Soyer: Hayatımı şehrime, memleketime, insanlara, doğaya adadım Sözcü Gazetesi
Sozcu sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Başsavcısı Albay Nurettin Soyer’di. Avukatlar, müvekkillerinin durumunu Soyer’e rahatlıkla anlatırdı, görüşebilmek için zorluk çekmezdi. Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Ülkücü Kuruluşlar Davası iddianameleri de onun döneminde hazırlanmıştı. Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki davaları izleyen değerli bir meslektaşım, “İnanın, terör suçluları hariç şafak vakti ev baskınları, o saatte insanların emniyete, sıkıyönetime götürülmesi olmazdı. İfadesine başvurulacak kişi Sıkıyönetim Savcılığı’na davet edilirdi” diyor.
Albay Nurettin Soyer’i merak etmişsinizdir. Ankara, Çankırı ve Kastamonu İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi Başsavcısı Albay Nurettin Soyer, sosyal demokrat kimliğiyle bilinirdi. Tam bir hukuk insanıydı. Fethullah Gülen’in tutuklanması da Soyer’in çabasıyla gerçekleşmişti.

O BABANIN OĞLU
5 bine yakın vatandaşımızın hayatını kaybettiği bir dönemde, üstelik toplumun “sağcı-solcu” diye ikiye ayrıldığı, mahallelerin bölündüğü, aynı silahın hem sağcılar, hem solcular tarafından kullanıldığı, katliamların yaşandığı dönemle ilgili soruşturmalar kolay değildi. Üstelik, güvenlik birimleri bugünkü kadar teknolojik aletlere de sahip değildi.
O babanın oğlu, Seferihisar, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış Tunç Soyer’den başkası değil. Büyükşehir adaylığı döneminde, babasının görevi nedeniyle çok eleştirilmişti. Ancak, rahmetli Nurettin Soyer’in hukukçuluğu, adaletli tutumu hep dile getirildi ve o babanın oğluna güven daha da arttı. Soyer, şafak operasyonuyla götürüldüğü Emniyet’te ifadesinde “Hayatımı şehrime, memleketime, insanlara, doğaya adadım. Hakkımdaki kooperatif yolsuzluğu suçlaması hikayesi yakışmaz. Bunu bana yakıştırmaya çalışmayın” dedi.
Tunç Soyer, birçok bakanlıktan, birçok dev holdingden daha büyük paraları idare etti. Halen Alsancak ya da Alaçatı Port’ta değil, Seferihisar’ın Ulamış köyünün 900 metre kırsalında 75 metrekare zemine oturan 2.5 katlı bir evde ikamet ediyor. Bu mal beyanında böyle. İkinci bir yazlık konutu da yok. Soyer, “Nitelikli ya da niteliksiz dolandırıcılık bu haneye sığmaz” diyor.
SOYER’E YÖNELTİLEN SORU
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmaya konu olan belediye ile belediye şirketi İzbeton A.Ş. arasında imzalanan Karşıyaka Örnekköy Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı 3. ve 4. Etap, Gaziemir Aktepe ve Emrez Mahalleleri Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı 1. Etap, Karabağlar Uzundere Kentsel Dönüşüm 3. ve 4. Etap ve Gelişim Alanıyla ilgiliydi. Bu projede ne olmuştu? Tunç Soyer şöyle anlattı:
“İzmir ili bir deprem şehridir. Bu nedenle ilimizde kentsel dönüşüm yapılması ülkemizin diğer şehirlerine göre daha büyük öncelik ve ivedilik taşımaktadır. Nitekim İzmir ilimizdeki 30 Ekim depreminin ardından 117 canımız kaybedilmiş ve binlerce bina ağır-orta-düşük hasarlı olmak üzere hasar görmüştür. Özellikle orta hasarlı binalar ile ilgili mevzuatımız çözüm sunmaktan uzaktır. Ağır hasarlı binalar ile ilgili devletimizin getirdiği çözümler olmasına rağmen orta hasarlı binalar ile ilgili bina sahibine ya yıkın yapın ya da güçlendirerek oturun denmektedir. Dolayısı ile orta hasarlı binalar ile ilgili çözüm üretmek sorumluluğu vardır. Bu bölgelerde yüzde 20 kat fazlasını veren karar, belediye meclisinde oy birliğiyle kabul edilmişti. Bu artışa örnek verecek olursak 40 dairelik bir binanın 48 daire olarak yapılmasına imkan vermiştir.
VATANDAŞA MÜTEAHHİTLİK HİZMETİ
Böylece, 8 daire ile 40 dairenin maliyetinin karşılanması, vatandaşın cebinden müteahhitlere verilecek paranın en az seviyede çıkması hedeflenmişti. Ancak müteahhitler eklenecek yüzde 20 oranını yeterli görmedikleri için kat maliklerinin çok daha ağır bedeller ödemesi durumu ile karşı karşıya kaldı. Bu durumda vatandaşın daha düşük bedeller ile inşaat yapabilmesi için kooperatifleşmeleri çözümünü ürettik.
Bu durum kısaca vatandaşın kat malikliğinden feragat ederek arsa hissedarı olması sonucunu doğurdu. Bu durumda Belediye Şirketi olan İzbeton A.Ş.’nin tek tek kat malikleri ile yapamayacağı müteahhitlik hizmetleri anlaşmasını, kooperatifle yapılabilmesi imkanını yarattı. Bu durum, İzbeton A.Ş.’nin yüzde 1 gibi KDV oranından dolayı çok düşük bedelle vatandaşa çok düşük ücretlerde müteahhitlik hizmeti vermesinin önünü açmıştı.”
PARA KİMİN CEBİNE GİTTİ?
Kooperatif inşaatının gecikmesi sorun yarattı. Eski Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Erkol, “Öncelikle İzbeton arsayı temel atılacak şekilde teslim etme yükümlülüğünü bir yıl gecikme ile yerine getirdi. İnşaat alanında zemin sorunları çıktı. Sağlam bir inşaat yapmak amacı ile bir dizi çalışma yapılması zorunluluğu gecikmeye neden oldu” dedi. Eski yönetim kurulu üyesi Serdar Deniz ise gecikme nedenini şöyle açıkladı:
“Arsanın bir kısım zemininde killi toprak tespit edildi. Bunun yapıya zarar vereceği kanaati nedeniyle, zemin iyileştirme çalışmalarını İzbeton’dan istemesi nedeniyle uzadı. Ülkemiz, deprem riski altındadır. Bu nedenle inşaatın en güvenilir ve sağlam şekilde neticelenmesi için gecikme süreci içerisinde ne İzbeton ne de Büyükşehir Belediyesi’nin zemin hakkındaki tespit ve kararlarına kooperatif yönetimi olarak muhalefet ettik.”
Kooperatifin mevcut yönetim kurulu üyeleri Hasan Ulu, Serhat Altın ve Ali Alpyavuz, mahkemenin yaptırdığı bilirkişi seviye tespitine göre inşaat seviyesi yüzde 9,77 düzeyinde kaldığını belirttiler, “Kooperatifimizde paranın kimin cebine gittiği belli değil” dediler. Savcılık, şimdi o paranın bulunması, suçlularının cezalandırılmasının peşinde.


