Son dakika: Su savaşları başlıyor! Kuraklık ve su krizinde Fırat ve Dicle’nin önemi! Son dakika haberleri
Haberturk sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Türkiye'nin karşı karşıya olduğu kuraklık ve su krizinde en önemli başlıklardan biri de Sınır Aşan Sular Sözleşmesi ve Türkiye’den doğup sınırları aşan Fırat ve Dicle suyunun kullanımı. Sadece içme suyu ve tarım sulaması değil, enerji üretimi açısından da çok kritik iki nehirden söz ediyoruz. Çok pahalı bir yöntem olan deniz suyunun arıtılması konuşulsa da Türkiye önünde sonunda bu iki nehir havzasını Orta Anadolu’ya ve batıya aktarmak zorunda kalacak. O zaman da sınır aşan sular, yeni açılımlar ve uluslararası mücadeleler gündeme gelecek. Meseleyi farklı boyutlarda irdelemekte fayda var…
HAVZALAR KURUYORYapılan gözlem ve incelemelerde çarpıcı şekilde görülüyor ki Ergene Havzası; Meriç, Küçükmenderes, Büyükmenderes nehirleri kuruyor. Yakında İzmir de susuz kalacak. Sakarya, Kızılırmak gibi nehirler de kurumasa dahi kimyasal ve evsel atıklar, bilinçsiz kullanım nedeniyle kirleniyor. Bu, küresel ısınma, kuraklık ve çölleşme ile birlikte temiz suya olan ihtiyacı, yani su güvenliğini her geçen gün daha da artırıyor. Su krizini acil olarak aşabilmek için deniz suyunun arıtılması dahi birçok formül gündeme getirilse de deniz suyunu arıtmanın pahalı olması, elde edilen suyun verimsiz olması ve iletim hatlarına yapılacak yatırımla çok gerçekçi ve kalıcı çözüm olarak görülmüyor. Uzmanlar zaman zaman en az yüz yıl daha akacağı hesaplanan olan Fırat ve Dicle havzalarından batıya su taşınması modelini ortaya koyuyor. Bu da tabi çok ucuz bir operasyon değil. Bunun maliyetinin 50-60 milyar doları bulabileceği ifade ediliyor.
SINIR AŞAN SULAR ULUSAL GÜVENLİK SORUNU
Türkiye’nin ulusal güvenliğinin anayasası olarak kabul edilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB)’nde; çevre kirliliği, iklim değişikliği, küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi, asit yağmurları, ormanların azalması, sel, çölleşme, kıtlık, biyolojik çeşitliliğin azalması, deniz seviyelerinde değişimle birlikte çok önemli bir konu olan sınır aşan sular meselesi var ki işte bu konu hemen geçmişte de Irak ve Suriye ile kriz yaşadığımız Fırat ve Dicle nehirlerini akla getiriyor. İran’ı da buna eklersek Fırat ve Dicle havzasının yönetimi bu üç komşumuzu da yakından ilgilendiriyor.
SINIR AŞAN SULAR EYLEM PLANI HAZIRLANDIİklim kriziyle birlikte akarsu rejimleri de değiştiği için suyun kullanımı ve paylaşımı konusu ulusal güvenlik meseleleri arasında sayılıyor. Sınır aşan sularla ilgili MGSB’de önemli bir başlık ve ilgili birimlerle birlikte Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın bir eylem planı var. Bu eylem planının hayata geçirilmesi ve bir an önce uygulanması gerekiyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ve coğrafyanın en önemli sorunlarından biri de gıda ve su güvenliği, temiz su kaynaklarına ulaşım, tatlı su kaynaklarının yönetimi ve tahsisidir. Bu su kaynaklarının önemli bölümü sınır aşan nitelikte olduğundan ve birden fazla ülkenin siyasi sınırlarını aştığından, sorunun çözümü de bir hayli karmaşık hal alıyor. Bu alan da yakın zamanda bir mücadele sahasına dönüşecek. Hatta su savaşları konuşulmaya başlandı bile.
KARMAŞIK COĞRAFYA ORTA DOĞU
İlk kardeş kavgasının yaşandığı, ilk tohumun düştüğü yer olan Mezopotamya ve Orta Doğu da önümüzdeki süreçte bu su savaşlarından nasibini fazlasıyla alacak gibi görünüyor. Petrol kavgası zaten uzun süre önce başlamıştı. Sınır aşan yüzey ve yeraltı su kaynaklarının yönetimi ve iki veya daha fazla ülke arasında tahsisi açısından en zorlu bölgelerden biri olarak kabul edilen Orta Doğu, doğal su kaynaklarının kısıtlarına ek olarak, hızla artan ve yer değiştiren nüfus, dengesiz ekonomik kalkınma, düzensiz dağılan ve sınırlı miktarda su arzı, iklim değişikliği ve değişkenliğinin olumsuz etkileriyle yeni krizlere aday görünüyor. Bir de bölgede küresel güçler ve büyük devletler tarafından kullanılan terör grupları ve proxy’leri de hesaba kattığınızda mesele daha çetrefilli bir hal alıyor. Bölgedeki suyun yaklaşık yüzde 60'ı uluslararası sınırların ötesine akarak kaynak yönetimini zorlaştırıyor.
