe geldi:
“Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek hem vebal hem de günahtır. Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik vermek, çalışma saatlerinde şahsi işlerle meşgul olmak, hak hukuk tanımamaktır, günahtır. Yaptığı iş karşılığında aldığı ücretten başka, hak etmediği bir ücret talep etmek harama el uzatmaktır.”
Aslında ifadelere bakınca, insanın aklına kamu işçileri değil, başka kişi ve gruplar gelmiyor değil. Hele şu satırları görünce:
“Hediye kisvesine bürünen her türlü çıkar ilişkisi, cehennem ateşinden bir parçadır. Dijital mecralarda, yazılı ve görsel medyada yalan ve yanıltıcı haberlerle manipülasyon yaparak kamuyu zarara uğratmak haramdır. Bir kişinin yapabileceği bir iş için birden fazla kişiyi işe almak kamu kaynaklarını israf etmektir. Torpil yapmak ve yaptırmak, adam kayırmak ve kollamak, gençlerimizin hayallerini çalmaktır.”
Şaka gibi, değil mi.. Bütün bunları nerelerde gördük, görüyoruz?
Uzaklara, Erdoğan’ın aile fertlerine falan gitmeyelim. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşine dair t24’teki şu haberi not düşelim, yeter:
“Diyanet İşleri Başkanlığı, bütçesi ve uygulamalarıyla sık sık tartışma konusu olurken, Başkan Ali Erbaş’ın eşi Seher Erbaş bu yıl da hacca gitti. Erbaş ailesi önce Riyad’a gitti, ardından da Medine ve Mekke’ye geçti. Mekke Din Hizmetleri Ataşeliği tarafından kendilerine tahsis edilen lüks suit odada kalan aile, seyahat boyunca da Amerikan malı GMC siyah cip kullandı. Cipin konsolosluğa kayıtlı ancak Erbaş’a tahsisli olduğu bildirildi.”
Acaba kurum içinde “yüzüne karşı söyleyemiyoruz.. Bari hutbe vasıtasıyla dile getirelim” diyenler mi var?
Ya da şeyhinin elini öpmeye makam arabası (hatta uçağı) ile giden kamu görevlilerine uyarı mı?
Elbette hayır!
Diyanet’in, işçileri ve Anayasal haklarını hedef aldığı açık.
Günahmış!
*. *. *
Erdoğan cumhurbaşkanlığını “fiili tek adam rejimi”ne dönüştürürken, Bahçeli’nin çıkıp “eğer engelleyemiyorsak o zaman Anayasayı Erdoğan’a göre değiştirelim” dediği o kırılma noktasını hatırlayın.
Şimdi aynı şey oluyor.
Anayasada CUMHURİYET yazıyor. Ama beyler Türkiye’yi DİN DEVLETİ gibi yönetiyor. Demokrasi, hukuk falan laftan öte gitmiyor.
Peki, buna karşı olmayacaksak neye karşı olacağız?
Alın, “ÇİFTE / ÖZEL HUKUK” konusunda bir örnek daha.. Sıradan bir sosyolojik tahlille Halk TV’ye 10 gün karartma cezası veren ve hatta kapatmakla tehdit edenler.. Bir başka gazeteci söylese anında Silivri’ye gömecekleri “haber” AKP’li Şamil Tayyar’dan gelince Saray ve silahşörleri sus pus!
X hesabından şunu duyurdu Şamil Tayyar:
“Kuzey Irak’taki Pençe-Kilit bölgesinde askerlerimize dronlarla alçak bir saldırı düzenlendi.5.Komando Taburu’na bağlı 2’si üsteğmen, 1’i astsubay, 7’si onbaşı toplam 10 askerimizin yaralandığı, ilk aşamada Işıklı Sahra Hastanesi’nde tedavi altına alındığı, 3’ünün durumunun ağır olduğu bildiriliyor. Rabbim, yiğitlerimize şifa versin. Dron saldırısına ilişkin görüntüler ve yaralılarımızın isimleri bizde mevcut. Hadisenin hassasiyeti nedeniyle yayınlamıyorum.
Bu vahim hadiseyle ilgili Milli Savunma Bakanlığı’nın sessizliği ilginç. Kimse kusura bakmasın, bu alçak saldırıyla ilgili kamuoyunun bilgilendirilmesi zorunludur. Saldırıyı gerçekleştirenler PKK içindeki çözüm karşıtları mı, PKK’nın örgütsel eylemi mi, arkasında hangi güçler var, tüm sorular cevap bulmalıdır. Başımızı kuma gömmenin kimseye faydası yoktur.'”
Milli Savunma Bakanlığı bu paylaşımdan bir gün sonra bile hala sessiz. Orman yangınlarına müdahalede katkılarını duyurmuşlar.. 0 kadar.
İletişim Daire Başkanlığı’nın dezenformasyon bülteninde de tek satır yok. Yani, ortalığı ayağa kaldırması beklenen böyle bir iddiaya SIFIR TEPKİ!!
Günlerdir yazıyorum. Trump - Netanyahu ikilisi bölge için vahim işaretler veren bir proje pişiriyor. Projenin Türkiye ayağında da Kürtler ve özellikle sınır ötesindeki oluşumlar gündeme geliyor.
Tam da bu sırada böyle bir iddia nasıl sessizlikle geçiştirilebilir sizce?
*. *. *
Biliyoruz. Erdoğan SUSAN TÜRKİYE istiyor. Ağzından çıkacak her sözün “göklerden gelen bir irade” olarak görülmesini bekliyor.
Yoksulları daha da ezen.. Her sorunda din kartını çeken.. Diyanet’in cuma hutbesinde “günah” diye tanımlanan her şeyi yılllardır çekinmeden sergileyen.. Hukuku kendisine göre uygulayan biri tarafından yönetiliyoruz.
Ve…
Kemal Kılıçdaroğlu tam da O’nun isteklerine göre yürüyor.
Neredeyse “CHP TESLİM ALINSIN” diye uğraşıyor.
Ama kendisine kötü bir haberimiz var.
AKP'nin Yüksek Seçim Kurulu temsilcisi Recep Özel, kurultayın seçim kısmını, mazbatayı düzenleyenin ve onaylayanın YSK olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“YSK’nın verdiği kararı asliye ceza mahkemesi ya da ağır ceza mahkemesi bozamaz. Bozmamalı. Böyle bir şey olamaz. Bütün sistem allak bullak olur eğer mahkeme bu kararı bozarsa. Şu anda asliye hukuk mahkemesi ‘İbra oldu mu, başkanlık divanı oluştu mu?’ bu konularda karar verebilir. Bir usulsüzlük görürse, bunun seçim kısmıyla ilgili herhangi bir karar vermesi çok çok yanlış olur."
AKP temsilcisi bile bunu söylüyor. Alevi dedeleri, kanaat önderleri “yapma” diye bildiri yayınlıyor. CHP’nin eski genel başkanları uyarıyor.
Nafile!
Yanında sadece 10 milletvekili bulabilen Kılıçdaroğlu, geçmişini de silip atacak bir inatla yürüyor.
Pazartesi akla kara belli olacak.
Ama Rasim Ozan Kütahyalı’nın “dava ertelenecek” demesiyle borsanın nasıl coştuğunu hatırlarsanız, Türkiye’nin Kılıçdaroğlu’na ne mesaj verdiğini de çözersiniz.
Yeter ki o da çözsün!
Silivri’de betonların arasına gömmeye çalıştıklarına geç olmadan ulaşabilelim!!


