SALİH TUNA İran saldırısının perde arkası
Sabah sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
İsrail Başbakanı Netanyahu yaklaşık iki yıl boyunca sürdürdüğü Gazze saldırılarında çocukları paramparça etmekte, halkı aç susuz bırakmakta, öz yurdunda mülteci durumuna düşmüş insanları sığındıkları çadırlarda canlı canlı yakmakta ne kadar yetenekli olduğunu gösterdi.
Hülasa, ancak Hitler'le kıyaslanabilecek çapta bir "soykırımcı" olduğunu tüm dünyaya kanıtladı.
Bütün bunları da malumunuz "Kendini savunma hakkı" olarak pazarladı.
Dünyanın en güçlü silahlarına sahip ABD de İsrail'in "Kendini savunma hakkı" üzerinden gündüz gözüyle "soykırım" işbirlikçiliğine soyundu.
Ne ki Gazze'de kendini savunma hakkını kullanacakları (mülteci çadırlarındaki alevler arasında yürüyen kız çocuklarının dışında) çocuk bile kalmadı.
Hâl böyle olunca, İsrail'in soykırımcılığı "dımdızlak" ortada kaldı.
Kontrol ettikleri küresel medya marifetiyle oluşturdukları manipülasyonlar dünya vicdanını susturmaya yetmedi. O kadar ki İngiltere ve Fransa bile Bağımsız Filistin Devleti'ni tanıyacaklarını açıklamak zorunda kaldı.
Nihayetinde, terörist İsrail hükümeti düşmenin eşiğine geldi.
Manzara-i umumiye, sadece Netanyahu için değil ABD'deki uzantıları (yani ABD derin devletinde belirleyici etkisi olan siyonist elit işbirlikçileri) için de iç açıcı değildi.
***
Netanyahu ne yapacaktı? Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından alnına yapıştırılan "soykırımcı" damgasıyla oturup bekleyemezdi.Ne yapıp edip en kısa sürede yeni bir "Kendini savunma hakkı" bulmalıydı.
Lafı hiç dolaştırmadan söyleyelim: ABD'nin İran'la yürüttüğü nükleer müzakereleri fırsata çevirdi. Bunu da hiç gizlemedi. Son derece açık bir şekilde İran'ı hedefe koydu.
İlk saldırının ardından da (İran'ın karadan havaya füze rampalarını imha ettiklerini belirttikleri açıklamada) "İsrail'in İran'ın hava sahasında eylem özgürlüğünü artırdığını" dile getirdiler.
Buradaki "eylem özgürlüğü" ifadesinin anlamı şudur: İsrail havada, karada, denizde saldırı özgürlüğünü kısıtlayan her ülkeye karşı "Kendini savunma hakkını" devreye sokabilir. Yani, İsrail tarafından saldırıya açık hâlde bulunmayan her bölge ülkesi İsrail için tehdit değerlendirmesi kapsamındadır.
Bu bölge ülkelerinin kategorik olarak İsrail'e karşı çıkıp çıkmamaları sonucu değiştirmez.
Şuncağızı da söyleyeyim de tam olsun: Bugün Suudi Arabistan nükleer kapasiteye ulaşmanın yolunu tutsun, İsrail saldırısına maruz kalır.
***
Buraya kadar anlaşılmayacak bir şey yok sanırım. Anlaşılması zor olan, İran'ın bağıra bağıra gelen mahut saldırıya hazırlıksız yakalanmasıdır.Gerçi "İsrail'in ABD işbirliği içinde gerçekleştireceği saldırıya hangi bölge ülkesi hazırlıklı olabilir ki?" şeklindeki sorunun cevabı da tastamam muammadır.
Yine de İran'ın bu denli güvenlik zaafına düşmesinin izahı yok.
"İsrail kolpa yapıyor, İran'a saldırmaya cesaret edemez..." diyenlerin de ne İran'ı ne de İsrail'i tanıdığı ortaya çıktı.
İsrail İran'ın içinde konuşlanmış, hedeflerini nokta atışlarla vuruyor, İran istihbaratı da "İran'ın müttefikleri" de uyuyor. Hani İran'ın Rusya ile savunma işbirliği anlaşması vardı. Hani Çin, petrol tedarikçisi olan İran'ı yalnız bırakmazdı.
N'oldu?
ABD şayet İran karşılık verirse İsrail'in yanında savaşırız derken, Rusya ve Çin ne diyor?

