Sosyal medyanın sessizleri: Paylaşmaz, beğenmez, yorum yapmazlar… Peki neden?
Haber Global sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Tatillerinden fotoğraf paylaşmıyorlar, arkadaşlarının gönderilerine yorum yapmıyorlar ve nadiren “beğeni” bırakıyorlar. Ancak oradalar; sessizce, başkalarının dijital vitrini doldurmasını izliyorlar.
İlk bakışta ilgisizlik veya umursamazlık gibi görünebilir, ancak psikoloji bunun tam tersini ortaya koyuyor. Geediting’in aktardığına göre bu davranış tesadüf değil; çok belirgin kişilik özelliklerinin yansıması.
Ünlü “stalker”larBu kişiler pasif seyirciler değil; sosyal medyayı daha düşünceli, daha özel bir şekilde yaşıyorlar. Onların tarzı öz-farkındalık, temkinlilik ve dış onaydan bağımsızlıkla şekilleniyor.
“Lurker” veya “stalker” olarak bilinen bu kullanıcı profili, dijital ekosistemin yüzeyinde fark edilmese de, teknolojiyi ve insanları farklı, hatta daha bilinçli bir biçimde anlamanın bir yolunu barındırıyor. Paylaşımlarında yanlış anlaşılma riskinden kaçınmak için ani hareketlerden uzak duruyorlar. Sessizlikleri pasiflik değil, bir koruma stratejisi.
Ayrıca, çevrim içi etkileşimdeki incelikleri kolaylıkla yakalayabiliyorlar: ton değişikliklerini, örtük gerilimleri ve sık paylaşım yapanların gözden kaçırdığı ima edilen anlamları fark ediyorlar. Daha çok içe dönük kişiliklere yakınlar; dikkat çekme ihtiyacı duymadan bilgi tüketmekten keyif alıyorlar. Kendilerini gözlemci rolünde rahat hissediyorlar.
Bu alışkanlık onlara kalıpları tespit etme, grup dinamiklerini anlama ve özel olarak kendi yargılarını oluşturma imkânı veriyor. Fikirleri yok değil; aksine, çoğu durumda oldukça net görüşleri var ama bunları sosyal medya üzerinden herkese açık şekilde dile getirme ihtiyacı hissetmiyorlar. Sosyal medyada paylaşmak, yargılanmaya ve eleştiriye açık olmak demek. Bu kullanıcılar gizliliğe değer veriyor ve fikirlerini daha çok kişisel sohbetlerde ya da güvenli çevrelerinde paylaşıyorlar.
Psikolojik açıdan bu davranış, duygusal öz-koruma ile bağlantılı. Kendini göstermenin risklerinin farkındalar ve sessizlikleri reddedilme, utanç ya da yanlış anlaşılmaya karşı bir kalkan işlevi görüyor. Tepki vermeden önce analiz edip sindirmeye zaman ayırıyorlar. Anında yorum yapmak yerine düşünmeyi, yakınlarıyla konuşmayı ya da bilgiyi zihinlerine entegre etmeyi tercih ediyorlar.
Bu eğilim, deneyime açıklık ve bilişsel derinlikle ilişkilendiriliyor. Meraklı ve analitikler ama dijital konuşmaya “gürültü” eklemek istemiyorlar. Öğrendiklerini bir günlüğe yazmayı, özel olarak paylaşmayı ya da sadece kendi bakış açılarını içsel olarak dönüştürmeyi tercih ediyorlar. Diğer kullanıcıların aksine, beğenilere veya yorumlara ihtiyaç duymadan değerli hissedebiliyorlar. Sosyal medyayla kendi kuralları çerçevesinde ilişki kuruyorlar, trendlerin baskısına kapılmıyorlar.
Bu da onları dış beklenti ve modaların etkisine karşı daha dirençli kılıyor, özel hayatlarında daha otantik bireyler haline getiriyor; her ne kadar bu otantiklik profillerinde her zaman görünür olmasa da. Psikologlar bu etkileşim tarzının kopukluk değil, dijital alanda var olmanın başka bir yolu olduğunu söylüyor. Sessiz gözlemciler, aktif kullanıcıların gözünden kaçan ayrıntıları fark edip daha derinlemesine düşünebiliyor.
Sonuç olarak, sosyal medyada sessizlik; öz-farkındalık, gizlilik ve bağımsızlığa dayalı bilinçli bir tercih. Ve birçok kişi için aşırı teşhirin norm haline geldiği bir ortamda geçerli ve sağlıklı bir yol.


