SonTurkHaber.com
close
up
TKP den 27 maddelik “Sömürüsüz Türkiye” çıkışı

TKP den 27 maddelik “Sömürüsüz Türkiye” çıkışı

SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komitesi, pazartesi günü Türkiye ve ortadoğu gündemine dair yapılan 27 maddelik değerlendirmeyi yayımladı.

Lozan Antlaşması tartışmaları ve AKP-DEM-MHP ortaklığında yürütülen 'Terörsüz Türkiye' sürecine dair yapılan 27 maddelik değerlendirme “Terörsüz Türkiye” İddiası ve “Sömürüsüz Türkiye” Kavgamız başlığıyla yayımlandı.

"“TERÖRSÜZ TÜRKİYE”! GÜZEL SÖZ. PEKİ “SÖMÜRÜSÜZ TÜRKİYE” NASIL GELİYOR KULAĞA?"

Tutuklu CHP Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’na yönelik davalar ve muhalefetin durumu birbiriyle değerlendirilerek; TKP’nin görüş ve önerileri sunulan maddelerde şunlar yer aldı:

1. Emperyalizm ABD’den ibaret değildir. Emperyalizm kimilerinin istediği zaman suçu atacağı kimliği belirsiz bir düşman da değildir. Emperyalizm, uluslararası tekellerin egemenliğindeki dünya sisteminin adıdır. Bu sistemde kapitalist ülkeler dünyamızın zenginliklerinden daha fazla pay almak, yeni yatırım ve sömürü alanları ele geçirmek için birbirleriyle rekabete girer. En güçlülerin daha zayıf olanlardan kaynak aktardığı, savaşlar, işgaller, ilhaklar, etnik çatışmalar, darbeler, kitlesel göçler ve katliamlarla karakterize olan bu çekişme, tek tek ülkeler içinde büyük sermaye grupları arasındaki rekabeti ortadan kaldırmaz. Birçok ülkede farklı sermaye gruplarının birbirinden farklı dış politika tercihleri olduğu bilinir. Bütün kapitalist ülkelerde iktidarlar, bu farklılıkları uyumlu hale getirmeye çalışır ve genellikle en güçlü sermaye gruplarını daha fazla gözeterek bir “ulusal strateji” belirlemeye çalışır. Bu ulusal strateji aslında ulusun çok küçük bir azınlığının çıkarlarına denk düştüğü için “ulusal” ya da AKP’lilerin kavramlarını kullanacak olursak “yerli ve milli” değildir.2. Bugün dünyada söz sahibi olan ülkeleri iyi-kötü, haklı-haksız, adil-adaletsiz diye ayırmak, tek tek bu ülkelerde hüküm süren toplumsal sistem kötülük, haksızlık, adaletsizlik üzerine kurulu olduğu için, emekçi halkın sömürüsüne dayandığı için büyük bir yanlıştır. Bu anlamda iç politika ile dış politika birbirini tamamlar, iç politikada yanlış olan bir iktidar dış politikada doğruya dönüşmez. Geniş halk yığınlarını uyutmaya dönük tarihi bir yalandan söz ediyoruz. Bu nedenle ısrarla yurtseverliğin yaşadığımız, sahip çıktığımız, sevdiğimiz ülkemizi kötülükten, haksızlıklardan, adaletsizliklerden arındırmak olduğunu, ancak ve ancak bu tür bir ahlaki tutumla dış düşmana ve emperyalizme karşı mücadele edilebileceğini söylüyoruz.3. Oldukça uzun bir süredir ABD’nin başını çektiği bir blok ile çok hızlı bir ekonomik büyüme sayesinde ABD hegemonyasını tehdit eden Çin arasındaki mücadelenin keskinleşmesine tanık oluyoruz. Bugün dünyanın birçok noktasında ve bizim bölgemizde yaşanan hareketliliğin bu mücadeleyle ilişkili boyutu önemsenmelidir. Son dönemde ABD yönetiminin Rusya’yı Çin’den uzaklaştırmak, Avrupalı müttefiklerini savaşa hazırlamak, ticaret yollarını ele geçirmek, Ortadoğu’daki ittifak sistemini yenilemek, Çin’in ekonomik üstünlüğünü dengeleyecek bölgesel üretim alanları yaratmak için çabaları yoğunlaşmıştır.4. Filistin direnişinin neredeyse bütün dünyanın açık desteği ya da göz yummasını fırsat bilen İsrail tarafından zayıflatılması, bölge ülkelerinin İsrail’in yayılmacı hedeflerini kabullenmek anlamına gelen İbrahim Anlaşması’na dahil