FIRAT-DİCLE HAVZASI
Sınır aşan su meseleleri, 3 büyük kıyıdaş devlet olan Türkiye, Suriye ve Irak'ın Fırat-Dicle havzasında büyük su ve toprak kaynakları geliştirme projeleri başlatmasıyla bölgesel politikanın bir parçası olmaya başladı. Bu bağlamda, 1960'ların başında büyük ölçekli barajlar ve sulama sistemleri başlatıldı. Bu koordinasyonsuz ulusal su geliştirme projelerinin rekabetçi doğası nedeniyle, sınır aşan su kullanımları konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı ve kıyıdaş devletler anlaşmazlıklarını diplomatik müzakereler yoluyla çözmeye yöneldi. Ulusal su geliştirme projeleri ilerledikçe, nehir havzası boyunca su arzı ve talebi arasında uyumsuzluklar ortaya çıktı. Kıyıdaş devletler arasında su paylaşımı konusunda sıcak bir çatışma rapor edilmese dahi, örtülü bir savaşın olduğu da hissediliyor. Fırat-Dicle havzası; hem jeopolitik, hem hukuki, hem de ekonomik boyutları olan karmaşık bir konudur. Bu mesele, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) çerçevesinde Fırat ve Dicle nehirleri üzerindeki baraj ve sulama yatırımlarını artırmasıyla özellikle 1980’lerden itibaren uluslararası bir gündem haline geldi. Türkiye, Fırat ve Dicle nehirlerini, “uluslararası akarsu” olarak değil, “sınır aşan sular” olarak tanımlıyor. Bu ayrım önemlidir çünkü Türkiye’ye göre bu nehirler tek bir ülkenin toprağında doğup başka ülkelere geçtiği için “ortak mülkiyet” sayılmaz.Türkiye, bu çerçevede her kıyıdaş ülkenin kendi sınırları içindeki su kaynaklarını “egemenlik hakkı” çerçevesinde geliştirme hakkı olduğunu savunuyor. Temel ilke olarak da su kaynaklarının hakkaniyete dayalı, makul ve karşılıklı fayda temelinde kullanılmasını istiyor.
SU PAYLAŞIMI VE BARAJLAR
Fırat ve Dicle nehirleri; kaynağını Türkiye’den alır. Fırat’ın yüzde 88’i, Dicle’nin yüzde 50’si Türkiye topraklarından doğar. Bu iki nehir birleşerek Suriye ve Irak üzerinden Basra Körfezi’ne ulaşır. Suriye ve Irak, Türkiye’nin GAP kapsamındaki baraj projelerinin (özellikle Atatürk Barajı) su miktarını azalttığını ileri sürmektedir. Türkiye ise suyun kesilmediğini, sadece depolama ve düzenleme amaçlı kullanıldığını savunur. Üç ülke arasında uzun yıllardır kalıcı bir üçlü su anlaşması yapılmadığı gibi Suriye Savaşı ve rejim değişikliği nedeniyle şu karşısında seçilmiş meşru bir yönetim de bulunmamaktadır. Her ülke kendi ulusal çıkarları doğrultusunda farklı projeler geliştirdi. Kuraklık, iklim değişikliği, nüfus artışı, savaşlar, krizler, göçler, altyapının çökmesi gibi faktörler bölgedeki su gerilimini artırdı.
TÜRKİYE’NİN ÜÇ AŞAMALI PLANITürkiye, 1980’lerden itibaren “üç aşamalı plan” önermiştir:
1. Envanter oluşturma: Nehirlerin debisi, su potansiyeli, tarım alanları, iklim verileri gibi bilgilerin ortak toplanması.
2. İhtiyaç tespiti: Her ülkenin su ihtiyacının bilimsel verilerle belirlenmesi.
3. Hakkaniyetli tahsis: Bu verilere dayanarak adil bir paylaşım planının yapılması.
Türkiye, eşit ve hakkaniyetli kullanım, sınıraşan zararın önlenmesi, ortak projelerle karşılıklı yarar ilkesini benimsemiş; geçmişte bu yönde Suriye ve Irak yönetimleri ile adımlar atmıştır. 2008-2011 arasında Türkiye, Suriye ve Irak ile çeşitli üçlü toplantılar gerçekleştirmiştir. 2009’da Türkiye-Suriye arasında “Stratejik İşbirliği Konseyi” kurulmuş, su yönetimi dahil birçok alanda ortak mekanizma oluşturulmuştur.Ancak 2011’de Suriye iç savaşı başlayınca süreç sekteye uğramıştır.Irak’la da zaman zaman “su diplomasi heyetleri” görüşmeler yapmış, son yıllarda veri paylaşımı ve erken uyarı sistemleri üzerine çalışılmıştır.
