Silivri soğuktur! Sözcü Gazetesi
Sozcu kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Şaşkınlıkla bakakaldım.
Hayalimdeki araba bir rüyadan çıkıp geliyor gibi biraz ilerimizde durdu.
Bu sarı renkli bir Mercedes otomobildi, Alman plakalıydı. İçinden yaşlı bir çift çıktı.
Yüzleri gülüyordu.
Derin derin tatlı deniz havasını soluyorlar, gökyüzüne, denize, kıyıya vuran dalgacıklara sevinçle bakıyorlar, yüzleri büyük bir hayat ışıltısında parlıyordu.
Onların gülüşlerinin ışıltısı bize de bulaşmış olmalıydı ki, biz de gülmeye başlamıştık.
Merakla onları izliyorduk.
Bu görüntüde, öyle dile gelmez, ulaşılmaz, hayale sığmaz bir mutluluk vardı ve insanı sevinçle bağlıyordu kendine.
★★★
Arabanın bagajından bir kamp çadırı çıkarıp kurmak için uğraşırlarken yanlarına yaklaştık. İngilizce yardım etme dileğimizi ilettik. Yaşlı adam gülümseyerek “Türkçe biliyorum, Türkçe konuşabilirsiniz” dedi. Kırık bir Türkçeyle konuşuyordu:
“Bremen’de Mercedes Fabrikası’nda ustabaşıydım, yüzlerce Türk işçi çalışıyordu yanımda. Çok iyi dosttum onlarla. Ben onlara Almanca öğrettim, onlar da bana Türkçe...”
Müjdat ile aynı anda eğildik öptük adamın elini. Bu görülmeye değer bir sahneydi.
Çadırını kurmasına yardım etmek istedik.
Adam da kadın da gülümsedi; gülümseyişlerinde mutlu bir insanlık vardı.
“Bırakın lütfen hayatımızın en güzel yerine geldik. Bunu tadını çıkara çıkara kendimiz yapalım” diyerek teklifimizi kabul etmediler.
Karı koca güle eğlene çadırlarını kurmaya başladılar. Öyle bir şey yapıyorlardı ki sanki dünyayı değiştiriyorlardı. Sanki dünyadaki bütün insanları kardeş yapıyorlardı. Kötülükler tamamen son buluyordu. Savaşlar bitiyordu. Bunları karı koca birlikte yapıyorlardı. Karı koca birlikte yaşam sevinçleriyle dünyayı güzelleştiriyorlardı. Bunun ne olduğunu, görmeden anlamak zordu. Onları görmek lazımdı. Onlar kendileri buluyorlar, kendileri yapıyorlardı. “Biz insanız ve istersek yapabiliriz”i gösteriyorlardı. Bazı şeyleri yapmak için sadece biraz emek gerekiyor, o kadarını gösteriyorlardı. “Hayat da öyledir, emek ister”i anlatıyorlardı.
Dünyaya emek verenler, dolayısıyla sana bir şeyler vermiş olurlar. Sen de öyle yap.
İnan, çok zor değil. Yaparsın. Yeter ki iste ve yola çık.
Başlamak başarmanın yarısıdır. Düşünmeye başlamak da dörtte biridir. Şimdi düşünmeye başla, sonra eyleme geç ve sonra yap. Kesinlikle başarı gelecek. “Biraz emek yeterli olacak ve o zaman göreceksin ki dünya güzelleşiyor” dersini veriyorlardı.
★★★
Güle eğlene çadırlarını kurdular ve önüne şezlonglarını, portatif masalarını yerleştirdiler. Masanın üstüne bir şampanya şişesi ile dört kadeh koydular.
★★★
Gün batımının o sessiz ve huzur veren büyüleyici kızıllığı başlamıştı.
“Güneş batarken, her ne yapıyorsan bırak ve onu seyret” dedi yaşlı adam. Şampanyayı patlatıp köpük köpük kadehlere doldurdu. “Şerefe” diyerek kadehleri kaldırdık.
“Biliyor musun? İnsan gün batımını daha çok seviyor, içi üzgünken” dedi Müjdat. “Bir de Silivri soğuktur sözüyle içimiz üşümese...”
(Halk Kitabevi’nden çıkan “Müjdat Gezen’le Kürek Çekmek-Silivri Yolculuğu” romanımdan. U.D.)


