Siyonizm in insan kaynağı: Alyans Mektepleri Aktüel Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
1896’da Basel’de gerçekleşen ilk Siyonist kongre ile faaliyet sahasına çıkan ve günümüze kadar sayısız cürümlerin sebebi olan kanlı Siyonizm ideolojisi, doğduğu dönemde Osmanlı toprağı olan Filistin’de bir Yahudi ulus devleti kurmayı hedefliyordu. Fransız yeni eğitim modeli temelinde Yahudileri modernleştirme amacıyla ilk olarak 1867’de Edirne’de açılan ve kısa sürede Osmanlı coğrafyasına yayılan Alyans Mektepleri ise 1900’lerin başına gelindiğinde Siyonizm’e insan kaynağı sağlayan bir kuruma dönüşmüştü. Gelin bu dikkat çekici dönüşümün hikâyesine daha yakından bakalım.
Alliance Israélite Universelle Örgütü
Alliance Israélite Universelle (Evrensel İsrail İttifakı) 1860 yılında Paris’te Fransız Yahudileri tarafından dünya genelindeki Yahudi toplulukları arasında dayanışmayı güçlendirmek, “özgürleşmeyi” sağlamak ve dönemin ruhuna uygun bir dönüşümü teşvik etmek amaçlarıyla kurulan bir örgüttü. Alyans’ın kurucuları geleneksel Talmud Tora eğitiminin endüstri çağının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu düşünüyorlardı. Bu nedenle hedef Yahudilere hem güçlü bir kimlik sunacak hem de modern dünyaya entegre olmalarını sağlayacak yeni bir eğitim modeliydi. Ancak onlara göre bu modelin geleneksel anlayıştan farklı, seküler ve modern bir çizgide olması şarttı.
Fransız Yahudi seçkinleri, Fransız devletinin “uygarlaştırma” misyonuna benzer bir şekilde, diğer Yahudi topluluklarına modernleşme ve özgürleşme götürmeyi adeta bir görev olarak görüyorlardı. Alyans’ın hedeflerinden biri de Osmanlı topraklarındaki Yahudi toplumunu bu doğrultuda yenilemekti. Bu yenileşmenin en etkili aracı olarak ise eğitim ön plana çıkıyordu.
Bu doğrultuda Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya kadar geniş bir coğrafyada Alyans’ın yerel komiteleri kurulmaya başlandı. 1863 yılında Alyans Başkanı Adolphe Crémieux’nun İstanbul ziyareti sırasında, Abraham de Kamondo’nun başkanlığında İstanbul bölge komitesi oluşturuldu. Ardından Çanakkale (Gelibolu), İzmir ve Edirne gibi şehirlerde de benzer yapılanmalara gidildi. İlk Alyans okulu 1867’de Edirne’de açılırken İstanbul’da Alyans okullarının açılması hem maddi sıkıntılar hem de cemaat içerisindeki reformcular ve gelenekçiler arasındaki gerilimler yüzünden 1870’lerin ortalarına kadar gecikmişti.
Alliance Israélite Universelle’in mali durumu, 1873 yılında Baron Maurice de Hirsch’in yaptığı büyük bir bağışla önemli ölçüde rahatladı. Hirsch, özellikle Osmanlı topraklarındaki Yahudi çocuklarının eğitimi için tam bir milyon frank ayırmıştı. Osmanlı hükümeti bu yardımın amacına itiraz etmese de bu kadar büyük bir meblağın doğrudan Paris merkezli bir yabancı cemiyete verilmesine sıcak bakmadı. Paranın İstanbul Hahambaşılığı aracılığıyla yönetilmesini önerdi. Buna rağmen, bağış bir şekilde Alyans okullarının hizmetine sunuldu.
Bu maddi destek sayesinde İstanbul’daki Alyans Okulları kısa sürede büyük bir ivme kazandı. 1875 ile 1882 yılları arasında Ortaköy, Dağhamamı, Hasköy, Balat ve Galata gibi Yahudi nüfusunun yoğun olduğu semtlerde tam 11 Alyans okulu açıldı. Alyans’ın okul ağı merkeziyetçi bir yapıya tabiydi. Tüm kararlar Paris’ten çıkıyor, okul müdürleri ve çoğu öğretmen doğrudan Paris’ten atanıyordu. Bu kişiler eğitim yanında Alyans’ın modernleştirme misyonunu da taşıyan önemli figürlerdi. Yerel komiteler ise daha çok kayıt işleri, organizasyon ve propaganda faaliyetlerinden sorumluydu.
