Savaş Gerçeği ve Zaferlerin Kökenleri
SonTurkHaber.com, Haber7 kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Olmaması temenni edildiği ölçüde hazırlanılan bir güç düğümü çözücüsüdür savaş. Savaşlardan korkarız, olsun istemeyiz, ama güven içinde yaşamak ve yaşatmak için savaşa mecbur kalırız. Bu yüzden, istenmeyen zorunluluk hali gelmeden önce uzun hazırlık dönemleri yaşarız. “Hazır ol cenge eğer ister isen sulh ü salah” sözü bazen nesillerin bir ömrünü alır. Savaşı yenmek, uzaklaştırmak, vs için ne kadar hazırlıklı ve başarılı olursak o derece büyük acılardan kurtarabiliriz insanımızı… Ancak, bu yazıldığı kadar da basit değildir. Savaş riski her zaman vardır; güvenlik ve barış ihtiyacı her dönem ilk sırada yer alır. Savaş riski bazı dönemlerde daha yakıcı bir gerçek olarak önümüze çıkar. Tıpkı bu dönem olduğu gibi.
2. Dünya Savaşından sonra imzalanan barış antlaşmaları ve kurulan yeni dünya düzeni daha atılan imzaların mürekkepleri kurulmadan soğuk savaşa evrilmişti. Nükleer dehşet dengesi daha sonra yanında küresel iki gücün stratejik işgalleri ve güç konsolidasyonunu bulacaktır. SSCB’nin Orta Avrupa'daki askeri işgalleri, ABD’nin Vietnam Savaşı ve her iki gücün paramiliter güçleriyle farklı devletlerin içinde yürüttükleri acımasız bir savaş SSCB’nin çözülmesine kadar devam etmiştir. Ancak, küresel liberalizasyonun mutlak zaferi olarak ilan edilen bu tek kutuplu denge bizatihi süper güç ABD tarafından ihlal edilecektir. Irak müdahalesi ve işgali ile başlayan yeni dönem dünyaya büyük acılar yaşatacak olayları doğuracaktır. Tarihin en etkileyici saldırılarından olan 11 Eylül Saldırıları sadece bir terör saldırısı değildir elbette. Dünyanın yeni dengelerinin de habercisidir. Ardından Afganistan’ın bombalanması ve işgali yeni dünya düzeninin istikrarsızlık merkezli yapısını göstermektedir. Bugün anlıyoruz ki, Arap Baharı olarak adlandırdığımız süreç aslında yeni dünya düzeninin ayak sesleridir. Bu süreç belki de Bosna Krizi ve katliamlarıyla başlayan sürecin devamıdır.
Hiç kuşkusuz ABD’nin yeni düzen kurma, yeni güç denklemi oluşturma amacıyla tahrik ettiği olaylardır. Bizi de etkileyen bu süreç halen devam etmektedir. Her geçen gün de çatışma boyutlarını artırmaktadır.
Çatışmalar, Çatışma Boyutları
Mutlak hatta tam bir kategori olmaksızın sadece zihnimizi konuya yaklaştırmak için basit bir tasnif yapacağım. Çatışmalar, savaşlar boyutlarına ve niteliklerine göre dört kategoride toplanabilirler:
1. İç çatışmalar, terörler mücadele, vekâlet savaşları
2. Küçük boyutlu savaşlar ve çatışmalar
3. Orta büyüklükteki savaşlar ve çatışmalar
4. Küresel güçlerin savaşları
1. İç çatışmalar, terörler mücadele, vekâlet savaşları
Bir ülkenin içinde veya başka bir bölgede devam eden ayrılıkçı gruplar, terör örgütleri, vekâlet savaşları ile tahrik edilen çatışmalardır. Ülkemizde yaşanılan PKK terörü ve bununla mücadele, Rusya’nın dağıldıktan sonra farklı etnik veya şiddeti araç olarak kullanan gruplar ile savaşı, Lübnan'daki İç Savaş, Sri Lanka’daki Tamil Kaplanları ile mücadele, vb. çatışmalardır. Bu çatışmaların bazıları bir şekilde sonlandırılabilir bazıları ise gelişerek, yeni boyut kazanarak bir üst kategoriye çıkabilirler. Mesela Lübnan İç Savaşı bölgesel savaşa dönüşmüş, nihayetinde Lübnan Devleti iflas etmiş, çökmüş devlete dönüşmüştür. Suriye’deki iç Savaş kısa sürede boyut kazanmış, bölgesel hatta küresel güçlerin müdahil olduğu bir savaşa evrilmiştir. Ancak, gerek bölgesel gerekse küresel güçler istisna olaylar dışında birbiriyle konvansiyonel bir savaşa girmemişlerdir.