olması için atılan adımlar, Suriye’de bu sürece direnç oluşturan Esad iktidarının düşmesi ve yerine iktidarını ABD ve İngiltere’ye borçlu olduğunu bilen Cihatçı HTŞ’nin geçmesi ve İran üzerindeki baskıların artması birbiriyle tutarlı gelişmelerdir. Gelişmeler, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, İsrail arasındaki rekabeti yumuşatmaya ve dengeleri İran aleyhine değiştirmeye çalışan ABD ve İngiltere’nin istedikleri doğrultudadır. Bu süreçte bölgenin mevcut veya proje halindeki enerji yatırımları konusunda önemli bir aktör olan ve son aylarda Türkiye ile İsrail arasında arabuluculuğa soyunan Azerbaycan’ın önemli bir rol üstlendiği bilinmelidir.5. Ortadoğu’da dengelerin, sınırların ve ittifakların değişeceği bir dönem açılmıştır. Konunun emperyalistlerin “bölme, parçalama” stratejisinden ibaret olduğu düşünülmemelidir. Aslında ülkelerin daha küçük birimlere bölünmesi hedef değil araçtır. Emperyalizm, daha kolay sömürmek, yağmalamak, daha yüksek kârlar için ülkeleri parçalamaya çalışmaktadır. Bu bağlamda yıllarca kanlı savaşlarla bezdirilmiş olan bu bölgenin bir yandan stratejik öneme sahip ticaret ve enerji yollarıyla, diğer yandan da ucuz ve hiçbir biçimde talepkâr olmayan işgücüyle yeni bir “ekonomik canlılık” merkezine dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Suriye’ye yaptırımların kaldırılması ve Şara’ya “İsrail’le iyi geçineceksiniz” talimatının verilmesi bununla ilgilidir.6. Hindistan’dan başlayıp Ortadoğu, Libya, Sudan gibi Afrika ülkelerini de için alan geniş bir bölgenin yeni bir “ekonomik canlılık” merkezine dönüştürülmesinin ön koşulu Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Azerbaycan’ı içeren güçlü bir ittifakın tesis edilmesidir. Bu tür kapsamlı bir hamle olmadan Çin’in ekonomik olarak durdurulması, geriletilmesi güç görünmektedir. İki yıl kadar önce ABD emperyalizmi tarafından Çin’in “Kuşak ve Yol” projesine alternatif olarak gündeme getirilen “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru” bu eksendeki arayışın önemli ifadelerinden biriydi. Ticaret ve enerji yollarının kontrolünün yeterli olmadığı, aynı zamanda alternatif bir üretim bölgesinin yaratılması gerektiği Trump yönetiminin Çin’le ticaret savaşı kapsamında tırmandırdığı gümrük tarifeleri gündemiyle birlikte daha belirgin hale gelmiştir. Bir yandan ABD ve Avrupa pazarlarının Çin bağımlılığını azaltacak bir yeni “sömürü merkezi” yaratılması, bir yandan da yeni pazar olanaklarının ortaya çıkmasının hedeflendiği söylenebilir.Geniş bölgedeki Ortadoğu ülkelerinin her biri, petrol zengini ülkeler de dahil, sanayi üretimine dayalı hızlı bir gelişme ve dolayısıyla sömürü olanaklarının genişletilmesi açısından muazzam olanaklar sunmaktadır. Hiç kuşkusuz Mısır, Ürdün, Suriye, Irak gibi ülkeler ucuz emekgücü sömürüsü açısından taşıdıkları potansiyelle öne çıkarken, Türkiye sermayesinin görece gelişkin üretim altyapısıyla ve tecrübesiyle bu ülkeleri daha ileri bir entegrasyonun parçası haline getirme kabiliyetine sahip olması, İsrail ve Suudi Arabistan’ın teknoloji ve sermaye ihracı boyutlarında devreye girmesi gibi bir işbölümünden söz edilebilir. Son 10 yılda Suriye Savaşı’nın açığa çıkardığı göçle en güçlü biçimde Türkiye’de, ama aynı zamanda Mısır ve Ürdün’de de gözlenen sömürü kapasitesindeki artış, AB sermayesi başta olmak üzere uluslararası tekellerin kârlarına yansımıştır. Emperyalist aktörlerin arayış ve zorlamaları, böyle geniş ve entegre bir sömürü bölgesinin sunabileceği