PKK’dan tamamen kurtulmak!
SonTurkHaber.com, Haber7 kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Beklenen “fesih ve silahları bırakma” kararı geldi.
Çok önemli bir aşama.
Aklı başından gitmemiş, kalbi taşlaşmamış olan herkesin “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşılabilmesi için dua ettiğini biliyoruz.
Biz de dua ediyoruz.
Silahlı güçleriz biz, silahlarımız dualarımız.
*
Çok kritik, çok zorlu, çok hassas bir süreç.
Bu uzun, meşakkatli, her türlü tehlikeye, provokasyona açık yolculuk boyunca bütün yapıcı katkılardan, eleştirilerden istifade etmek gerekiyor.
“Endişelerini” dile getiren…
“Boşluklara, mayınlara” dikkat çeken herkese “Yoksa sen Terörsüz Türkiye’ye karşı mısın?” bakışlarının fırlatılması son derece yanlış olur.
Karşımızda iki kesim var, özellikle medyadaki iki kesim:
Bazıları her şeyi “toz pembe” gösteriyor, bazıları da “kapkaranlık” bir tablo çiziyor.
Biz ise bunların dışında…
Kanımızı iliğimizi kurutan bu terör belâsından bir an evvel kurtulabilmek için elimizden gelen katkıyı verme, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirme hassasiyetiyle hareket ederken, “tuzaklara” dikkat çekmeyi de ihmal etmiyoruz.
Haber7’nın konuya dair haberinde yer alan şu değerlendirmelerimiz de hassasiyetimize işaret ediyor:
“Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan ve Ak Parti Sözcüsü Sayın Ömer Çelik’in açıklamalarında hep ihtiyatlı, temkinli iyimserlik hâli var.
Medyadaki bazıları ise her şey olmuş bitmiş gibi davranıyor.
Tozpembe ya da bembeyaz tablolar çiziyor.
Bir de, ‘Terörsüz Türkiye’ hedefine ulaşılmasını istemeyen, ‘Erdoğan gitsin de memleketin başına ne gelirse gelsin!’ kafasında olan bir güruh var.
Bunlar da süreci kapkara gösteriyor.
Sürekli olarak olumsuzluk pompalıyor.
Gerçek bu ikisinin arasında; ne siyah ne de beyaz.
Gerçek gri renkte!
Şöyle ki, PKK terör örgütünün fesih ve silah bırakma açıklaması çok önemli.
Bununla birlikte, ‘PKK adına yürütülen faaliyetlere son verildiğini” belirterek bir açık kapı bırakıyor, PKK terör örgütünün uzantılarını kapsam dışında tutuyor.
Bu olmaz, çünkü PKK terör örgütünün eylemselliğini Devletimiz bitme noktasına getirdi zaten.
Burada üzerinde durduğumuz, esas olarak son verilmesini ‘olmazsa olmaz’ gördüğümüz, farklı adlar altında faaliyet gösteren ve PKK terör örgütünden farklı olmayan YPG, PYD, vesaire yapılar.
Artı PKK terör örgütünün dünya çapındaki uyuşturucu, insan ve organ kaçakçılığı gibi kara ilişkiler ağının unsurları.
Resmi raporlara yansıyan kirli ilişkiler ağının uzantıları!
Bunların hepsi feshedilecek!
PKK terör örgütü ‘şark kurnazlığı’ yapmaya kalkışırsa, cevabını devletimizden binlerce misliyle alır.
Açıklamadaki bazı ‘kılçık’ ifadeler, kuyruğu dik tutmak, radikal kesimlerden gelebilecek eleştirilerin önünü kesmek için mi, yoksa hakikaten kafaların arkasında farklı niyetler, farklı ajandalar var mı?
Bunu göreceğiz kısmetse!”
SOYKIRIM İFTİRASI!
Türkiyemiz bugüne kadar birçok iftiraya maruz kaldı.
Terör örgütlerinin tamamıyla ayrımsız mücadele eden, bütün insanlık suçlarına karşı çıkan ülkemiz, “Ermenileri soykırıma tabi tutmak” gibi bir ağır iftiranın hedefi oldu.
Soykırımcı devletlerin parlamentolarından Türkiye’ye iftira niteliğindeki iğrenç kararlar çıktı.
Elbette bizde de, zaman zaman “orantısız” hareketler, yanlışlar yapılmıştır.
Kürtler de, Türkler de, başka etnik kökenlerden olanlar da, haksızlıklara maruz bırakılmıştır.
Ama Türkiye’nin sicilinde asla ve kat’a “soykırım” suçu olmamıştır.
Soykırımcılar, Nazilerdir, Siyonistlerdir, Maoculardır!
Geçmişte meydana gelen ve hepsi de bugün “Terörsüz Türkiye” çabalarına yüzde yüz karşı çıkan zihniyet tarafından ortaya konulan yanlışlıklardan dolayı, Türkiye’ye “soykırım uygulama” iftirasının atılması kabul edilemez.
Terör Örgütü bildirisinde yer alan “PKK, katı Kürt inkârının, buna dayalı imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi.”…
“İmralı işkence ve soykırım sisteminde tutulmasına karşın Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollardan çözme yönündeki ısrarını sürdürdü.” İfadeleri kabul edilemez.