2. Küçük boyutlu savaşlar ve çatışmalar
Bu tür çatışmalar devletler arasında belirli ölçekte meydana gelen savaşlar olduğu gibi iç çatışma veya ayrılıkçı çatışma ya da siyasi krizler sonrası yeni boyut kazanan savaşlar da olabilir. Mesela Suriye Savaşı iç çatışmadan küçük boyutlu savaşa evrilmiştir. Rusya’nın Gürcistan’a askeri müdahalesi, Çeçenistan’a müdahalesi de bu kapsamdadır.
Hatırlayacaksınız İngiltere ile Arjantin arasındaki Falkland Savaşı da bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu kategoride bazı savaşlar daha üst kategoriye çıkabilirler. Bazıları ise kazananı belirli, daha doğrusu ya güç eşitsizliği ya da küresel sistemin güçlü olanın yanında yer alacağı savaşlardır. ABD’nin Irak’a ilk müdahalesini bu kapsamda görüyorum. İki güç arasında öylesine bir güç dengesizliği vardıki, Irak’ın Ortadoğu’da gürbüz bir devlet olması sonucu değiştirmeyecektir. Ancak, ABD’nin Irak ve Afganistan işgalleri küçük boyutlu çatışma olmaktan çıkmıştır.
3. Orta büyüklükteki savaşlar ve çatışmalar
Ukrayna Rusya Savaşını orta büyüklükte bir savaş olarak kabul edebiliriz. Ukrayna ve Rusya arasında bir eşitsizlik olsa da bir süre Ukrayna Batı ama özellikle Amerika askeri istihbarat, lojistik desteği almıştır. Ve bu savaşta elde edeceği avantajlar için Rusya Suriye’den çekilme, Esad’ı Suriye dışına çıkarma ve ABD, İngiltere ve İsrail isteklerini kabul etme aşamasına gelmiştir. Bu savaşlara geçmişteki İran Irak Savaşını katabiliriz. Petro dolarların silaha ve dinamik İran İslam Devriminin ve Irak Arap milliyetçiliğinin savaşa yönlendirilmesiyle uzun bir savaş dönemi yaşanmıştır. Her ikisi de nükleer başlıklara ve füzelere sahip olmasına rağmen Pakistan- Hindistan arasında geçen haftalarda devam eden çatışmaları da orta büyüklükte savaşlara dahil edebiliriz. Zira her iki güç kendi başlarına bırakılmayacak kadar önemlidirler. Nitekim Trump’ın müdahalesi sonucu çatışan iki taraf da ateşkes kararına uymuşlardır. Bu önem, ilk başta nükleer güç olmalarından kaynaklanmaktadır. Şuradan bir çatışan olarak kabul etmiyoruz zira bir konvansiyonel savaş silahları kullanılmıştır.
4. Büyük Savaşlar, Küresel Güçler Arasındaki Savaşlar
Bu savaşlara örnek olarak tarihteki Hollanda- İngiltere Savaşlarını, Fransa İngiltere Savaşını ve 1. ve 2. Dünya Savaşlarını verebiliriz. Küresel güçler arasındaki büyük savaşlar elbetteki diğer tüm savaşlardan farklıdırlar. Zira küresel savaşlar sonucunda yeni bir dünya düzeni kurulmakta ve geri kalan tüm dünya ülkeleri bu düzene tabi olmaktadırlar. Savaşın ikincisine gümüş madalyanın verilmediği bir savaş ekosisteminde ana süper güç ya da ana muzaffer güç en başta mağlup ettiği büyük güç başta olmak üzere dünyanın geri kalan güçlerini domine etmekte, etkisi altına almaktadır. 1500’lere kadar bu yönetme ve hakimiyeti altına alma kapasitesi dönemin ulaşım, lojistik, vb imkanları/ araçlarıyla doğru orantılı olarak gelişmekteydi. Nitekim tarihin en büyük imparatorlukları olan İngiltere ve onu takip eden ABD küresel planda güç aktarımında büyük bir kapasiteye sahiptiler. Jacques Attali de Süper Güç tanımında bu güç aktarma kapasitesine sembolik olarak deniz piyadeleri üzerinden işaret etmiştir. Bu sistemin özünü ise Daron Acemoğlu’nun işaret ettiği gibi askeri alanda daha öldürücü silahlar yapabilen inovatif kapasitesi tartışılmaz olan askeri teknolojiler oluşturmaktadır.
