O paşa, duvarlara çivilenen kalp ve ciğerleri gördü Sözcü Gazetesi
SonTurkHaber.com, Sozcu kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını dünyaya anlatmak için Amerika’da 4 enstitü, yılda 20 milyon dolar harcıyor. Bu dört enstitünün internet sitesinde, “soykırım uygulandığını” öne süren bilim adamlarıyla yapılan söyleşiler, onların yazıları karşınıza çıkıyor. Türkiye’ye soykırım dayatmasında bulunanların, bugüne kadar 250 binden fazla genci “soykırım eğitimi”nden geçirdiği istihbarat bilgileri arasında yer alıyor.
Erzurum, 16 Şubat 1916 ile 12 Mart 1918 tarihleri arasında Rus ve Ermeni işgali altında kaldı. 12 Mart 1918 Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluş tarihidir. 1906 ile 1922 tarihleri arasında Anadolu ve Kafkasya’da Ermeniler tarafından Türklere uygulanan soykırımın sonucu 519 bin 755 vatandaşımız katledilmiş. Anadolu’da büyük, tarifsiz acılar yaşandı. Yalnız Türkler değil, aynı acıların benzerini yıllarca birlikte oldukları Türkleri arkadan hançerlemeye kalkışan Ermeniler de yaşadı.
“AKIL OYNATACAK MANZARA”
İşte bu katliamlardan birisi Erzurum’un Ilıca ilçesine bağlı Alaca Köyü’nde gerçekleşti. 1986’da toplu mezarlar ortaya çıkarıldı. Alaca köyündeki manzarayı Kazım Karabekir Paşa anılarında şöyle anlatıyor:
“Facianın en müthişi burada idi. Süngülenmiş ve yakılmış cesetlerin başındaki ağlaşma ve bağrışmalar, insanın tüylerini ürpertiyordu. Alaca Köyü’nde cenazeler, insanın aklını oynatacak bir halde idi. Bütün çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup, yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Çivilere asılmış ciğer ve kalpler görülüyordu. Sanıyorum ki, yeryüzünde bu kadar feci sahneyi gören gözler pek azdır. Bütün bu dehşetli sahneler Erzurum’a ve oradaki zavallılara yardıma koşmaya bizi mahkum etmişti.”
Birinci Kafkas Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Erzurum’a 30 kilometre uzaklıktaki Alaca’da bunları görüyor ama Erzurum’a 18 kilometre uzaklığa geldiğinde Ilıca Kasabası’nda başka bir korkunç manzarayla karşılaşıyor. Cami avlusunda cesetleri üst üste görüyor. Bunların arasında kadın, erkek, çocuk ve yaşlılar da var. Kadın cesetlerinde, zorla ırza geçme izlerini Paşa açıkça görüyor. Daha da öfkeleniyor. Kazım Karabekir Paşa, Ilıca’daki vahşeti şöyle anlatıyor:
“Ilıca’da gördüğüm manzara karşısında duyduğum acıyı şimdiye kadar gördüğüm en kanlı muharebe manzaralarında gerek Çanakkale’de gerekse Irak cephesinde görmedim. Zaten yürümek, koşmak ve biçare vatandaşlarımızı canavarların elinden kurtarmak için büyük azmim vardı. Bu manzara karşısında, dimağım, kalbim büsbütün ateşlendi. Elimdeki kuvvetlerle bir an evvel, Erzurum’u, Kars’ı, Gümrü’yü alarak Ermenistan’ın yüreğine saplamak için her şeyi göze aldım.”
“YETİM BABASI” UNVANINI HAK EDEN BİR YÜREK
Bugün yolunuz Kars’a düşerse bir çok işyerinde, sivil toplum örgütü binalarında Atatürk, Kazım Karabekir ve Halit Paşa’nın yağlı boya resimlerini görürsünüz. Karabekir’in, Halit Paşa’nın adının kentin en önemli caddelerine verildiğine tanık olursunuz. Çünkü, onları Ermeni zulmünden o paşalar kurtarmıştı. Belediye başkanlığı döneminde Naif Alibeyoğlu, Kazım Karabekir Caddesi’nin başına iki aslan heykeli yaptırdı. Kazım Karabekir’in kızına, Kars’ın fahri hemşerilik beratını verdi.
Kazım Karabekir Paşa, Doğu Cephesi Komutanıyken sadece savaşla ilgilenmedi; savaş sonrası yetim kalan binlerce çocuğun da kaderini değiştirdi. Erzurum, Kars ve çevresinde yetim kalan 6 binden fazla çocuğu sahiplendi. Onlar için çiftlikler, atölyeler, okullar, tiyatrolar ve müzik grupları kurdu.
O çocuklar için marşlar yazdı, bizzat müzik dersi verdi. Hatta kurduğu “Karabekir’in Bando Takımı” yurt dışına bile davet edildi. Bando çocukları, kendi yazdığı marşlarla Paşa’yı selamlardı. Paşa, o çocuklara sadece ekmek değil, umut verdi.
ATATÜRK’E DERİN SAYGI, SESSİZ SADAKAT
Zaman zaman fikir ayrılıkları yaşansa da Karabekir Paşa, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e olan saygısını her zaman korudu. Atatürk’ün ölümünün ardından ilk anma yazılarından birini kaleme alan Karabekir, onun dehasını ve liderliğini içtenlikle anlattı.
Atatürk’ün vefatından sonra, “Onunla farklı düşündüğümüz zamanlar oldu, ama ben onun büyüklüğünü asla inkâr etmem” demişti. O gün, evinin penceresine siyah tül asmıştı. Bu çok az kişinin bildiği, derin bir vefa göstergesiydi.
KIZINA MÜZE YAPMASINI VASİYET ETTİ:
Kazım Karabekir Paşa, sağlığında evini tarihî bir mirasa dönüştürmek istiyordu. Vefatından önce kızı Timsal Karabekir’e, “Bu evde benim hatıramı yaşat, gelen çocuklara anlat, tarihimize sahip çık” dedi. Bugünkü Kazım Karabekir Müzesi, aslında bir babanın kızına bıraktığı tarihî ve ahlakî bir mirastır.
Kâzım Karabekir, bir savaşçı olmasının yanı sıra aynı zamanda şair, besteci ve yazardı. “İstiklal Harbimiz”, “Paşaların Kavgası” gibi eserlerinde hem tarih yazdı hem de kendi iç dünyasını yansıttı. Cephede şiir yazdığı da bilinirdi. Askerî disiplinle sanat ruhunu aynı yürekte taşıyan nadir liderlerdendi.
1882’de doğan, Atatürk’ün yakın silah arkadaşı olan kahraman komutan, bugün saat 14.00’te İstanbul Kazım Karabekir Müzesi’nde, kendi hatıraları arasında Çepni Dernekler Federasyonu’nun öncülüğünde, emekli komutanların, çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımıyla anılacak. Kazım Karabekir’in kızı Timsal Hanım babasını anlatacak.
Tarihimizin kahramanlarını unutmayalım, unutturmayalım.