çok sayıda olanağın farkında olmalarına dayanmaktadır.7. TKP’nin “sermaye barışı” adını verdiği son çözüm süreci buraya denk düşmektedir. AKP iktidarı, ABD ve İngiltere tarafından bu sürece zorlanmıştır. Bahçeli’nin “dış tehdit” dediği, PKK yöneticilerinin “bizim başka seçeneklerimiz de var” diye birden fazla kez vurguladığı gibi, İsrail Suriye’de daha fazla rol üstlenebileceğini, hatta Şara yönetiminin ipini çekebileceğini ve Suriye’de kendisinin kontrol ya da himaye ettiği bölgeler kurabileceğini göstermiştir. Türkiye Suriye’de HTŞ’nin iktidara gelmesini sağlayan operasyonun sahadaki yürütücüsü olmak zorunda bırakılmış, SDG gerçeğini (şu anda sürmekte olan gerilim ve pazarlıklar bir yana) kabullenmiştir. AKP iktidarının ekonomik nedenlerle ve yıllardır birikmiş olan yolsuzluk dosyalarının uluslararası bir karakter kazanması nedeniyle fazla direnç göstermesi mümkün değildi. Buna ek olarak, iktidarın NATO ve Avrupa’ya önümüzdeki silahlı çatışmalarda “güvenilir bir ortak” olma sözü verdiği, bu anlamda bir kez daha ABD çizgisine teslim olduğu ve bir yandan da bunu büyük bir fırsat olarak gördüğü unutulmamalıdır.8. Böylece uzun bir süredir uygun uluslararası konjonktürü bekleyen “çözüm süreci” bu kez daha kapsamlı ve kararlı bir biçimde gündeme geldi. Verilen tavizler sayesinde uluslararası sistem tarafından makul bulunan “Erdoğan’la devam” seçeneğinin Türkiye’deki toplumsal ve siyasal gerçeklikle de güçlendirilmesi için son seçimlerdeki ittifakın dağılması gerekiyordu. DEM’in CHP’den uzaklaştırılması ve Erdoğan’ın bir dönem daha seçilmesine destek olmasa bile engel teşkil etmemesi, dahası AKP’ye güç ve meşruluk kazandıracak yeni bir Anayasa’ya yardımcı olması ihtiyacı, çözüm sürecini hızlandırdı ve Öcalan’la devlet yetkililerinin yıllardır üzerinde çalıştıkları plan güncellenerek hayata geçirildi.9. Bu çözüm süreci, silahlı çatışmaları sonlandırdığı için ve sonlandırdığı sürece her durumda olumlu bir yan taşımaktadır. Emekçi halkı birbirine düşman eden bir çatışmanın sonlanması, kardeşlik fikrinin “resmi” bir tez haline gelmesi, bağımsız ve devrimci bir stratejiyle değerlendirildiğinde, bu ülkeyi aydınlığa taşımayı kolaylaştıran bir iklim yaratabilir.10. Ancak sürecin burada genel hatlarıyla özetlediğimiz uluslararası ve bölgesel arkaplanı bu olumluluğun bedeline ilişkin yeterine açıklayıcı olmalıdır. “Kürt sorunu”, bu sistem tarafından çözümsüz hale getirilmiş, emperyalist ülkeler bu tıkanmaya sistematik müdahalelerle yardımcı olmuş, Kürt milliyetçi hareketi aradan geçen yarım asırlık sürede yaşadığı ideolojik dönüşümlerin ardından elinde tuttuğu geniş toplumsal tabanı yola çıkarken ilan ettiği gerekçelerle ilgisiz bir “çözüm”le baş başa bırakmıştır. İngiltere ve ABD bu “sorun”un biçim değiştirme zamanı geldiğini düşünmüş, AKP iktidarı çaresizliği fırsata dönüştürmeye karar vermiş, örgüt de kendi yarattığı Öcalan kültünü aşmanın imkansızlığını da görerek süreçten yeni olanaklar yaratmanın yollarını aramaya başlamıştır. Burada kazanan ya da kaybedeni zaman ve bütün bu aktörler arasındaki mücadele ile başka öznelerin Türkiye ve bölgede yapacağı müdahaleler belirleyecektir.11. Bu tabloda çözüm sürecine farklı farklı anlamlar yüklenmesi kaçınılmazdır. AKP ve devlet içinde farklı eğilimler olduğu, sadece Erdoğan ve Bahçeli’nin açıklamalarına bakarak anlaşılabilir. PKK cephesinde de benzer bir durum olduğu bilinmektedir. Son derece doğal olan bu farklılıkların zaman içinde giderildiği