Çatışmaları Belirleyen Askeri Teknik Altyapılar ve Devrimler
Bugün artık biliyoruz ki, savaşın şoven bir kahramanlık olarak algılandığı çağlarda bile savaş araçlarının tasarımı, üretimi ve beşeri disiplinle kullanım eğitimleri önem taşımaktaydı. Kardeş Barışına kadar antik çağda yaşanan Hitit ve Mısır Savaşlarındaki atlı askerine yanında at arabalarının da bir silah olarak kullanılması, 2. Dünya Savaşında Heinz Guderian’ın bizatihi tankları ve muharebe sahasındaki tank harekatını bir silah olarak kullanmasına ne kadar da benzemektedir. Antik Yunan ordularındaki gelişen ve öğretiye dönüşen general konseptini bugün daha iyi anlamaktayız. Bunun zirvesi Makedon Kralı Büyük İskender ile tamamlanmaktadır. Klasik Roma orduları ise o zamana kadar alışılmadık bir sistem ve araçlarla tanımlanmaktadırlar: Savaş araçları mühendisliği. Savaş generalliği antik batıda savaş araçlarını ve doğa şartlarını da savaşa etkin dahil edebilen bir zihinsel düzeye çıkmıştır. Orta Çağlara doğru geldikçe beşeri örgütlenme biçimleri, bireylerin motivasyonlarını biçimlendirme teknikleri kadar yine askeri teknik ve teknolojileri geliştirme ve üretme ön plana çıkmıştır. Mesela Cengiz Fırtınasını geliştirdiği askeri araçlardan, Ordu yapılanmasından, öldürücü hıza dayanan disiplinli intikallerden ve askeri istihbarat sisteminden bağımsız düşünemeyiz. Şunu da ifade edelim ki, sivil alanda kaydedilen bilimsel ve düşünsel gelişmeler her zaman askeri teknolojiler geliştirilmesi ve üretilmesi alanına transfer edilememektedir. Mesela Cengiz’in yıktığı Harzemşahlar bilimsel gelişmeler bakımından çok ilerideydiler. Ancak, bu bilimsel birikim savaş teknolojilerinin geliştirilmesine transfer edilememiştir. Diğer bir önemli örnek ise Hülagu'nun yok ettiği Abbasi Gücüdür. O dönemde İsmail El Cezeri gibi bir dahi mühendisi, büyük matematikçileri, doğa bilimcilerini, vs çıkaran Abbasi İslam Uygarlığı bu birikimi askeri teknolojiler alanına transfer edememiştir.