“Soykırım” İftirası kabul edilemez.
Sayın Devlet Bahçeli’ de bunun kabul edilemeyeceğini, “silah bırakma ve fesih kararı”na destek açıklamasındaki şu ifadeleriyle vurgulamaktadır:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin, hiçbir zaman inkar, imha, asimilasyon ve soykırım yanlışıyla hükmü şahsiyetine leke düşürmediği açıktır. Türk milletinin hiçbir mensubu yaban ve yabancı addedilmediği de tarihi vakıa ve vesikalarla ortadadır. Bu ülke hepimizindir, bu vatan üzerinde yaşayan herkesin namus ve şeref mevzuudur. Türk ile Kürt ezelden ebede bir ve beraberdir.”
KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI?
“Soykırım iftirası” böyle.
Bildirinin hemen başlarında yer verilen “kendi kaderini tayin hakkı!”, “tuzak” niteliğindeki bir başka ifade.
“Halkların kendi kaderini tayın hakkı”, “self determinasyon meselesi” yani…
Türkiye, BM İkiz Sözleşmeleri’ne imza atmış bir ülke olarak “self determinasyon hakkı”nı tanıyor ama Birleşmiş Milletler, devletlerin toprak bütünlüğünün öncelikle gözetilmesi gerektiğini kabul ediyor.
Bu “hakkın” kullanılmasının devletlerin toprak bütünlüğünün ihlal edilmemesine ve meselenin bütün taraflarının mutabakat halinde olmasına bağlı olduğunu vurguluyor.
Bununla birlikte, BM’nin ve onun temsil ettiği zulüm düzeninin, konu Türkiye olduğunda çifte standartlı tavırlar ortaya koyabileceğini de gözden uzak tutmamak gerekiyor!
Bunlar her şeyi yapabilirler;
bugün değilse yarın, yarın değilse öbürgün!..
Dolayısıyla, bildiride “bölücülük” kokan “kendi kaderini tayin hakkı” kavramının yer alması kabul edilemez.
Türkler, Kürtler ve diğerleri bu güzel ülkenin “eşit” vatandaşlarıdır.Kaderimizde, bu topraklarda, güzelim bayrağımız altında, birlik ve beraberlik halinde yaşamak vardır!
Bir de şu hususa vurgu yapalım:
Türkçemiz de, “yerel dillerin” üstündedir ve hepimizin ortak zenginliğidir.
Türkçemiz, yüzyıllar boyunca idaremiz altında bulunan topraklarda, lingua franca görevini görmüştür.
Ortak iletişim dili olmuştur.
Bu topraklarda yaşayan herkesin zenginliği olmuştur ve öyle olmaya da devam edecektir.
Bunun dışında, herkesin ana dilini öğrenmesinin, kullanmasının yolları da açıktır.
Bu alandaki bazı engeller de ortadan kaldırılmıştır.
“ÖCALAN’A DEMOKRATİK SİYASET HAKKI VE SAĞLAM HUKUKİ GÜVENCE” TALEBİ
Bunları belirttikten sonra gelelim PKK’nın “fesih ve silahları bırakma” bildirisinde yer alan şu cümlelere:
“Söz konusu kararların (fesih ve silahları bırakma kararlarının) uygulanması Önder Apo’nun süreci yürütüp yönlendirmesini, demokratik siyaset hakkının tanınmasını ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvenceyi gerektirir. Bu aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihi sorumlulukla rolünü oynaması önemli olmaktadır.”
Bu cümleler de “kılçık” niteliğinde!
Teröristbaşı Öcalan bir çağrı yaptı ve PKK’nın feshi, PKK adına yürütülen silahlı faaliyetlere son verilmesi kararı açıklandı.
Bundan sonrası tamamen Devletimizin gerekli adımları atarak yürüteceği bir süreç.
“PKK’lılardan beklenen” süreci zehirleyecek söylem ve eylemlerden uzak durmak.
Bu kadar.
Ortada “pazarlık” yok!
“Sağlam bütünlüklü hukuki güvence” talebinin de anlamı yok!
Güvence Türkiye’dir, o kadar!
Ortada, bölgemizdeki ve aslında bütün dünyadaki gelişmelerin zorladığı bir süreç var.
PKK Terör Örgütü ve uzantıları, kendilerine İsrail’den, ABD’den, İran’dan, Rusya’dan, Çin’den, Hindistan’dan, Avrupa’dan filan fayda gelemeyeceğini iyice idrak etmişlerse ne alâ…
Yok…
“Gizli ajandaları” varsa büyük sıkıntı çıkar!
Bu bölümde yer alan,
Teröristbaşı Öcalan için “demokratik siyaset” yolunun açılması talebini de hiç duymamış olalım.
Ne yani, siyasetteki herhangi bir pozisyon için “aday” mı olacak Teröristbaşı?
*
Bu yazı da böyle uzun bir yazı oldu işte.
Aslında uzatmayı hiç istemiyorum ama bizim meselelerimiz hep böyle…
Yollarımız, meşakkatli, uzun ve ince.
Ümitlerimiz ve endişelerimiz var.
Silahımız yok…
Etkili silahlar oldukları müjdelenmiş dualarımız var.
“Terörsüz Türkiye” için dualarımız var.
Serdar Arseven / Haber7