görülebileceği gibi daha şiddetli bir gerilime dönüşmesi de mümkündür. Bizim açımızdan bu farklılıklardan çok sürecin hakim ideolojik ve sınıfsal özellikleri önem taşımaktadır.12. Çözüm sürecinin aktörlerinin yıllardır dile getirdiği gibi Türk-Kürt kardeşliğinin zemini dinsellik olarak kurgulanmıştır. Yeni-Osmanlıcı yaklaşıma uygun olan bu zemini Sünni İslamcılığı olarak tarif etmekte bir sakınca bulunmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun, Lozan Anlaşması’nın, bugünkü sınırların tartışmaya açılması bu zeminle tamamen uyumludur ve yapılan resmi açıklamalar ne olursa olsun kaçınılmazdır.13. Türkiye burjuvazisinin önemli bir bileşeni olan Kürt sermayesinin Irak ve Suriye’de yaratılacak yeni olanaklarla birlikte bugünkü sınıfsal egemenliğe eklemlenmesinde yeni bir evreye geçilecek, Türk-Kürt kardeşliği bir sermaye kardeşliği olarak karşımıza çıkacaktır. Buradan Kürt yoksullarının payına sömürü ve yoksulluk dışında bir şey düşmeyecektir.14. Sermaye kardeşliği ya da barışı her zaman kırılgandır. Bölgedeki yeni dengeler Türkiye’nin içindeki sermaye barışını hızla bir gerilim ya da çatışmaya dönüştürebilir. Ayrıca İran’la görüşmelerin akamete uğraması durumunda bugünkü çözüm sürecinin yarattığı “sermaye barışı”nın uluslararası sisteme İran operasyonunun parçası olarak bir bedel ödemek zorunda kalması da mümkündür.15. Her durumda Türkiye bir yol ayrımındadır. Bu tarihsel kavşakta Türkiye’nin Cumhuriyetçi birikiminin yeniden yapılanması mutlak bir zorunluluktur. Cumhuriyetçilerin bir bölümü kabul etse de etmese de bir tartışma ve yeniden değerlendirme kaçınılmazdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dinamiklerinin sorgulandığı ve Cumhuriyet ile nihai hesaplaşmaya girmek isteyenlerin “tam zamanı” dediği bir dönemde bu ülkenin başına gelen felaketin ve yaşadığımız derin sorunların kaynağını saptamak ve halkımıza anlatmak boynumuzun borcudur.16. Türkiye Cumhuriyeti devrimci bir mücadelenin ardından, devrimci bir proje olarak kurulmuştur. Sonradan gelen yıllarda yaşananların bu gerçeğin üzerini örtmesine asla izin vermeyeceğiz. Emperyalist işgale ve Saraya karşı mücadele ve bu mücadelenin Cumhuriyet ve ilerici kimi reformlarla taçlanması, Mustafa Kemal liderliğindeki hareketin tarihsel meşruiyetinin kaynağıdır. Gerçekçi bir değerlendirme, o dönem, coğrafyamızda daha ileri bir projenin hayata geçirilmesinde ciddi engellerin olduğu sonucunu vermektedir. Bu, aşiret reisleri, büyük toprak sahipleri ve tarikatların egemenliği altındaki Kürt halkı için de geçerlidir. Bu bağlamda ne kadar çaba harcanırsa harcansın, Şeyh Sait gibi gerici unsurlara tarihsel bir haksızlık yapıldığı iddiası, Kürt halkına değil ancak bugünkü Yeni-Osmanlıcı zorlamalara hizmet edebilir.17. Milli Mücadele sırasında Anadolu’daki nüfusun küçümsenmeyecek bir bölümünün işgale karşı mücadeleye sıcak bakmadığı bilinen bir gerçektir. Savaş yorgunluğu, yoksulluk, kadercilik, Saray propagandası gibi etmenler geniş bir kesimin mevcut durumu kabullenmesine neden olmuştur. Bununla birlikte, yoksul köylüler arasındaki kabullenişle toprak ya da iş sahibi eşrafın işbirlikçiliği arasında bir ayrım yapmak zorunludur. Bu ayrım Milli Mücadele’ye katılıp saf tutanlar için de geçerlidir. Kurtuluş Savaşı’na canını ortaya koyarak katılan yoksullarla süreci bir yatırım olarak görerek “parası” ile katılanların mücadeleden beklentileri farklı farklıdır. Kurtuluş Savaşı’nın bitimiyle birlikte, mülk sahipleri ama Anadolu’yu terk