Ancak, yine de İslam Dünyasına yeni giren dinamik milletler sayesinde gerek Arap İslam İmparatorlukları (Endülüs Emevileri) gerekse diğer milletlerin Osmanlı İmparatorluğu, İran Türk İmparatorlukları, Hindistan Babürşahlar Devletleri 1500’lü yıllara kadar küresel planda etkili ve bölgesel düzeyde egemen devletler olarak varlıklarını korumuşlar, çağ atlatacak derecede sistematik devrimler şeklinde olmasa da askeri altyapılar geliştrebilmişlerdir. 1500’lü yıllardan itibaren Batıda artık savaş platformları ve savaş araçlarıyla yeni askerlik teknikleri sistematik olarak geliştirilmeye başlanmıştır. Geoffrey Parker’ın Savaş Tarihi (İş Bankası Yay. 2018) eserinde Ortaçağdan itibaren Batı’nın yükselişinde ve kendisi dışındaki dünya ile kurduğu bağımlılık/ sömürgecilik/ hakimiyet ilişkisinde askeri başarıların temelinde yer alan askeri teknolojilerin geliştirilmesi, askeri sanayii altyapısının kurulması incelenmiştir.Bilim ve düşüncenin gelişmesi ile doğa yasalarını anlama ve formüllere dönüştürme başarısı insanın doğaya tam hakimiyeti olmasa da doğa yasalarını kullanabilmesine imkan tanımıştır. Bu devrimlerin bir doğal sonucu olarak da bir dizi askeri icat ve yenilik bu başarıların başat gücünü oluşturmuştur. Geoffrey Parker Savaş Tarihi kitabının tamamlayıcısı olarak Askeri Devrim kitabında (Askeri Devrim- Batı'nın Yükselişinde Askeri Yetenekler 1500 - 1800; Küre Yayınları, 2018) bu Askeri Teknik Devrimleri anlatmaktadır. 1800’ler sonrası ise öldürücüdür açısından tarihin zirvesine çıkan bir Batı gücü ile karşı karşıyayız. Artık savaşları sivil veya askeri teknolojilerdeki devrimler ve araçlarla isimlendirmek rasyonel hale gelmiştir. 1866’da Almanya’nın hızlı Avusturya zaferi “Demiryolu, Dreyse Tüfeği, Telgraf” savaşıdır. 1940’taki hızlı Fransa işgali ise “Havacılık, Mekanizasyon ve Telsiz” ile yarattığı Yıldırım Savaşının sonucudur. (Zaferin Kökenleri- Askeri Yenilikler Büyük Güçlerin Kaderini Nasıl Belirler; Andrew F. Krepinewich, JR; Çeviren Hayrettin Küpeli; Yeditepe Yay. Ocak 2025; sh. 26). Keza Sudan’da Mehdi ordusunun imhası gibi savaşlar makineli tüfek zaferleridir. Büyük Okyanus ve Pasifik’teki ABD Japon savaşını elbetteki uçak gemileri olmadan isimlendiremeyiz. Mercan Atolü savaşlarında gece baskınında ilk defa uçağında radarı test eden Amerikalı hava yarbayının teknolojiye inancı gibi küçük parantezler o kadar fazladır ki! Alman hava kuvvetlerinin saldırılarına karşı İngiliz hava savunma radarının etkisi küçümsenemez. 1. Dünya Savaşında Dretnot bir simgedir. Keza İngiliz sömürgeciliğinin dayanılmaz gücünde Gambot da öyledir, “Gambot diplomasisini” hatırlayalım. Askeri üretim altyapısını en etkili sembolize eden de 2. Dünya Savaşına sonradan giren Amerika’nın gerçekleştirdiği devasa askeri sanayii üretim kapasitesidir. Artık üretimde yüksek matematik ve sayılarda ise istatiksel büyük montanlar dönemidir. Nihayet askeri teknoloji üretimine, savaş yönetimine dair diğer devrimsel altyapı olan savaşın finansmanı meselesi de zikredilmelidir. Hollanda’nın İngiltere’yi yendiği ilk küresel savaş provası olan savaşlar dizisinde (1608- 1682) Amsterdam Bankacılığı ve yeni parasal birikim sağlama yöntemlerinin (Bu tabi ki toplumu gönüllü olarak daha çok kazanmaya yönelten motivasyonlara sahiptir) etkisi hiç de küçümsenemez. Yoksa o geniş karınlı Hollanda okyanus gemileri hareket edemez devasa ateş gücü çalıştırılamazdı. Buna işaret eden D. Fromkin de 1. Dünya Savaşındaki İngiltere’nin ticaret ve finansman bulma kapasitesinin Almanya’dan çok daha üstün olduğunu vurgular. Amacım savaş teknolojileri tarihini anlatmak değil. Bugünü anlamak için zihinsel altyapı ve kavramsal çerçeve oluşturmak.