Her ne kadar Alyans okulları ile geleneksel Talmud Tora Kurumları arasında zaman zaman ciddi çekişmeler yaşansa da zamanla Alyans’ın modern müfredatı geleneksel kurumlar üzerinde etkili olmaya başladı. Büyük Talmud Tora Mektepleri dahi Alyans programlarını kısmen benimsemek zorunda kaldı. 1914’e gelindiğinde toplam 183 okulda 43.700 öğrenci ile Alyans, Yahudi eğitimi denince akla gelen ilk kurum hâline gelmişti. Kurduğu okullar ve uyguladığı standart müfredatla Yahudi toplulukları arasında kitlesel ve modern bir eğitimi büyük ölçüde hayata geçirmişti.
1911’de İstanbul’daki Yahudi gençlerinin %90’ı Siyonist'ti
1896’daki ilk Siyonist kongreden itibaren Yahudiler arasında hızla yayılan Siyonizm esasında çok daha köklü bir yapı olan Alyans karşısına bir rakip olarak çıkmıştı. Fakat Siyonizm’in özellikle gençler arasında hızla yayılan bir ideoloji olması Alyans’ın sekülerleştirici eğitim modeli ile birleşince ortaya tam da Siyonizm’in aradığı bir alaşım çıktı. 1911’de Alyans bölge komite başkanının yakınarak bildirdiğine göre İstanbul’daki Yahudi gençlerinin %90’ı Siyonist olmuştu. Alyans bu dominasyona karşı gelemedi talebelerin Siyonistleşmesinin yanında idare de zamanla Siyonistlere kaydı.
Siyonistlerin lideri Theodor Herzl
“Siyonistliğin memleketimizde zerk ettiği fikirler”
1908 sonrası çekişmelerden Siyonistlerin galip çıkması artık Alyans’ın tamamen Siyonizmle anılmasını sağladı. Kapanıştan bir yıl öncesine yani 1924 yılına gelindiğinde Alyans Mektepleri'nin Müslüman kamuoyunda nasıl bir algıya sahip olduğunu gösteren dikkat çekici bir örnekle devam edelim.
15 Mayıs 1924 tarihli Sebilürreşad dergisinde imzasız yayımlanan “Siyonistliğin Memleketimizde Zerk Ettiği Fikirler” başlıklı bir yazıya göre Alyans Mektepleri Siyonizm’in eğitim aracı olarak görülmekte ve burada Müslümanlık aleyhine faaliyetler yapıldığı bilinmektedir. Bu durum ise başka bir Yahudi’nin yazdığı yazıdan yapılan itiraf niteliğindeki alıntılarla delillendirilmiştir.
“Siyonistliğin vâsıta-i talîmiyyesi [eğitim aracı] olan Alyans Mektepleri”
Siyonistliğin vâsıta-i talîmiyyesi [eğitim aracı] olan Alyans Mektepleri'nin memleketimizde Müslümanlık aleyhinde nasıl fikirler zerk eylemekte [aşılamakta] olduğu ahiren [son zamanlarda] Bahur Hayif imzasıyla neşrolunan [yayınlanan] bir makalede ifşâ olunmuştur [açığa çıkarılmıştır].
Bahur Hayif Efendi diyor ki:
‘İsrailiyet Cemiyeti, İstanbul’da bulunan taraftarlardan müteşekkil [oluşmuş] olan şube vâsıtasıyla bütün Musevî mektepleriyle (Comité Régionale) manen alakadar olmaktadır. Mezkûr [adı geçen] cemiyet, İstanbul’daki nafiz [etkili] taraftar ve perestişkârları [hayranları] sâyesinde programını Musevî mekteplerinde aynen tatbik ettirmektedir.
Alyans’ın tazyikiyle [baskısıyla] Musevî mekteplerinde tedris edilen [öğretilen] kitapların ekserisi [çoğu], mahiyet [içerik] ve meşrepleri [düşünce tarzı] malum [bilindik] olan bazı ecnebiler [yabancılar] tarafından telif edilmiştir.
El-ân [halen] tedris edilmekte [öğretilmekte] olan bu kitaplarda mevhum [uydurma] Türk mezâlimine [zulümlerine] ve hatta Kur’an-ı Kerîm aleyhine ait bazı parçalar vardır. Çok şükür ki Türklük ve İslâm dini aleyhinde olan bu parçaları muhtevi [içeren] sahifeler [sayfalar], mektep müdürleri tarafından koparılıyor ve o suretle talebeye tevzi ediliyor [dağıtılıyor].
Türk düşmanı müellifler [yazarlar] tarafından telif edilmiş [yazılmış] bu kitaplar bilhassa İstanbul Musevî mekteplerinde tedris edilmektedir [okutulmaktadır]. Mezkûr [adı geçen] kitapları tedris etmekte [öğretmekte] Musevî mektepleri için bir mecburiyet [zorunluluk] vardır. Zira Musevi mekteplerinden neşet eden [yetişen] talebe ehliyet tasdiknamesini [diplomayı] almak için mahut [söz konusu] kitapların muhteviyatından [içeriğinden], İstanbul Sefaretinde imtihan vermek mecburiyetindedirler [zorundadırlar].