eden gayrı-Müslimlerin mal ve işletmelerine el koyarak ama kendi topraklarını büyüterek zenginliklerini artırırken yoksul köylülüğün durumunda bir iyileşme gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla 1923 sonrasında Osmanlı’daki sınıf çelişkilerinin ortadan kalktığı ve toplumsal adaletsizliğin azaldığı iddiasının bir karşılığı bulunmamaktadır. Bugün Türkiye kapitalizminin halkımıza yaşattığı muazzam eşitsizliklerin kaynağı ve bir bölüm büyük patron ailesinin kökleri o yıllarda aranabilir. Bu sınıfsal ve tarihsel gerçek, Milli Mücadele’nin ve Cumhuriyet’in kuruluşunun devrimci değerini azaltmamaktadır. Yine öznel ve nesnel açıdan bu gerçekliği değiştirecek koşulların o dönem olgunlaşmamış olması, bugün Milli Mücadele’ye canlarını ortaya koyarak destek veren Anadolu köylüsünün torunları olan işçi ve emekçilerin bu ülkeyi kuran ve kurtaran sınıf olarak holdinglerin karşısına dikilip hakkını istemesinin meşruiyetini ve güncelliğini ortadan kaldırmamaktadır.18. Lozan’ın ve genel olarak ülkemizin sınırlarının tartışmaya açılması, ister Kürtlerin hakkının yendiği tezine dayansın isterse Mustafa Kemal ve arkadaşlarının korkaklığının ürünü olduğu iddia edilen “Anadolu’yla yetinme” kararına ilişkin bir eleştirinin ürünü olsun, bugün bu bölgede yaşayan herkes için yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Sevr anlaşmasının hortlatılması için başlatılan girişimlerin yanı sıra Türkiye’nin sınırlarını şu ya da bu yöne doğru genişletmenin tarihsel haklılığına ilişkin söylemler Balkanlar, Ege, Kafkaslar ve Suriye-Irak-İran hattında kanlı hesaplaşmalar için bir zemin oluşturmaya başlamıştır. Etnik temelli tarihsel haklılık arayışları, zamanın nereden başlatılıp durdurulacağı bilinemeyeceği için hiçbir ulusa esenlik getirmez.19. Komünistler, Cumhuriyetçi birikimin içinde sağlıklı bir tartışma yapılması için sorumluluktan kaçmayacaklarını ilan ettikten sonra Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi gibi bir oluşumun ortaya çıkması, bağlı yerel meclislerin kurulmaya başlanması ve bir Cumhuriyetçiler Kurultayı toplanması için inisiyatif alınması son derece değerlidir. TKP yeni bir silkinişin ancak emekçi sınıflara yaslanarak ve kapitalizmin temellerini sorgulayarak gerçekleşebileceğini ileri sürerken ülkenin yeni bir kavşağa yaklaşmakta olduğu öngörüsüyle hareket ediyordu. Şimdi bu kavşağa ulaştık. Sermaye barışının karşısına Türk ve Kürt emekçilerinin kardeşliğini koymak, siyasallaşmış Kürt kökenli yurttaşların ve yaşanmakta olan sürecin zeminini kabullenmeyecek siyasetçi ve aydınların yeni bir cumhuriyetçi atılımın parçası olması için kolları sıvamak gerekir.20. Bunun için kime karşı mücadele ettiğimizi açıklığa kavuşturmak durumundayız. Soyut ve sınıfsal içeriği boşaltılmış bir emperyalizme karşı değil, çok uluslu tekellerin dünya sistemi olan emperyalizmle mücadele ettiğimizi, NATO gibi kurumların o tekellerin çıkarları doğrultusunda kurulup yapılandırıldıklarını; Türkiye’de de sömürücü tekellerin iktidarının hüküm sürdüğünü; büyük sermayenin bütün bileşenleriyle AKP iktidarından ve cumhuriyetle birlikte bu topraklara mâlolan değerlerin aşınmasından sorumlu olduğunu; holdinglerin ve tarikatların ülkeyi el ele uçurumun eşiğine getirdiğini; iyi kapitalizm diye bir şey olmadığını; iyiyi ve radikal bir kurtuluşu hedeflemeden daha kötüsünden kurtulunamayacağını emekçi halkımıza anlatmamız gerekiyor.21. Bu süreçte en büyük tehlikelerden biri, geçmiş iktidarların ve AKP’nin