Günümüzde Tüm Savaş Kategorilerinde Askeri Üretim Altyapısı Ve Yenilikler
Birçok teknolojik gelişmenin ilk önce devletler tarafından askeri amaçlarla kullanıldığını düşünürsek askeri üretim alt yapısındaki gelişmeler bir bakıma bizim yeni teknolojilerin fonksiyonlarını anlamamızı sağlayacaktır. Artık günümüzde her kategorideki çatışmalarda teknolojik yenilikler, yeni silah ve silah platformları hızlı bir adaptasyon ile kullanılmaktadır. Sadece nükleer kulüp alandaki ilerlemeleri takip etmekte, ancak bu teknolojilerin kullanılmasını sınırlandırmaktadır. Bunun istisnası Yemen’de geçmişte ve daha yakın geçmişte de Ukrayna'da kullanılan küçük ölçekli etki alanı sınırlı tutulan nükleer silahlardır. Tabiki bu ikisi iddiadır. Ne kadar güçlü iddia da olsalar teyide muhtaçtır. Bunun haricinde birçok silah platformu, sistemi ve mühimmatları her tür çatışmalarda kullanılmaktadır. Hatt çatışmalar bir bakıma yeni silah sistemlerinin denendiği, görücüye çıktığı fırsatlara dönüşmüş durumdadır. Çatışmaların boyutları büyüdükçe kullanılan silah platformları ve silah sistemlerinin boyutları değişebilmektedir. Örneğin, gayrı nizami çatışmalarda omuzdan atılan savunma veya taarruz füzeleri gözde iken savaş boyutuna çıkıldığında balistik füzeler kullanılabilmektedir.
Son yaşadığımız Suriye ve Ukrayna Savaşları göstermiştir ki, savunma sanayi üretimi devamlılık gerektirmektedir. Ayrıca masif üretim yapılmadıkça ihtiyacı karşılaması mümkün görülmemektedir. Her iki savaş önce depolardaki silah ve mühimmatı vakum gibi çekmiştir. Sonra da savunma sanayii üretim bantları ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalmışlardır.
Bu konuda daha önceki yazılarımızda çokça bahis geçtiği için tekrar etmek istemiyorum. Sadece dikkat çekici bulduğum bir iki olayı paylaşmak istiyorum. Bunlardan birincisi dikkat çekici performansı ile göz dolduran Fransız Rafale uçağının da Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan son çatışmalarda Çin yapımı J-10C uçaklarının taşıdığı PL-15E füzesiyle düşürülmesidir (Pakistan bu çatışmalarda 1 SU-MKI ve 1 Mig-29 savaş uçağını da düşürmüştür.). Rafale uçaklarındaki füze sisteminin 200 km, PL-15E füzesinin ise 300 km menzili olduğu bilinmektedir. Trump’ın araya girmesiyle ateşkesi kabul eden Pakistan ve Hindistan arasındaki savaş güncel güç ve silah ve dengesini yansıtmaktadır. Bunlardan biri Çin’in askeri hava teknolojisinin böylesi büyük bir platformda performansını ispat ettiğidir. İkincisi ise henüz bu tür çatışmaları durduracak güce sahip olmadığıdır. Buna güç değil de yetki de diyebiliriz, Düzen Kurucu yetki. Henüz süper güç angajmanları Amerika‘nın elindedir. Malum olduğu üzere Suriye Savaşında da hava savunma kalkanı performansı test edilmişti. Hatta daha düşük bir teknolojiye sahip Sovyet hava savunma sistemi bir uçağımızı düşürmüştü. Amerikalılar da bir gelişmiş İHA’mızı düşürmüşlerdi. Yarının savaşlarında galip çıkmak istiyorsak mutlaka silah platformları ve silah sistemlerimizin diğerlerinden bariz üstünlüğü olmalıdır. Bu üstünlük bariz ve etki derecesi yüksek bir üstünlük ise zaten savaşmanız gerekmeyebilir. Bugünün dünyasında ülkelerin istihbarat sistemleri bunu tespit ettiklerinde, kendileri eğer karşı sistem geliştiremeyecek durumda iseler sizin ülkenize ve devletinizin dış tasarruflarına karşı tutumları hissedilir düzeyde kabullenici, boyun eğici olmaktadır. Nitekim ekonomik olarak SSCB’nin en zayıf olduğu dönemde sahip olduğu silah sistemlerinden dolayı dünyanın o dönemdeki tartışmasız süper gücü ABD masaya oturmuştur.
Dikkat çekici diğer bir olay ise Hindistana ait İsrail yapımı bir İHA’nın aniden Çin kontrolündeki bölgeye yönelmesidir. Çin Halk Kurtuluş Ordusu İHA’nın veri bağlantısını keserek İHA’nın kontrolünü ele geçirmiş sonra yeniden İHA’yı Hindistan tarafına göndermiştir. Benzeri bir İHA ele geçirme olayı geçtiğimiz günlerde Batı Afrika’da vuku bulmuştur. Burada da devriye gezen bir keşif İHA’sı ele geçirilmiş, İHA karşı ülkenin içine yönlendirilmiştir. Normalde yer istasyonu ile İHA arasındaki iletişim kodlarının gizlilik derecesi yüksektir. Ancak, Çin’in uzun bir süreden beri tersine mühendislik yaparak hem kendi İHA’larını geliştirdiği hem de modellediği İsrail yapımı İHA’ları ele geçirebildiği gözlemlenmektedir.