GÜNCEL DURUM NEDİR?Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerini de dikkate alarak su yönetiminde entegre havza yaklaşımına geçmiştir.Tarımda su tasarrufu, modern sulama sistemleri, hidroelektrik dengesi konularında yeni politikalar uygulanmaktadır.Ankara, komşularıyla su meselesini çatışma değil, işbirliği alanı olarak ele alma yönündeki diplomatik çabalarını sürdürmeye gayret ediyor.
TERÖR BOYUTU VE VİZYON
Fırat-Dicle Su Havzası meselesi, sadece su politikası değil, aynı zamanda güvenlik, terörle mücadele ve bölgesel jeopolitik açısından da Türkiye’nin stratejik gündeminin merkezinde yer alıyor. Türkiye’nin Terörsüz Türkiye yaklaşımıyla da ilişkisi şu an tartışılmasa da yakında gündeme gelecektir. Bölgede PKK/YPG-SDG yapılanmasına karşı yürütülen mücadele sadece askeri değil, siyasi, sosyoekonomik ve bölgesel denge ekseninde ele alınıyor. Bu bağlamda Fırat ve Dicle nehirleri, su güvenliği, sınır güvenliği ve enerji güvenliği üçgeninin tam ortasındadır.GAP sadece bir kalkınma projesi değil, aynı zamanda bölgesel istikrar ve terörle mücadele aracı olarak tasarlanmıştır. Bölgede istihdam, refah, eğitim ve tarım altyapısının gelişmesiyle terör örgütlerinin taban bulma zemini daraltılmıştır.Türkiye, Fırat-Dicle sularını sadece ekonomik değil jeopolitik denge unsuru olarak da kullanmaktan yanadır. Suyun adil ve rasyonel yönetimi, bölgedeki güç boşluklarının terör grupları tarafından manipüle edilmesini önler.
YPG-SDG’NİN SU ÜZERİNDEN KURDUĞU BASKI
Suriye’nin kuzeyinde YPG kontrolündeki bölgeler Fırat Nehri’nin batı ve doğu kolları arasında yer alır. Bu nedenle örgüt, zaman zaman su kaynaklarını ve barajları kontrol ederek politik baskı aracı olarak kullanma yoluna gitmiştir. Örneğin; Rakka civarındaki; Tişrin ve Tabka Barajları örgütün eline geçtiğinde, örgüt hem enerji üretimi hem de su akışını kontrol etmeye çalıştı.Bu durum, zaman zaman Türkiye’nin Fırat alt havzasına su akışı üzerinde dolaylı etki yarattı. Ayrıca örgüt, yerel halka karşı da suyu bir yönetim ve baskı aracı olarak kullandı. Bu nedenle Türkiye açısından YPG-PYD sadece bir güvenlik tehdidi değil, aynı zamanda su güvenliği riski olarak da görülüyor.
ÇOK BOYUTLU VE ÇOK KATMANLI MÜCADELETürkiye’nin bu konuda geliştirdiği strateji çok boyutlu ve çok katmanlı bir şekilde ilerlemektedir. - Türkiye, Fırat Kalkanı (2016) ve Barış Pınarı (2019) operasyonlarıyla Fırat Nehri hattında güvenlik kuşağı oluşturdu.- Bu operasyonlar, YPG’nin barajlar ve su altyapısı üzerinde tam kontrol kurmasını engelledi.- Ankara, su meselesini Şam, Bağdat ve Erbil yönetimleriyle görüşmelerde gündeme getiriyor.- Su paylaşımı değil, “su yönetimi” odaklı bir işbirliği arayışı var.- Türkiye, YPG’nin bölgede nüfuz alanını genişletmesini ve hâkimiyet kurmasını önlemek için meşru aktörlerle teknik işbirliğini güçlendirmeye çalışıyor.- GAP bölgesindeki kalkınmanın hızlandırılmasıyla, güney sınırında terör örgütlerinin istismar ettiği ekonomik zemin daraltılacak.- Tarımsal üretim, istihdam ve su verimliliği projeleri bu çerçevede terörle mücadele politikasının bir parçası. Sonuç olarak; Türkiye, Terörsüz Türkiye Vizyonu kapsamında vatandaşlarına kültürel veya idari haklar tanısa da Fırat-Dicle havzası üzerindeki egemenlik haklarını asla kaybetmemeli. Küresel güçlerin dayatacağı federatif veya egemenlik paylaşımını da içeren bir model asla kabul edilmeyecek. Bu olursa güvenlik parametrelerinden biri daha ihlal edilmiş ve Türkiye su kaynakları dahil stratejik araçların kontrolünde bir parametreyi daha kaybetmiş olur.