Kürt sorunu söz konusu olduğunda uzun bir süre topluma dayattığı düşmanlaştırıcı dilin AKP’ye muhalefet etmek isteyen Cumhuriyetçi kesimler tarafından kullanılmasıdır. Bu dil, ülkeyi ve toplumu esir almış ve bugün ortaya çıkan emperyalizm güdümlü sermaye barışına zemin hazırlamıştır. AKP ve yandaş medyanın bir günde terk ederek ortada bıraktığı bu dil ilkeldir. Türkiye’de Cumhuriyetçi birikimin ilkelliğe değil, cesaret ve tutarlılığa gereksinimi vardır.22. Türkiye Komünist Partisi önümüzdeki dönem Türkiye’nin birliğini, kardeşliğini, bağımsızlığını, halkımızın refahını ve eşitliğini sağlayacak bir silkinişin temel kuvveti olan emekçi halkın birleşik mücadelesinin yükselişi için zamana karşı yarışacaktır. Kimlikçi siyasete, milliyetçi konumlanışlara, liberal sahtekarlıklara tamamen kapatılmak zorunda olan bu mücadelenin açık ve berrak bir Türkiye idealini ortaya koyması, şu anda Türklüklerini, Kürtlüklerini tartışmak, gözden geçirmek durumunda bırakılan milyonlarca yurttaşımızı çaresizlikten çıkarmanın tek yoludur.23. AKP’ye tepkili toplumsal kesimlerin “İmamoğlu eksenli” bir siyasetten kurtarılması bir başka önemli konudur. İmamoğlu’na dönük operasyon siyasaldır, seçme ve seçilme hakkına saldırıdır. Bu saldırıya karşı durulmalı ama iktidarın İmamoğlu tuzağına düşülmemelidir. Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde, AKP tarafından kurulan bir sistemi devralmış, neredeyse aynı şirketlerle iş yapmaya devam etmiş, bir yandan da bu sistemi kendi siyasal hedeflerine uygun hale getirmeye çalışmıştır. Büyük holdingler ve irili ufaklı tarikat yapılanmaları tarafından bir kâr ve rant kaynağı olarak kullanılan bu sistemin savunulacak tarafı yoktur. AKP siyasal bir operasyonla muhalif kesimleri İmamoğlu ekseninde bir taraflaşmaya sürükleyip sonra çok iyi bildiği bu sistemin gözden çıkarabileceği kısmını teşhir etmeye ve hatta tasfiyeye niyetlidir. Böylece hem İmamoğlu devre dışı kalacak hem de geniş bir kesim bel bağladığı kahramanla birlikte çaresizleşecektir.24. AKP’nin çözüm sürecini yeni bir Anayasa’ya bağlamak istediği biliniyor. 23 yıllık iktidarı boyunca Erdoğan ve ekibinin nasıl bir Türkiye istediği, topluma, halka ne sunabileceği bütün ayrıntılarıyla görüldü. Yeni bir anayasanın içeriğinden bağımsız olarak AKP’nin Türkiye tasarımına hizmet edeceği ortadadır. Zaten Anayasa’da yazılanların AKP iktidarını hiçbir biçimde kısıtlamadığı bütün bu süre boyunca defalarca deneyimlenmiştir. Bu anlamda yeni bir anayasa taslağına göz boyamak için konacak bazı maddeler konunun özünü değiştirmeyecektir. 12 Eylül faşizminin ürünü olan Anayasa’nın üzerine bir başka karşı devrim anayasasına, AKP Türkiyesi’nin kurumsallaşıp meşruluk kazanmasına ihtiyacımız yok. Türkiye’nin bundan sonraki anayasası devrimci, toplumcu, eşitlikçi, anti-emperyalist, laik karakterde olmalı, sömürüyü, militarizmi, ırkçılığı yasaklamalı, yurttaşlarının eğitim, sağlık, barınma, su, ısınma gibi temel ihtiyaçlarını bedelsiz sağlamayı taahhüt etmelidir. Bu bağlamda TKP’nin yeni anayasa konusundaki net tavrında herhangi bir değişiklik olmayacaktır.25. İktidarın her şeyi planlayıp, bütün engelleri bir bir aştığı, yıllar öncesinde hazırlanan bir stratejiyi kusursuz bir biçimde uyguladığı düşüncesi bir kez daha yaygın kabul görüyor. Her zaman söylediğimiz gibi toplumun geniş kesimlerinin umut ve umutsuzluk arasında gidip gelmesinin temel nedeni Türkiye’deki “muhalif” çevrelerin halka dayattığı siyaset tarzıdır. Kişilere, kolay