Konunun teknik detaylarını uzmanlarına bırakarak popüler düzeyde olayı paylaşmaya çalışayım. Bilindiği gibi keşif İHA’ları konum bilgisini GPS’ten almaktadırlar. Telefon dinleme sahte “Fake” baz istasyonu yaratılması gibi, İHA’nın konum bilgileri düşman tarafından girilmekte, İHA güvenli yuvaya dön komutuyla kendisine dışarıdan yüklenen konum bilgisiyle düşmanın yönelttiği alana gitmektedir. Yukarıdaki Hindistan İHA’sının ise yer istasyonuyla bağlantısı kesilerek, kendi yuvasından ayrı bir konuma yönlendirilmiştir. Buradan anlaşılan GPS bilgilerinin fake olarak yaratılabileceğidir. Bundan dolayıdır ki, Rusya ve Çin kendi GPS sistemlerini yaratmışlardır. GPS sistemleri günümüzde bağımsız bir devletin sınırları kadar egemenlik göstergesidir. El-İnt ve Sig-İnt ile düşman ülkenin GPS sistemleri, radar verileri, vs yanıltılabilmektedir.
Çin kendi anakarasında internet güvenlik duvarlarını yükselterek hem kendi içinde hem de periferisinde ABD ve diğer rakip güçlerin ataklarına cevap verme kapasitesini yükseltmektedir. Konvansiyonel modelde hiç tartışmasız önde olan ABD silah platformlarını, internet konum bilgilerini, radar verilerini, vs bozabilir, yanıltabilir. Bilişim Teknolojilerinde “IT” bir tekele sahip olmaya çalışan ABD’nin kurduğu İnternet düzeni ve İnternet veri ve işletim sistemi üzerinde bir nevi internet korsanlığı ya da dijital çılgın projelerle kendi çıkarına bir sistem geliştirmeye çalışmaktadır. Uzmanlarına göre bu geleneksel Çin Savaş/ müsabaka Düşüncesi ile uyumludur.
“Düşmanının güçlü olduğu alanda güçlü olmaya çalışma, güçlü olduğu alanda rekabet etme, o noktadan vurma!” Aksine “Onun gücünü kullanarak, düşmanının gücünü manipüle ederek mücadele et!” Nitekim Aikido ve Kung-Fu’nun esaslarından biri de budur. Bu bağlamda, devasa ABD kontrolündeki bilgi/veri denizi ve bilişim sistemleri üzerinde “Deep seek” sanal zeka robotu bu mantıktan beslenmiş görünmektedir. Diğer yandan, bir Çin oyununda kazanılan yerleri elde tutmak stratejinin bir parçasıdır. Çin kendi anakarasını ve periferisini “Anti- access/ acess denial” bölgeye dönüştürme çabasındadır.
Güncel güçlerin hareket tarzını bir kenara bırakarak, dünyamızı etkileyen büyük dönüşüm üzerine düşünürsek bambaşka bir boyuta çıktığımızı görüyoruz. Klasik devletin unsurları dönüşmüştür mesela. Toprak unsuru yerini hızla korunmuş siber uzay ve bağımsız araçlarına yerini bırakmaktadır (GPS ve navigasyon sistemi, arama motoru ve veri tabanları, akıllı zeka,vb). Nüfus ise toplumsal alanda beşeri karakterini korumakla birlikte askeri alanda şimdiden yüksek oranda akıllı ve entegre adeta düşünebilen, değerlendirme yapabilen silah platformları ve silah sistemleri görülmektedir. Askeri hizmetleri görecek birey robotların görülmesi ise yakındır.