Son sınıfta bulunan bir talebe, Türk ve Musevî üdeba [edipler] ve şuara [şairler], fudalâ [seçkinler] ve hükemâsının [filozofların] hiçbirisinin ismine vâkıf değildir. Fakat buna mukabil [karşılık] Fransa tarihinde ve Fransa hars [kültür] ve edebiyatında oldukça malumat sâhibidir [bilgilidir].
Bu izahatı bast eylemekten [açıklamaları genişletmekten] maksadım Alyans Cemiyeti’nin Fransız lisan, hars [kültür] ve nüfuzunun [etkisinin] yaman bir naşiri [yayımcısı] olduğunu ispat etmek içindir.
Türkçe bilmeyen ve üç ay evvel, Fransız lisan ve harsını neşr [yayma] için sebkat eden [öne geçen] himmet [çaba] ve gayretlerinden dolayı Alyans Cemiyeti’nin delâletiyle [aracılığıyla] Fransız Akademisi’nin nişanlarına [madalyalarına] nail olan [layık görülen] Musevî mektep müdürlerinin vazifelerine nihâyet vermek lâzımdır [son vermek gerekir].’
1867'de Edirne'de açılan ilk Alyans Mektebi.
“Asıl acınacak olanlar Alyans Mekteplerine devam eden Türk çocuklarıdır”
Bahur Hayif Efendi’nin izhar-ı hakikat [hakikati açıklama] hususundaki bu neşriyatı [yayını] şayan-ı takdirdir [takdire değerdir].
Efkâr-ı İslâmiyyenin [İslâm kamuoyunun] Musevilere karşı büsbütün [tam anlamıyla] hiddetini celp etmekten [öfkesini çekmekten] tevakki [sakınma] maksadıyla Türklük ve Müslümanlık aleyhindeki sahifelerin koparıldığını ilâvede ihmâl göstermediği [eklemeyi ihmal etmediği] hâlde yine hahambaşının tevbihine [azarlamasına] uğramaktan kurtulamamıştır.
Hahambaşı bu ifşaattan [açıklamalardan] dolayı Bahur Hayif Efendi hakkında “O, acınacak bir haldedir” demiştir. Zannederiz [sanıyoruz] acınacak bir hâlde bulunan ne hahambaşı, ne de Bahur Hayif Efendi’dir. Asıl acınacak olanlar Alyans Mektepleri'ne devam eden Türk çocuklarıdır..
Alyans Mekteplerinden yetişen bazı isimler
Alyans Mekteplerinin Osmanlı’daki Yahudi toplumuna sunduğu eğitim yalnızca bireysel başarılarla sınırlı kalmamış, toplumsal ve siyasal düzlemde de önemli etkiler doğurmuştur. Örneğin 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’da görev yapan dört Yahudi vekilden üçü olan Nesim Mazliyah, Emanuel Karasu ve Alber Feraci eğitimini Alyans mekteplerinde almıştı.
Ayrıca alıntılanan yazıda da yakınıldığı gibi bu okullara devam edenler arasındaki Müslüman oranı da gün geçtikçe artıyordu. Örneğin dönemin önemli isimlerinden Feylesof lakaplı Rıza Tevfik (Bölükbaşı) da eğitim hayatının bir bölümünü bu okullarda geçirmişti. Hatta İttihat ve Terakki’nin önde gelen liderlerinden Talat Paşa bile Edirne’deki Alyans Mektebi'nde bir dönem Türkçe dersleri vermiş, okul müdürünün kızından ise Fransızca öğrenmişti.
Siyonizm’in serpildiği modern eğitim zemini
Alyans Mektepleri Osmanlı Yahudileri arasında modernleşme arayışlarının bir parçası olarak ortaya çıkmış, eğitim yoluyla hem bireysel dönüşümler hem de toplumsal etkiler doğurmuştur. Özellikle Siyonist fikirlerin 20. yüzyıl başlarında hızla yayılmasıyla birlikte, Alyans okulları ilk başta karşıtı olduğu bu ideolojinin önemli bir insan kaynağını üretmiştir. Bu durum dönemin Müslüman kamuoyunda da ciddi endişelere yol açmış, dönemin basınında açık biçimde eleştirilmiştir. Batı kültürünün etkisini derinleştiren, geleneksel yapılarla çatışan ve siyasal yönelimleriyle tartışmalara konu olan bu mekteplerin hikâyesi, modern eğitim yoluyla gerçekleştirilen dönüşümlerin ne denli güçlü ve beklenmedik sonuçlar doğurabileceğini anlamak açısından bugün dahi dikkatle okunmayı hak ediyor.