kurtuluş reçetelerine dayalı bu tarz tutarlı, ilkeli ve programa dayalı bir mücadelenin yerine konduğu için AKP iktidarına tepkili milyonlarca kişinin umudu kısa sürede ağır bir umutsuzluğa dönüşebiliyor. Saraçhane merkezli protestoların ardından AKP iktidarının günlerinin sayılı olduğunu düşünen geniş bir nüfus bölmesi şu anda AKP ile DEM arasındaki süreçten dolayı moral bozukluğu yaşamakta ve AKP’nin asla alt edilemeyeceği efsanesini kulaktan kulağa yaymaktadır. Sistemi sorgulamadan AKP ile mücadele edilemeyeceğini her fırsatta vurgulayan, meselenin tek başına “Saray rejimi” olmadığını hatırlatan TKP kendisinden ve çevresinden bu umut-umutsuzluk sarmalını uzak tutuyorsa, bunun nedeni TÜSİAD’a, Avrupalı ülkelere, ABD’ye, “iyi” tarikatlara, AKP eskisi bazı siyasetçilere hiçbir zaman bel bağlamamasıdır.26. AKP’nin her istediğini yaptığı, ülkeyi istediği gibi yönettiği doğru değildir. Aylardır söylediğimiz gibi Türkiye bir yönetme krizinden geçmekte ve bir dizi aktör kendi tercih ettikleri doğrultuda bu krizi aşmak için hamle yapmaktadır. Yeni çözüm süreci yönetme krizini bir sermaye uzlaşısı ile aşma arayışının bir unsurudur. Türkiye’nin ABD, İngiltere ile ilişkilerinde 2023’ten bu yana gözlenen iyileşme, son aylarda İsrail’i de içine alacak bir biçimde daha kapsamlı, yoğun bir noktaya evrilmiş, bu gidişat hızlanmıştır. AKP’nin içeride yaşadığı ve dağılma şeklinde formüle ettiğimiz sorunları aşması için emperyalist dünyadan gelen yardımın doğrultusu belli olmakla birlikte, bütün boyutları henüz ortaya çıkmış değil. Daha önemlisi, bu yardımın karşılığında neler taahhüt edildiği de tam olarak bilinmiyor. Kesin olan, Türkiye’nin iç politikasında denenen sermaye barışı ya da uzlaşısının dışarıdaki yansıması “Amerikan barışı”nda yer almak ve İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ile birlikte ekonomik, siyasal, askeri boyutları olan yeni bir bölgesel sistemin aktif bir parçası olmaya karar verilmesidir. Ancak bilinmelidir ki bu türden “barış”lar bir krizi yatıştırır, bir başkasına yol açar. “Kusursuz ve uyumlu” bir bölgesel ABD ittifakı yeni savaşlar demektir, içerideyse holdingler ve tarikatlar düzeninden kimse istikrar beklememelidir.27. TKP ısrarla vurguluyor: Umutsuzluk için bir neden yok. Karşımızda yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik, adaletsizlik, zorbalık üreten ve hayatın her alanında yaşamayı zorlaştıran bir toplumsal sistem var. Bu sistemin iyileştirilmesi olanaksızdır. Bu sistemin iyileştirilmesini hedefleyen bütün girişimler, ülkemize ve halkımıza zaman kaybettirmektedir. Sistemi iyileştirmek gibi boşa giden bir uğraş yerine gerçekten iyi olan bir sistem inşa edilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti bizim ülkemizdir. Kuruluşumuzu, sınırlarımızı tartışıp sorgulamak yerine, başımıza gelen dertlerin kaynağını saptayıp o kaynağı kurutmak ve sevgili ülkemizi aydınlığa taşımak zorundayız. Yeni çatışma ve krizlere gebe sahte “çözüm”ler yerine aklına, vicdanına, ahlakına, emeğine güvenen, ülkesine, halka ve insanlığa inananların güçlerini birleştirdiği büyük ve tarihsel bir dönüşümün izindeyiz.
Daha fazla bilgi ve son haberler için SonTurkHaber.com'ı takip edin.
seeGörüntülenme:100
embedKaynak:https://halktv.com.tr
archiveBu haber kaynaktan arşivlenmiştir 20 Mayıs 2025 15:40 kaynağından arşivlendi
0 Yorum
Giriş yapın, yorum yapmak için...
Yayına ilk cevap veren siz olun...
topEn çok okunanlar
Şu anda en çok tartışılan olaylar