Askeri ve her tür istihbarat beşeri ve meslek karakterinden soyutlanarak veri istihbaratını, signal ve elektronik istihbaratı birleştiren ve işleyen enformasyon istihbaratına dönüşmektedir. Fiziki sınırlar ise yerini çoktan internet güvenlik duvarlarına (Firewalls) terk etmiştir. Klasik Batı Modernleşmesi ve Bilimsel Devrimlerinde doğayı anlama, kanunlarını anlama ve bu yol ile doğaya hükmetme ya da kullanma becerisinin geliştirilmesi söz konusu edilmişti. Ancak, bu yeni teknolojiler sayesinde yeni bir paralel doğa ve paralel coğrafya yaratılmaktadır.
Elbette ki, nihai tartışmada enformatik gelişim tek başına yeterli değildir. Konvansiyonel teknolojileri beden, enformatik teknolojileri IT ise akıl, zeka, hatta hayal gücü olarak görebiliriz. Yaşlandığımızda aklımızda tasavvur edebildiğimiz fiziksel bir hareketi yapamadığımızı fark ederiz. Özellikle spor oyunlarında hareketi tasavvur ve hayal ve yapmayı irade eder ancak fiziksel hareketi yapamayız. Zira tasavvur edilen fiziksel hareket genç ve daha dinamik ve daha dirençli bir bünyenin yapabileceği bir harekettir. Bu açıdan enformatik teknolojilerin yanında konvansiyonel teknolojilerin de paralelgelişmesi gerekir. Savaş veya strateji oyunu oynayarak savaş kazanamayız. Ancak, oyun konsoluyla tahrik ettiğimiz silahların gerçeği varsa gerçek savaş yapabiliriz.
İnternet Tabanlı Riskler Karşısında Savaş Generalliği ve Dijital Generallik
Enformatik Teknolojilerinin iki tür etkisini işaretleyelim. Birincisi konvansiyonel silah platformları ve silah sistemlerini artık beşeri kullanıcılar değil, internet tabanlı sanal zeka robotları veya programları yönetmektedir. Bu da klasik askeri yöneticiden farklı bir profili gerekli kılmaktadır. Tabiki burada konvansiyonel askeri sistem bütünüyle dışlanmamaktadır.
Bilakis beşeri planda küçük birlik liderliği, yönetim becerilerinin yüksekliği, muhabere siyaseti gibi konularda yetkinlik kazanmış askeri yöneticilere dünden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Amerikalı orgeneral David Petraeus’un ABD Kongresinde yaptığı vizyon konuşması bu konuları yetkinlikle ifade etmektedir. Ancak, işlemcilerden, mikro çiplerden ve sanal zeka robotlarından oluşan silah ve platform kullanıcılarını yönetmek için yeni döneme özgü bilgi ve becerilere sahip olmak gerekmektedir. İkincisi ise sanal ve paralel coğrafya ile gerçek coğrafya koordinatlarını fark edebilen askeri yöneticilerin gerekliliğidir. Bilindiği gibi coğrafya okunması ve idraki muharip bir askeri yöneticinin önemli vasıfları arasındaydı. Şimdi ise gerçek coğrafyanın yanında her sistem kendi sanal ve dijital koordinatları olan özgün coğrafyasını yaratmakta, bu coğrafya ile gerçek coğrafyayı örtüştürmektedir. Buradaki sorun, eğer kendimize ait bir GPS ve navigasyon sistemimiz yoksa gerçek coğrafyamızı korumayı bir kenara bırakalım idrak etmekte bile güçlük yaşayacağımız gerçeğidir. Geçmişte ya sahada sahte ordularla sahte manevralar yapılarak düşman yanıltılır ya da radar bozucular ve signal karıştırıcılarla düşman kör ve sağır edilirdi. Şimdi tehlike bunların çok üzerindedir. Düşman sizin silah platformlarınız ve silah sistemleriniz için paralel dijital bir coğrafya yaratabilmektedir.
Ve paralel coğrafya sizin gerçek coğrafyanızla örtüşmemektedir. Ordumuzun ve savunma sanayimizin yıllardır üzerinde durduğu düşman tanıma kodları, platformların görev işletim sistemi yazılımı gibi konular hayati önem taşımaktadır. Günümüzdeki model savaşlarda da gördüğümüz gibi askeri teknolojilerdeki fark yaratan gelişmeler çok büyük güçlerin bile yenilgisine yol açabilir. Bundan sonrası karar alıcılarımızın değerlendireceği bir konudur.
Mehmet Ali BAL - Haber7