Şok karar: Meşhur tekstil markası iflasla burun buruna! Tüm icra ve haciz...

19 Mayıs 2025 14:23see165

Otomobilin motoruna sıkışan yavru kedi kurtarıldı

19 Mayıs 2025 10:52see158

ABD, tarihi el yazmalarını Çin e iade etti Sözcü Gazetesi

18 Mayıs 2025 20:41see158

Efsane futbolcu 3. Lig ekibinin başına geçti! Gururunu yaşıyoruz

19 Mayıs 2025 16:32see142

Dişlerini fırçalayan herkesi ilgilendiriyor! Eğer siz de böyle fırçalıyorsanız dişlerinizin çürümesi çok normal

19 Mayıs 2025 17:37see131

İmamoğlu nun diplomasının sahte olduğunu ihbar eden genç, konuştu

19 Mayıs 2025 14:10see123

Üniversitede olası deprem etkilerini harita üzerinde gösteren yazılım geliştirildi

20 Mayıs 2025 10:52see118

Milli para badmintoncular Bahreyn de 5 madalya kazandı Diğer Haberleri

19 Mayıs 2025 19:35see118

İsrail Maliye Bakanı: Gazze de kalan her şeyi yok ediyoruz, dünya bizi durduramıyor

19 Mayıs 2025 12:45see115

Usta oyuncu Ahmet Mekin ameliyat oldu Sözcü Gazetesi

19 Mayıs 2025 17:40see114

3 ülkeden İsrail bildirisi Dış Haberler

19 Mayıs 2025 21:02see113

Özgür Demirtaş banka çalışanlarının bekleyen tehlikeyi açıkladı

19 Mayıs 2025 16:12see111

İsrail 10 Filistinliyi serbest bıraktı

20 Mayıs 2025 00:02see111

ABD Başkan Yardımcısı Vance: Rusya Ukrayna savaşı çıkmazda

19 Mayıs 2025 16:38see110

ÇBK Mersin, koç George Dikeoulakos ile anlaştı Basketbol Haberleri

19 Mayıs 2025 14:22see110

Süper Lig kulüplerinden 19 Mayıs paylaşımları

19 Mayıs 2025 10:49see109

Kızılcık Şerbeti’nden ikinci tanıtım

19 Mayıs 2025 20:10see109

Rusya Devlet Başkanı: Görüşme bilgilendirici geçti Dış Haberler

20 Mayıs 2025 00:46see109

Afrika dan gelip Türkiye ye ateş gibi düşecek

19 Mayıs 2025 15:40see109

Serie A: Napoli ve Inter in maçları ne zaman oynanacak? Lig yönetimi açıkladı...

19 Mayıs 2025 16:21see109
newsSon haberler
Günün en taze ve güncel olayları